21.02.2020

BİR EPİFENOMEN VE SEMPTOM OLARAK KADIN ARAŞTIRMALARI


BİR EPİFENOMEN VE SEMPTOM OLARAK KADIN ARAŞTIRMALARI

(Meşru ve rüştünü ispatlamış bir sosyal disiplin)

Exergue

·        sofiairene‏ @sofiairene  “Did Derrida's wife get it?”

 

·        Surement plus que celle de Heidegger l'aurai compris, et moins que H. Arendt qui fut suprême et même aller si loin qu'elle se lui opposa une "Philosophie de la Nativité", jamais rêvée depuis, et y compris Aristote. Mais son fils Pierre rejette le Nom de Père par trop de compréhension

 

*Yaşar Çabuklu‏ @yasarcabuklu

« 1- "Yapısöküm kesinlikle feminist değildir": Derrida'nın bu sözü bir bakıma doğrudur ama öte yandan Derrida'nın neden bir "Yeni Enternasyonal" önerdiği sorusunu akla getirir(Marx'ın Hayaletleri, 1993) »

 

Öncelikle "yapısöküm" Türkçe'de varolan veya bir yazarın bu başlık altında adlandırma zorunluluğunda kaldığı çalışmalarının göndergesi (referent) olduğu bir kelime değildir.İsmi zikredilmeden ve sorgulanmadan yinelenen, kararverilemezliği tarafgirlikle iptâl eden bir çevirmen hatasıdır[1].

Tahrif edilerek kasdedilen,asla bir -izm olmayacak ve apriori formelliği gereği sınırsız, ancak çağlarla sınırlı,"déconstuctions" olsun: O halde şu ya da bu -izm'in veya zaten kendileri çağın veya düşünsel iklimin semptomatik (göndergesinin bir  « malaise » olması anlamında, marazî) ürününün (feminizm, kürtçülük, vb.) altına (subsumer) veya karşısına (gegen, versus) yerleşemez

Yaşar Çubuklu :

2- Kuşkusuz Derrida'nın feminizme yaklaşımı sorunludur. Tek bir feminizm yoktur, farklı feminizmler vardır. Öte yandan feministlerin bir bölümü yapısökümde -özcülük eleştirisi vb. gibi- feminizmi zenginleştirecek yanlar bulmuşlardır.

Zaten Derrida'nın her yaklaşımı sorunlu(!) değil ama sorunsaldır (bkz."problema, öne sürülen çocuktur" –Prophyle alıntısı); özcülük eleştirisi meşru bir alan olan kadın çalışmalarının etkisi sınırlı ve zayıf silahıdır (LGBT'nin ise süper silahı), çoğu kez kendine karşı döner: ("kadınsan kadın ol"!)

Özcülük eleştirisi Heidegger'den sonra ilk kez Sartre'da (Camus etkisiyle) "varoluşun delice, özgürlüğü ispatlayan bir isyan, bağlanma olmakla esas değerini kazandığı" görüşü özü yok edemese de siler. Ama Sartre, Beauvoir'ın "isyanına" katlanmak zorunda mıdır? Ayrıca ağır bir karar verilemezlik tarihine sahip “Özgür Seçim” de ne?

Heideggerci (Lutherci) dünyaya dinî fırlatılmışlığı, bırakılmışlığı (Gelassenheit), Yahudi Levinas'ta kırılganlık (vulnérabilité: Jude tarihinde kölelik ve kurnazca göçebelik azmîyle kazanılan duygusal şantaja konu: Pâye!) kafasına (postkolonyal iklime) göre "özgürlük" diye yorumlar Sartre

(Üst Anlatılarla –méta récits- beraber) Büyük diyagramı, apsisi, ordinatı boş veren, Minör çalışma alanı olarak duygusal kuralsızlığı seçen, Roman yazma ve Ebebiyat tanıklığı terbiye ve kültüründen yoksun (şahsi bir eksiklikten veya eziklikten ziyade erkeksi tavırlarla örtülmeye çalışılan sosyal yara: rol model krizi, Amerikan Efendilere rücu etme, vb.), exo-ideolojik (kapıdan kovulup bacadan giren, kaçınılmaz hatalara neden olan) derleme teori denemeleriyle Kadın Araştırmaları sanatsız, isyansız, itirafsız, nötral bir yazının arkasına saklanmış; 19.yy Erkek Romanı egemenliğine düşer

Flaubert, "aslında Madam Bovary benim" diyerek sosyal dayaktan kurtulur belki ama kadınlar kendilerini hep örnek anne, getirdiği çeyize, noter kocasının itibarına helâl getirmeyen, ABD anayasası için çocuk yetiştiren, cepheye mermi taşıyan nine şantajı avantajından asla vazgeçmediler.

Ne erkek ne kadın cinsiyle ilgili olmadığı halde, ve Genel Diyagramı yerinden ettikleri için (Endüstri Devrimi; ve bedava dağıtılmasından asla kuşkulanılmayan evrensel vatandaşlık/oy hakkı) kadın ve erkek arasında husûmetlerin epifenomenini, temasını (temalaştırılamaz olanın zorunlu temalaştırılmaları –Levinas kavramı) oluşturageldi: Ta ki Master&Kinsey Raporu yayınlanana kadar…

Raporla beraber (işçi sınıfının faal bir pipisi olduğu malûmdu da; Batıda aydınlıkta kuku gören –Avrupa’da ABD’nin aksine, evlerde hamam olmadığı için- daha olmamıştı) hediye olarak erkeklere bir TrauMan Capot, kadınlara da bir hap dağıttılar: Savaş Sonrası Kilise Sarsıldı ve oğlancılığa rücu ederek yıkıldı!

Önce bu adı konmamış frenezi (Spinozacı appetit; panteist ve panerotik, polivalan, poliperver Cinsel Özgürleşme) her iki cins için de iyi bişi sanıldı (“papazların canı cehenneme”!); ama artık bedenlerinin ve bebelerinin sahibinin Allah (sive Tabiât) değil Devlet tarafından belirleneceği kısa zamanda anlaşıldı (sadece kazayla olan, anlık hevesle peydahlanan bebelere güvenilebilinirdi artık, diğerleri Devlet’in malıydı; “cinsel kimlik” belirleme kurumu… İlk uyanan M. Foucault oldu; yeryüzünde bir ilk: Nazi Öjenizmi Savaştan zaferle çıkmıştı: Sovyetler dahil –İslâm ülkeleri hariç- herkes bunu sikişerek kutlandı

(Türkiye’de Fazıl Hüsnü Dağlarca “Çocuk ve Allah”la, Mülkiyeli Ece Ayhan da “Devlet ve Tabiyât” ile olayların ne denli farkında olduklarını ispat ederek birden öne çıktılar… Devleti henüz olmayan, kendini “garip” diye pazarlayan, olmayan ümmete şifreli yazan Necip Fazıl -nedense- Kısakürek de hamam şiirlerinde elinde “necipcik, necipcik…” diye diye ortalarda dolandı bir süre, taa ki…)

Herşey rasyonel, duyguları işe sokmadan güzelcene giderken, ortada ne din, kilise, evlilik, yasal tanıma dışında babalık hakkı kalmadığı, sadece aşırı teknisist bir müdaleci Devletle (Vietnam Savaşı) başbaşa kalındığı an (Marshall yardımıyla Devlet Ana’nın “babalığını” iyice gösterdiği o an), Çicek Devrimi, aşkı bol ve siyasî olarak nahif (İran’a özenen Goethe’siyle Alman Romantizmi’nden sonra Batıda ve dünya çapında bir ilk) 68'e gelindi:

Hepsi aklı başında ve UCLA, çoğu sosyal bilimlerde üniversite öğrencisi (Almanya hariç, orada yasaktı), telefonsuz gezgin bu çocuklar Sultanahmet’te @PuddingShop'ta birbirlerine notlar bırakarak –neredeyse gözümün önünde- bir ağ kurarak dünyaya hakim oldular: Ortada ne Staadtwissenshaft ne Batı Metafiziği, ne Husssel bilimciliği, hiçbir şey bırakmamak üzere A=A, Çelişmezlik İlkesini ilgâ ettiler! Seks, cinsiyet  dayatmasını uzaktan aşan bir şeydi bu…Sonuçlarını anlamaya başladığımda verimini de aldım, bazılarının “dünya inanç tezi” için ise yıkıcı oldu tabii

Sonra tabii, onların ilk elden ürünü (aşk çocuğu) olarak "Ben" (Transandantal Ego) doğdum, gerisi malûm... Onun içindir ki, bu dindar ve kindar (kinder project) proleter yetiştirme müesseseleri, İmam Hatip Kibbutzlarının nasıl geri tepeceğini gayet iyi bilirim: önce Aile ve Kadından Sorumlu Bakanlığı raporu yayınlanarak islâh veya ilgâ edilmeli, derim.

 




[1] Ben kimi çalışmalarımı 1993 yılında daha o zamandan çoğul olarak “Yapıçözümler” başlığı altında yayımladım; ki bunların (telif, özgün eser, çeviri değil) çoğu daha erken bir tarihte Defter dergisinde yayımlanmıştı. “Ve Niçin (Yine) Felsefe -Yapıçözümler”, Y.K.B., İstanbul, 1993. (Başlık Hölderlin’in meşhur dizesi “Üzünç devirlerinde niçin yine şairler (Warum Dichter)?” dizesine gönderme yapıyor).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder