24.09.2020

Bakış Bahsi

 

Bakış bahsi

 

[He : « İnsan nedense kendisine bakıldığını fark edemiyor ki bakan kişiye bakabilsin…”]

Me:

Biz deneyim öncesi (apriori), görülebilirlik, yani ötekilik alanında devindiğimizi zaten baştan biliriz. Bana da hep gizemli gelen, insanlar yan gözle, gözlük arasından, tam arkadan olmasa da o an bakıldıklarını, bakılma ihtimallerinden seziyorlar; kadınlar bunu zaten içkinleştirmiş.

 

Kültürden kültüre değişen ise, bakıldıklarını anladıklarında ne yapmaları gerektiği; çocuk için anne bakışı güven, emniyet; bir Maraş dondurmacısı için, aktör için neyse o...

Batılı için istenmeyen bir bakış gene bakışla geri püskürtülürken; bakış, bakılabilir olma, maruz kalmanın apriorisi.

 

Ama kültürel, ama içselleştirilmiş bir kurgu olan bu bakış siyasâlarının berisinde çok daha gizemli, hayvanlardan, ormandan mirâs, ürpertici bir şey daha var ki:

Biz ensemizden görebiliyoruz! Hipothalamus gizemi.

Bir yerde bu özelliğin Muhammed'e atfedildiğini okumuştum; kullanmıyoruz!

 

Başka deyişle, biz beynimizin sadece "yazılımı"na sahip olduğumuz kısmını kullanıyoruz; kültürel kodlama bunun oldukça "kaba" bir kullanımı aslında. "Yazılımı" her "yazar" kendisi geliştirmekle mükellef. Hardware'e (beyin) gelince, Bergson "imge"ler arasında bir imge, uzam demiş.

 

*

19 sept 2020

Bıçak gibi saplanan, eğer birkaç dakika daha sürse kesin götürecek bir melankoli hissi... Müstehzi, sanki seni ilgilendirmeyen,yanlışlıkla sana uğramış bir sahte semptom olarak uğurluyorsun, ve oh en kötüsünü de atlattık diye şükür ediyorsun. "İl y a" buhranı; boşluğun gümbürdemesi!

 

Bunları bu yaş ve olgunlukta karşılayabilmek için psikanalist Serge Leclerc'in "On tue un enfant"ından (Bir çocuk-luk Öldürülüyor), Blanchot ve Levinas'ın nötr "Varlık" (il y a) uğutlusu dediği şeye atıflar kolay. Peki, o hiçlikle karşılaşan farâzî çocuk bunu nasıl uğurlayabilsin?

 

Bir hastalığı (ziyaretçi denir ya dilimizde) uğurlamayı bilmek; uğurlayamadan göndermek,yani gerektiği gibi yasını tutamadan uğurlamak zorunda kaldığımız bir ölü yakının size uğraması; uğramak, uğurlanmak istemesi; uğur, talisman, tılsım, küçük nesne, İskit mücevheri, helâllik, affetme...

 

*

Batuhan Demir :

« ‘Bilinçdışının, örneğin, bir sözcüğün en ufak parçalarına -fonemlerine, harflerine- ayırıp, sonra da uygun gördüğü bir biçimde yeniden birleştirmek gibi bir huyu vardır.’ B. Fink.

Lacan özellikle bununla ilgili üç kitabı sürekli vurgular; Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, Rüyaların Yorumu, Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri… »

 

Me :

I.Kritik'te Bildungskraft'ı kasd ederek,"il y a un art caché dans les profondeurs de l'entendement" diyen Kant; Ansiklopedi'de hiyeroglif, resim-yazı ile fonetik yazıyı, ikincinin lehine karşılaştıran Hegel ne de güzel hazırlamış Bilinçdışının cehennemine (ayak altındaki) giden yolu.

 

*

I wish to will to dis-schopenhauer my disseminated asexuated cells&

dissubjugate morpheus' morphemes

in the airs, lands& overseas

what if out of a unnameable phoneme,

one and billion articles’, nouns

like a sound of surrenders

in heavens' sky

neither redemption

nor buying for a sale

 

*

"Démangeaison du capitale

se consume des 'je ne sais de quoi's..."

j'ai murmuré aujourd'hui,

emmuré dans le cloître

des petits objets dont

on agrandit l'étendue

dans la parole vive du vide...


*


C'est du Bergson, le précurseur de tout concept de la vie "extended"

(élargie jusqu'á l'exténuation!),

après Kant, qui préconisait un "esprit élargi" malgré ses catégories,

jusqu'á en devenir "plastique"

(donc Hegel, au sens de Catherine Malabou),

et redevenir un pauvre assoiffé?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder