FİLOZOFUN ÖLÜMÜ
(25 adımda ‘ölü taklidi’ yapmak)
Devletler, ölü filozofları sever...
(@herdaimreddiye)
1. Filozoflar filozof olmak için ölü taklidi
yaptıklarından yaşarken pek fark edilmezler ama doğmak için de ölü taklidi
yapan devletleri seçerler.
2. Filozoflar ile Devletlerin ortak noktası yaşamak için
ölü taklidi yapmak zorunda olmalarıdır; ancak birinciler nadiren ikinciler
sahiden ölür.
3. Filozoflar düşünmek için devletlere
"gölge etme başka ihsan istemez" deyip gölgelerinden şematizm için
faydalanarak 'anlık'tan[1]
akla geçerler.
4. Filozoflar ölü devletlerin ölü
kabuklarından ölü sözcükleri alıp bunlardan kavramlar yaparken genelde “Deloslu
dalgıçlar” gibi dalgın görünürler.
5. Filozoflar bir deniz enkazına[2]
benzer; kendileri ölü olduğu halde çevrelerinde bir fauna ve flora oluşumuna yol açarlar: resif, lagün,
kovuk, in gibi…
6. Filozoflar uzaktan Sitenin Muhafızlarına
benzerler, ama devletin kozmik odasının içinin boş olduğunu bildiklerinden
saklayacakları bir giz yoktur.
7. Filozoflar doğacakları çağı önceden
bilemezler ama hep bir enkazla gelip enkaz devralmak zorunda olduklarını da
bilirler: maddî/ manevî enkaz[3]…
8. Filozoflar uzaktan Siren'in sesinin kulaklarına
hoş geldiği kimselerdir; sirenler yaklaştıkça onlar daha uzağa çekilirler ki
notaya geçirebilsinler[4]…
9. Nedense hep filozofların penceresinin
önünde bir şeyler olur: Rousseau'da bir adamı boğazlarlar, Hegel'de Napolyon
tüm bir ordusuyla geçer…
10. Filozofların ya Diyojen gibi bir fıçısı ya
tüneyecekleri bir sütunu ya da Spinoza gibi bir iç bükey bir dış bükey
parlattıkları aynaları olur.
11. Filozoflar daha erken yaşta Site
Muhafızlarından olamayacaklarını anladıklarından önce Tekhnè Mimetikè'ye[5],
oradan da dış âlem seyrine yönelirler.
12. İçine doğdukları enkaza göre, hemen hep
Mühendishane'den Hendese'ye, oradan ya Cifr ilmine ya da çağa göre Botanik ve
Astronomi'ye geçerler[6].
13. Diğer tüm herkes için bitki bir bitki, taş
bir taş, yıldız da bir yıldız iken, Filozofa bir taş bir bitki, bir yıldız da
yanan bir taş görünür.
14. Botanik, Jeoloji ve Astronomi'de belli bir
yere gelen[7]
Filozof çömez, dış âlem seyrinden iç âleme, hıltlar ve salgılardan Melankoli'ye[8]
geçer.
15. Enkazın (yani; deniz kabukları, kalker
katmanları, devlet arşivi, lügât ve gramer) seyri onu ziyadesiyle üzmüş, bir
süre Melankoli'de ölü taklidi yapar.
16. Bilhassa lügât'ın içine düştüğünde hissettiği
boşluk onu 'başının üstündeki yıldızlı gökyüzü'den ziyadesiyle teessüf eder; artık
kırgın, umutsuzdur.
17. İç âlem tasavvuru adına Tab’dan Tebâbet'e,
oradan da Tıbba geçmenin sonuna yaklaştığı noktadır bu; artık gramerciler de
onun derdine devâ olamaz kategoriciler de…
18. Bir yanda içinde oynaşan 'hıltlar', diğer
yanda sonuşmaz ebedî doğruların ona kapalı semâsında peyk'e girmiş fikriyat
sferleri: Böyle binyıl geçer.
19. İlk birinci bin, ikinci bin; ölemeyen
filozof için bunlar hiçbir şeydir: O âkis benim, o zülüf senin, o zümreler dizi
dizi, o ilhâm perileri, o Ruh-ûl Kuddûs…
20. Ölü taklidi yapmakta, mimesis sferlerini üçer beşer tırmanmakta o kadar ustalaşmıştır ki
artık, ‘Kralların Sofrası'nda tam cambaz olacakken;
21. Birden etrafında iç aleminin bizatihi
kendisinin kendi ruhunu cezb ve meşgul etmek için aksî olan gölge ve
görüngülerden müteşekkil fauna;
22. ve florası'nın da en az kendisi kadar ölü,
yaşayan her şeyin, en soluk veya sıcak nefesin ve nefsin de ölü, yani grammatik
olduğunu dehşetle;
23. idrak ederek Hay Tanrı'ya döndüğü anda
Boşluk Gölü'nün buz gibi billûr kristalleriyle elinde parçalandığını müşaade
eder: Artık o'nu kimse;
24. ama Kimse'nin öldüremeyeceği Vadi'ye vardığını anlar: Bu
Vadi'de ne Devlet ne Zülkarneyn, ne Ye'cüc ne Me'cüc, Çin İmparatoru dâhi artık
yoktur.
25. Yol üstünde bin çarpı bin kere ölünce, aldanınca,
inanınca, vaadlerde bulununca, ufukları açınca, Ölüm'ün aslında ne kadar kolay bir
şey olduğunu anlar.
24 Eylül 2017
06.46
[1] ‘Anlık’, momentané olan, zaman ve mekâna tâbi olduğu
kadar müdrike, idrâk veya anlama yetisidir (Understanding,
Entendement, Verstand) de: Kant’ta, Vernunft,
yanı ‘Aklın’ bir alt tabakası…
[4] Siren sesinin “sanatsal” bir şey olduğu varsayılırsa,
Felsefe’nin Sanat eğitimiyle başladığı da varsayılabilir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder