BİR EPİFENOMEN VE SEMPTOM OLARAK KADIN ARAŞTIRMALARI
(Meşru ve rüştünü ispatlamış bir sosyal
disiplin)
Exergue
·
sofiairene
@sofiairene “Did Derrida's wife get it?”
·
Surement plus que celle de
Heidegger l'aurai compris, et moins que H. Arendt qui fut suprême et même aller
si loin qu'elle se lui opposa une "Philosophie de la Nativité",
jamais rêvée depuis, et y compris Aristote. Mais son fils Pierre rejette le Nom
de Père par trop de compréhension
*Yaşar Çabuklu @yasarcabuklu
« 1- "Yapısöküm kesinlikle feminist
değildir": Derrida'nın bu sözü bir bakıma doğrudur ama öte yandan
Derrida'nın neden bir "Yeni Enternasyonal" önerdiği sorusunu akla
getirir(Marx'ın Hayaletleri, 1993) »
Öncelikle "yapısöküm" Türkçe'de varolan veya
bir yazarın bu başlık altında adlandırma zorunluluğunda kaldığı çalışmalarının
göndergesi (referent) olduğu bir kelime
değildir.İsmi zikredilmeden ve sorgulanmadan yinelenen, kararverilemezliği
tarafgirlikle iptâl eden bir çevirmen hatasıdır[1].
Tahrif edilerek kasdedilen,asla bir -izm olmayacak ve
apriori formelliği gereği sınırsız, ancak çağlarla sınırlı,"déconstuctions"
olsun: O halde şu ya da bu -izm'in veya zaten kendileri çağın veya düşünsel
iklimin semptomatik (göndergesinin bir « malaise » olması anlamında, marazî) ürününün (feminizm,
kürtçülük, vb.) altına (subsumer)
veya karşısına (gegen, versus) yerleşemez
Yaşar Çubuklu :
2- Kuşkusuz Derrida'nın feminizme yaklaşımı
sorunludur. Tek bir feminizm yoktur, farklı feminizmler vardır.
Öte yandan feministlerin bir bölümü yapısökümde -özcülük eleştirisi vb. gibi-
feminizmi zenginleştirecek yanlar bulmuşlardır.
Zaten
Derrida'nın her yaklaşımı sorunlu(!) değil ama sorunsaldır (bkz."problema,
öne sürülen çocuktur" –Prophyle alıntısı); özcülük eleştirisi meşru bir
alan olan kadın çalışmalarının etkisi sınırlı ve zayıf silahıdır (LGBT'nin ise
süper silahı), çoğu kez kendine karşı döner: ("kadınsan kadın ol"!)
Özcülük
eleştirisi Heidegger'den sonra ilk kez Sartre'da (Camus etkisiyle)
"varoluşun delice, özgürlüğü ispatlayan bir isyan, bağlanma olmakla esas
değerini kazandığı" görüşü özü yok edemese de siler. Ama Sartre,
Beauvoir'ın "isyanına" katlanmak zorunda mıdır? Ayrıca ağır bir karar
verilemezlik tarihine sahip “Özgür Seçim” de ne?
Heideggerci
(Lutherci) dünyaya dinî fırlatılmışlığı, bırakılmışlığı (Gelassenheit), Yahudi Levinas'ta kırılganlık (vulnérabilité: Jude tarihinde kölelik ve kurnazca göçebelik azmîyle
kazanılan duygusal şantaja konu: Pâye!) kafasına (postkolonyal iklime) göre
"özgürlük" diye yorumlar Sartre
(Üst Anlatılarla
–méta récits- beraber) Büyük
diyagramı, apsisi, ordinatı boş veren, Minör çalışma alanı olarak duygusal
kuralsızlığı seçen, Roman yazma ve Ebebiyat tanıklığı terbiye ve kültüründen
yoksun (şahsi bir eksiklikten veya eziklikten ziyade erkeksi tavırlarla
örtülmeye çalışılan sosyal yara: rol model krizi, Amerikan Efendilere rücu
etme, vb.), exo-ideolojik (kapıdan kovulup bacadan giren, kaçınılmaz hatalara neden
olan) derleme teori denemeleriyle Kadın Araştırmaları sanatsız, isyansız, itirafsız,
nötral bir yazının arkasına saklanmış; 19.yy Erkek Romanı egemenliğine düşer
Flaubert, "aslında
Madam Bovary benim" diyerek sosyal dayaktan kurtulur belki ama kadınlar
kendilerini hep örnek anne, getirdiği çeyize, noter kocasının itibarına helâl
getirmeyen, ABD anayasası için çocuk yetiştiren, cepheye mermi taşıyan nine
şantajı avantajından asla vazgeçmediler.
Ne erkek ne
kadın cinsiyle ilgili olmadığı halde, ve Genel Diyagramı yerinden ettikleri
için (Endüstri Devrimi; ve bedava dağıtılmasından asla kuşkulanılmayan evrensel
vatandaşlık/oy hakkı) kadın ve erkek arasında husûmetlerin epifenomenini,
temasını (temalaştırılamaz olanın zorunlu temalaştırılmaları –Levinas kavramı)
oluşturageldi: Ta ki Master&Kinsey Raporu yayınlanana kadar…
Raporla
beraber (işçi sınıfının faal bir pipisi olduğu malûmdu da; Batıda aydınlıkta
kuku gören –Avrupa’da ABD’nin aksine, evlerde hamam olmadığı için- daha
olmamıştı) hediye olarak erkeklere bir TrauMan Capot, kadınlara da bir hap
dağıttılar: Savaş Sonrası Kilise Sarsıldı ve oğlancılığa rücu ederek yıkıldı!
Önce bu adı
konmamış frenezi (Spinozacı appetit; panteist ve panerotik, polivalan,
poliperver Cinsel Özgürleşme) her iki cins için de iyi bişi sanıldı (“papazların
canı cehenneme”!); ama artık bedenlerinin ve bebelerinin sahibinin Allah (sive
Tabiât) değil Devlet tarafından belirleneceği kısa zamanda anlaşıldı (sadece
kazayla olan, anlık hevesle peydahlanan bebelere güvenilebilinirdi artık,
diğerleri Devlet’in malıydı; “cinsel kimlik” belirleme kurumu… İlk uyanan M.
Foucault oldu; yeryüzünde bir ilk: Nazi Öjenizmi Savaştan zaferle çıkmıştı: Sovyetler
dahil –İslâm ülkeleri hariç- herkes bunu sikişerek kutlandı
(Türkiye’de
Fazıl Hüsnü Dağlarca “Çocuk ve Allah”la, Mülkiyeli Ece Ayhan da “Devlet ve
Tabiyât” ile olayların ne denli farkında olduklarını ispat ederek birden öne
çıktılar… Devleti henüz olmayan, kendini “garip” diye pazarlayan, olmayan ümmete
şifreli yazan Necip Fazıl -nedense- Kısakürek de hamam şiirlerinde elinde “necipcik,
necipcik…” diye diye ortalarda dolandı bir süre, taa ki…)
Herşey
rasyonel, duyguları işe sokmadan güzelcene giderken, ortada ne din, kilise, evlilik,
yasal tanıma dışında babalık hakkı kalmadığı, sadece aşırı teknisist bir
müdaleci Devletle (Vietnam Savaşı) başbaşa kalındığı an (Marshall yardımıyla
Devlet Ana’nın “babalığını” iyice gösterdiği o an), Çicek Devrimi, aşkı bol ve siyasî
olarak nahif (İran’a özenen Goethe’siyle Alman Romantizmi’nden sonra Batıda ve
dünya çapında bir ilk) 68'e gelindi:
Hepsi aklı
başında ve UCLA, çoğu sosyal bilimlerde üniversite öğrencisi (Almanya hariç,
orada yasaktı), telefonsuz gezgin bu çocuklar Sultanahmet’te @PuddingShop'ta
birbirlerine notlar bırakarak –neredeyse gözümün önünde- bir ağ kurarak dünyaya
hakim oldular: Ortada ne Staadtwissenshaft
ne Batı Metafiziği, ne Husssel bilimciliği, hiçbir şey bırakmamak üzere A=A, Çelişmezlik
İlkesini ilgâ ettiler! Seks, cinsiyet dayatmasını uzaktan aşan bir şeydi bu…Sonuçlarını
anlamaya başladığımda verimini de aldım, bazılarının “dünya inanç tezi” için
ise yıkıcı oldu tabii
Sonra tabii, onların
ilk elden ürünü (aşk çocuğu) olarak "Ben" (Transandantal Ego) doğdum, gerisi malûm... Onun içindir ki, bu
dindar ve kindar (kinder project)
proleter yetiştirme müesseseleri, İmam Hatip Kibbutzlarının nasıl geri
tepeceğini gayet iyi bilirim: önce Aile ve Kadından Sorumlu Bakanlığı raporu
yayınlanarak islâh veya ilgâ edilmeli, derim.
[1] Ben kimi çalışmalarımı 1993 yılında daha o zamandan çoğul
olarak “Yapıçözümler” başlığı altında yayımladım; ki bunların (telif, özgün
eser, çeviri değil) çoğu daha erken bir tarihte Defter dergisinde yayımlanmıştı. “Ve Niçin (Yine) Felsefe -Yapıçözümler”, Y.K.B., İstanbul, 1993.
(Başlık Hölderlin’in meşhur dizesi “Üzünç devirlerinde niçin yine şairler (Warum Dichter)?” dizesine gönderme yapıyor).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder