Dünya
Fazlası
ve
Dünyanın Üç Nomosu : alımlama, paylaştırma, besleme
Carl Schmitt’de « Dünyanın Birliğini (hem transcendantal hem
pratique, ikisi de zorunlu olarak
-şemalar vasıtasıyla- birbirine çevrilebilir biçimde) Sağlayan » üç ayaklı
Nomos... Georges Dumézil'in, Şaman/Bilge/Devlet Adamı; Tarımcı/Demirci/Endüstriel;
Savaşcı, Savunma şeklindeki Hint-Avrupa üçlüsünden haberdar mıydı acaba ?
Ki Dumézil bu üleşmenin birliğinin Musevi veya Tektanrıcı birlikte
nasıl farklı olduğunu tam açıklayamamıştır.
Bizim tezimize göre Hint-Avrupa kültürlerinin sac ayağından olmazsa
olmazı, « şaman », yani ruhban sınıfının gücünü azaltmaya yarar her
şeyden önce tektanrıcılık. Bu bir başarısız bir vaad, bir yasaklama, kağıt
üstünde kalan bir sınırlandırma olsa da, belli bir diyalektiği açmıştır ;
Schmitt’in Almanca aslından
Hüsnü Yavuz Aytekin çevirdiği metne (« Alma, bölme, otlatma »)
bakacak olursak « alma » (nehmen değil, Ahnamung, « alımlama » diye çevrilseydi keşke) olayın genel
onto-teolojiyi ilgilendiren transcandantal boyutu gölgelenmezdi. Urteil, teilen (Yunanca nemein’in
eş değeri) bölme, tefrik (ifrat) etme, parça parça ayırd etme, pay etme,
dağıtma, bir düzene göre üleştirme, paylaştırma; dağıtarak besleme (Hobbes’un
bile Leviathan’da Commenwealt’ın « Nutrition
ve Procréation » (Besleme ve Çoğalma) işlevinden söz ettiğini belirtiyor
Schmitt)...
*
Sur la réception et le don (Auto-citation) :
Entouré et cloué comme des idées brillantes, des
harnais, Ahnung[1],
oui je reçois je reçois régulièrement, et comme par surprise l' « extrême
onction » du Divers, Manyfold,
et les portes sans portes ni fenêtres de l'Apperception
Transcendantale, qui rassurera l'unité, dé-voile
d'étranges lièvres!
*
[Çeviri genel olarak çok başarılı. Ama mülkün
"kamusallaştırılması"na "topumsallaştırma" denmiş (Gesellschaft yanıltmış). İncil, yerine;
Tevrat olacaktı, Daniel ise Aramice lehçesi değil İbranice konuşuyordu. Belki
Scmitt de Danyal'ın « Ufarsim »ini
bölme (teilen) diye anlamış olabilir
(nihayetinde Almanca’da aynı kelime), oysa « yargılandı » olacaktı.
Düzeltilirse harika olur.]
Grekçe’de legein nasıl
logos'u verdiyse, nemein (bölme,
dağıtma, paylaştırma) eylemler bütünü de Nomos'u
(yasa) verdi tedricen (Hegel Babil’i ; « Geometrinin Kökeni »nde
Thales’in de berisine giden Husserl « Nil Deltasını » anladı). Schmitt’in,
Luther'i bilmemesine imkan yok! Bu gelenek içinde sözcükleri anlayan ve ancak « bahşedilen,
alımlanır (recéption) » diyen
Heidegger'i de iyi okumalı. Donation’dan
(veriliş, bahş) hiç bahsetmeyen C. Schmitt çok kaba ve « bölücü » bir
kampta kalıyor (ortaklaşmacılığı, ilkel komünizmi düşündüren
« üleşme » olmadığı takdirde, el koyma, fetih, -Schmitt’in
zikrettiği- Lenin’i çıldırtan İngiliz emperyalizmi şüphesiz donation’un, veriliş’in alımlanmasını düşünmeyi
önleyen kaba bir jeopolitik olarak kalıyor ilk bakışta. Ama fenomenal ve
ampirik olan da o ; kaba olması burdan geliyor. (Osmanlı emperyalizmi
Balkanları fetheder ve vergiye bağlardı ; serfi görece rahatlattığı bile
söylenebilir).
Oysa Jacob Rogozinski,"Don
De La Loi "da
sistematik olmasa bile nemein’in
Nemesis (Nehir tanrısı) ile ilgisinden bile söz ederek, doğa bahşini
derinleştirir. Bu izlek bahşin bedavalığı ; gratuité du don, « verir, çünkü verir » (cela donne), ohne Warum, -niçinsiz
açan gül- dizeleriyle Angelus Silesius, -özdeşlik ilkesini ve nedenselliği
tahrip –Destruktion- eden- Heidegger’e,
Celan’a bile ilham vermiştir. Bu bedava, karşılıksız ilk verilişe vurgu
yapılmazsa, egemenin gaspının şok edici boyutları tam olarak anlaşılamaz.
Türk-Alman Üniversitesi bence üçüncü köprüden önemli gelişme, Yavuz'u
ve hocası M. Ertan Kardeş'i kutlarım çabalarından dolayı. En azından bu zengin
araştırma alanında, bizim G. Dumézil'imiz varsa onların da C. Schmitt'i var
diyebilirim... Schmitt’in ısrarla üzerine çalıştığı (en az Medeni Hukutaki
evrimler kadar, karaların, kıtaların gaspına eşlik eden, Geofelsefenin bir
araştırma alanı olarak gördüğüm) Deniz Hukuku'ndan (« Mavi Vatan », kızağa
çekilen « kıta sahanlığı » uzmanları, vb. bunlar son derece güncel
şeyler) anlamaya çalışabiliriz bugünün Çin’in İpek Yolu projesi ve G5'inin bize
açtığı ve almamanın imkansız olduğu noktada alımlayacağımız
Dünyanın Yeni Nomos'unu... (Bkz. Benim 2017’den beri yaptığım "Géophiosophie" kayıtlarım!)
Nomos'u sadece Nomoi'de
(Platon, Aristo) aramamak gerek: Solon kimdi? Paylaşım (üleşme) sadece topraktan
ibaret değil, Schmitt, Medeni Hukuk'tan anlamıyor. Solon’dan evvel “aile hukuku”,
baba hakları nerede başlar nerede biterdi? Bu hak egemen (yasa) tarafından
tanrılar düzenindeki bir dönüşüme koşut olarak (cf. Bachofen, Orestes Üçlemesi
amalizleri, Agamemnon) zürriyetin, rejeton’un vatandaşlık hakkı lehine gasp (rehin
alındı) edildi ve verildi (dağıtıldı).
Arap yarımadasında ise bu
reform ancak yeni şeriata geçen Muhammed’le 7inci yüzyılda başlayabildi: bu
üleşmenin eski haliyle
karşılaştırılabilmesi perspektifinden Bakara, Nisâ, kadın, miras, Faiz, Ribâ
düzenlemelerine bakmak lazım! Osmanlı’da ise, örneğin bir toprak mülkiyeti kavramı olarak Tımar (viaget?),
tebâ içinden bürokrasiye aday olanın Padişaha rüşvetle (malını) bahşetmesiyle
bir kadro bahşini sağlıyordu (imtiyaz alış-verişi). Dolayısıyla bu ve bu taz
örneklerden izlenebileceği gibi, Urteil
sadece temsili bir kavram da değil, çok belirgin bazı tarihsel pratiklere
gönderme yapıyor her defasında; ete, kana, cana değgin:
“Tencerede Pazar günü kaynayan Kaz” (İngiliz
feodalizmi altında köylünün evinde), “Amerikalı’nın kapısının önündeki araba” (endüstri-alma’sında)
diyor Schmitt! Çağa ve üretim kipine bağlı olarak el altında (Vorhandeln) ne varsa o paylaşılıyor.
Manyfold, transcendantale
apperception’un dünya düzenine indirgenemeyecek “çok”u ise sanatcıya, ilhamlı
şaire, ressama verili ve bir iz gibi ertelenip ötelenerek paylaşımdan,
üleşmeden, gasptan kaçıyor ve potentia
gibi bir etkiyle “orada –daha önceden- olması gerektiği” etkisiyle (effet) gaspa direniyor…
Entouré et cloué comme des idées brillantes, des
harnais, Ahnung,
oui je reçois je reçois régulièrement, et comme par surprise l' « extrême
onction » du Divers, Manyfold,
et les portes sans portes ni fenêtres de l'Apperception
Transcendantale, qui rassurera l'unité, dé-voile
d'étranges lièvres!
Nietzsche « kullanım dışı » kalan bu dünya fazlasının (ihraç, ithal fazlası gibi, ama meta olmayan fazla, aşırı, taşan, excès) gücüne, yani geleceğe inanıyordu.
[1] "Ich habe nicht Ahnung" (Fikrim yok anlamına gelen, “çivim yok” zahiri
deyişine sahipmiş…Çivi (fikir), odaklanacak, sabitlenecek bir nokta olsa gerek… Oysa Kant'ın Erhaben (Yüce) deneyiminde sabitlenilecek bir upuygun (adéquate) fikir bulunamadığından zihin ilksel Manyfold'a (duyusal çeşitlilik) yankı yapar ve bir sahneyi kendi üzerine kapar gibi inexponible (gösterilemez) fikirlerin hücumuna uğrar; bir anlamda duyusal olanın duyusal olmayan (sensibilité insensible ou insensé) bağrına ulaşmış olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder