30.06.2020

Ya Söz Yazı; Yazı da Töz ise...


Ya S/T öz Yazı; Yazı da S/T öz ise…


Ünsüz Filozof @metaksuplaton

 « (...) Platon’u Platon’dan Marx’ı Marx’tan hatta dini bile sadece kutsal kitaplardan hareketle anlayalım. Başka türlü metne nüfuz imkanı yoktur. Elbette metnin dışında bir şey olmadığı yollu Derrida sözü büsbütün doğru değildir.
Sözünün aslına katılmasam da Derrida’nın sözü şu şekle getirilebilir: “ Eleştiri geliştirecek olan için metnin dışında bir şey yoktur, olmamalıdır.” »

Bu, şuna benzedi: Sadece "La ilahe illallah" dersem %20 müslüman olmakla yırtar mıyım? Ee o da kendinden önceki iki tektanrıcılığı alıntılıyorsa, geri kalan %80 de tamam. Ama diyorsun ki, Allah bu kitapların hiçbirine indirgenemez: Yazıdan münezzehtir. Deist oluyorsun o zaman da. Kaçış yok!

Ünsüz Filozof : Onu demiyorum. Zaten Teizm/ateizm/tartışmaları bile Aristoteles kökenli deistik modele göre oluyor. Ben inanan ya da inanmayan olabilirim. Ama deist/teist/ateist olmam. Sadece dini metinler- buna Hadis’i de dahil ederek doğru anlaşılmadan dini eleştirmemek gerektiğini söylüyorum.

Haklısınız. Ben tartışmaya sadece Derrida'nın "yazı"dan anladığı şeyin %20sini anlayıp onu tartışmaya sokmanıza karşıyım, o kadar. Yazı, sözde "yazının icâdı" denilen şeyle, veya Yunanî kültürde "felsefî" denilen metinle başlamış ve bitebilecek bir şey değil; expanded, Derrida'da...

Ünsüz Filozof : « Derrida’nın yazıdan anladığı şeyi, Grammatoloji’de gayet açık. Ben yazı kavramını işin içine katmadım. Ve metin kavramı Derrida’nın anladığı biçimde geniş olarak da ele alınabilir, darlaştırılabilir de. Yazı ile Metin tam anlamıyla özdeş değildir. Bir de %20ye bir takıntı mı var? »

Takıntım paper notlamadan olacak... « Haklısınız » demiştim, ama metin ve yazı arasında doğa farkı çıkarttınız şimdi de... Hm, şimdi Doğa var ya, yazı dışında; Yüce Tanrı sive Doğa eğer yazı olsaydı, bizde yazı doğuştan olurdu; okuma-yazma, dil öğrenme derdimiz de olmazdı, argümanını kullanın...

Ünsüz Filozof : « Israrla söylemediğim şeyleri söylemişim gibi yapıyorsunuz. Ve buna karşı argüman geliştiriyormuş gibi yapıyorsunuz.Yazı ile tanrı özdeşleştimeniz ya da Latince sive’yi araya sıkıştırmanız söylediklerinizi argüman yapmaz. Yazı ile tanrı, Metin ile tanrı sizin kafanızda[1] yan yana.

olabilir. Ama bunu ben söylemiyorum. Yazı ile ilgili Platonik mitos açısından yazıya bakıyorum. Derrida’nın tezlerine de çoğu yerde katılıyorum. Yaptığım sadece bir filozofun bir sözünü çok basit anlamda olarak genişliğini almamam. Ki bu da S.K’un çiftanlamlılık kavramına uygun.»

Kavga modundan çıkıp metafizik moda geçin! Doğa, Tanrı, Töz: Bunlar, Metafiziğin kendi dışlarında başka bir şeyin olmadığı, her şeyin kendilerine rücu ettiğini iddia ettiği kavramlar (ben veya Derrida icat etmedik): Derrida, "töz benim için yazıdır" diyor; demek alay ediyor basitçe!

Ünsüz Filozof : « Siz anlamadınız galiba. Platon gigantomakhia peri tes ousias dediğinden beri tözlerin savaşı var. Metafizik kavramları yanlış kullanıyorsunuz. Wittgenstein’ın dediği gibi imlerinize hiçbir imlem bağlı değil. Tanrı, doğa, yazı bu kavramların hiçbiri üzerine konuştuğunuz tarzda

İmlerimle ben bir şey imlemiyorum; onlara uzlaşımsal "resimler" takan ve kavga eden siz. Derrida oynuyor. Ciddi değil. Haydi o zaman sizin dual dünyanızı (iki tözünüzü gördük işte: Yazı VE dışı, dış dünya (emperia, doğa, imlem? gösterilen): Peki yarı yarıya mı? Yüzde kaçı gerçek?

Ünsüz Filozof : « Bunu bilemeyiz. Derrida Phaidros’un kurmuş olduğu oyunun içinde de olabilir. Ne de olsa kendisinden önce yanlış anlaşılan bir Metin onun tarafından da yanlış anlaşılmış[2] olabilir. »

Ünsüz Filozof : « Derridayı yanlış okuyorsunuz. Dış kavramından tamamen vazgeçmez Derrida. Hatta bütün metafiziğin sonu değil kapanışı der. Siz bir yandan Derridacı görünüp öte yandan dibine kadar metafizik içindesiniz. Terk edilmesi gereken ikili metafizik-mantık budur. »

"Kapanış" (clôture), "Analitik" kepenk kapatmayla olmuyor. Hapishane manasında... Achievement: mantığının son terimine varması... Bence Derrida da koyu bir metafizikçi, Heidegger de, Nietzsche de... Ben kimim ki?

Ünsüz Filozof : « Kim olduğunuzu bilmiyorum. Ama Nietzsche metafizikçi, ama Heidegger ve Derrida değil. »

« Ya bir söz hatta kitap üzerine inceleme yapmak metafizik olmaz gibime geliyor. »

O halde Nietzche'nin derunî 'Şemsiyemi unuttum' önermesi üzerine kitap yazan şaklaban diyelim de olsun bitsin bu iş. Ya da gereksiz "Van Gogh ayakkabı » kavgasına gereksiz yere müdahil olan bir neofit...

Aynı, Fıkıh, Kelâm, Şerh uzmanı olmanın daha iyi müslüman olmaya, Tanrı'yı (bu kelimeyi her kullandığımda tanım ve özür; öz-savunma vermem gerek sanırım) daha iyi tanımaya yeterli olmaması; bir dilde söyleyebileceklerini başka dilde söyleyebilmenin iki dil [iki dünya[3]] bilmek anlamına gelmemesi gibi...

Ünsüz Filozof : “Tanrı için özür dilemenize gerek yok. Tanrının koruması değilim. Ama Derrida Grammatoloji’de metafiziğin yöntemlerine tanım gibi,kanıtlama gibi son derece bağlıdır. Ve bunu söyler de. Sadece bana suçlamalarınızın haklı olup olmadığına bakarım. Emin olun anlamaya çalışıyorum sizi. »

Ünsüz Filozof : Siz anlamadınız galiba. Platon gigantomakhia peri tes ousias dediğinden beri tözlerin savaşı var. Metafizik kavramları yanlış kullanıyorsunuz. Wittgenstein’ın dediği gibi imlerinize hiçbir imlem bağlı değil. Tanrı,doğa,yazı bu kavramların hiçbiri üzerine konuştuğunuz tarzda
« ...konuşulmaz. Çünkü ne tanrı tanımınız var, ne doğa tanımınız ne de yazı tanımınız. Bunları konuştuğunuz bağlam yok. »
Ayrıca Doğa kelimesini kullanmamışım bile . Bana doğa ile ilgili açıklama yapıyor. Derrida’dan öğrenilmesi gereken önemli şeylerden biri de okuma’dır.

İçlem'i, kaplam'ı hallettik, şimdi bağlam'a geçtik: Bağlam, sosyal medyada Derrida'yı yanlış aktaranları saptayıp önüme düşüren Bot and Sovereign'in seçtiği her şey... Bu kadar basit. Ben neden tanım yapayım, yazmam yeterli...
*

Doğa, Tanrı, Töz: Bunlar, Metafiziğin kendi dışlarında başka bir şeyin olmadığı, her şeyin kendilerine rücu ettiğini iddia ettiği kavramlar (ben veya Derrida icât etmedik): Derrida, "töz benim için yazıdır"[4] diyor; demek alay ediyor basitçe!

"Le renversement du Platonisme"i yazarak Nietzsche'nin, hakikât arayışı yerine "simulakrları" kutsamasını öven Deleuze'ü (Derridacılar) o halde hak/lı/sız yere ters-yüz olmuş Metafiziğe sadık[5] kalmakla suçladılar: Eğer "töz yazı; yazı da töz" ise, Derrida da alayda, ironide ise...

Derrida'nın Foucault'nun Les Mots & les Choses'da Felsefe'den çıkıp İnsan Bilimleri üzerinden yaptığı eşi benzeri görülmemiş Metafizikten Çıkış'tan sonra Derrida'ya Metafiziğin zor yeri, Hakiki-İyi-Güzel kalmıştı: Çalkantılı, alaylı okumalardan sonra "Adaletin yapısı çözülemez"e geri döndü!

Derrida'nın Nihilizmin duygusal şantajına (gizli Metafizik) düşmeden söylediği en yalın & metafizik olmayan hakikât bence şudur: "Ben yalnızca Fransızca konuşuyorum /yazıyorum". İngilizce konuştuğunda onu bekleyen tehlikenin farkında: Bedeutung! Ama imtinâ etmedi, zira derdi ‘kendi’ (imzâsı) olmuştu.

Eğer bir gün, Stiegler imâsı gibi 21. yüzyılı tedavi etme, vb. terapötik sebepleriyle, bizzat Derrida'nın yapıçözümü yapılacaksa, Son Seminerlerindeki şifâi (oral şifacı) stille, ilk dönemin yazınsallığı çarpıştırılacaktır: O zaman ben gene yazı tarafında yer almaya devam edeceğim.
(29-06-2020)
*

Et l'eau, prend-elle des rides?
Oui, la chair de poule, la brise...
Lac, au coucher du soleil, vers ténèbres...
Au lacet duquel, quel étang se stricture?
Celui, au glu duquel tu me noie...
L'étant-donné,se frise-il?
En un oxymoron vieux, oui
Car lisse et strié sont d'ici, ci-gît!
(28-06-2020)
*

3 cm lik sağdaki 1980 tarihli paçavrayı 40 yıl nasıl sakladığımı ne siz sorun ne ben cevaplayayım. Ama o desen üstüne kitaplar ("Oğullarını hep aynı seksiyona gönderirlermiş") yazdım. hayalimde hiç kaybolmadı; karantinada onu tekrar buldum çöplüğümde. Bunu anlatamam sevgilime ki. (28-04-2020)

Berlin, 1933 değil; Fakülte Durağı, 1980 yılında yaptığım bir deseni temize çektim dün. Bye.
*

Il est à noter que quand nous « ne voulons plus rien à dire », car rien ne mérite en soi de se garder (sauf pour les raisons extrinsèques, circonstantielles, politiques qui sont aussi essentielles pour le nom propre) sauf le secret du nom propre, comme carapace ou mieux scarabée aveugle,

+nous écrivons davantage ou parlons comme écriture, plus précisement nous nous baignons dans l'élément de parole (notre lot) ainsi que dans celui du langage, ou mieux, comme nous enseigne (déconseille) St. Paul, nous "parlons en langues" au lieu de prophétiser (précher): C'est du Derrida!
(30-06-2020)



[1] Biraz sonra “Phaidros”tan ben değil, kendisi söz edecek…
[2] Hâlâ, “misinterpretation” modunda…
[3] « Ne kadar dil varsa, o kadar dünya vardır » diyen Wittgenstein’a atıf...
[4] İfade bize ait, alıntı değil.
[5] Onu olumsuzundan tekrarlamakla

28.06.2020

Que faire dans la Vie ?



Que faire dans la Vie ? Pour gagner son sursis...


La Géométrie concerne les rapports proportionels des choses entre elles, les unes par rapport aux autres, et pas nécessairement en rapport avec moi, qui ne complique que les choses en géométrie, alors que la géométrie m’explique Tout le reste
avec l’aide des Matématiques qui rendent compte de sur plus  plus habillement de mouvements et des altérnances quantifiables dont les périodes, à leur tours, sont encore géométrisables : Youppies, What a wonder-full world !

Tandis que j’attend de la Logique l’explicitation de rapports des choses avec ou en rapport à moi, tels que je peux m’exprimer à l’égard d’elles, sans que je ne me connaisse absolument pas en tant que tel, sauf dans une position du sujet d’énonciation ou d’objet énoncé,
alors qu’au fond je suis submergé au mieux ou en marges, par leurs relations telles qu’elles peuvent être exprimées ou exprimables seulement ; je reste le point aveugle, l’abysse de toutes les opérations en nombre limité, dont j’excède. Que devrais-je faire ?

Es-ce la Metaphysique qui va me faire connaitre ce que je ne suis pas encore en fait ? Car ce que je suis, je le suis d’ailleurs, sans le savoir, sans en avoir besoin de savoir. Et pour vivre, en fait, je n’ai pas tellement de savoir quoique ce soit, sauf pour servir aux choses et pour m’en servir d’elles. A quoi servirait donc cette science difficile, si elle ne me servirait pas de me justifier que je n’ai pas besoin de savoir quoique ce soit pour vivre. Mais pour vivre quoi et comment  justement?

Dois-je vivre justement ? Et cela servira à qui à quoi ?  Ce discipline devrait s’appeller la Morale, un guide, je suppose... Mais un guide pour aller où et pour faire quoi? Je ne veux pas aller en ailleurs qu’ici, et ici je n’ai nul besoin de guidage. Merci la Morale !

Les Arts et les Sciences appliquées, les artisanats peuvent peut-être m’occuper un certain temps, mais je ne suis pas doué, et j’aimes mieux écouter la musique qu’en jouer ou composer une ? Pour qui et pour quoi composerais-je alors que je n’ai acune présence amicale ? Dois-je provoquer une présence par une absence ?

Les Arts martiaux : Je me suis décidé de m’inscrire à l’escrime parmi les Sports  ancestraux ; ce n’est pas tant pour me préparer à la guerre dont je n’ai aucune envie, mais pour provoquer une présence par une absence. Non, je ne tueras pas tout de suite quelqu’un d’entourage, mais une percée pourrait me servir à me démontrer de quoi je suis capable et montrer cela en publique en toute légalité.

Cours de Droit : Je suis obligé de suivre les séminaires de Monsieur Badinter, pour bien préparer mon apologie, car un jeune Monsieur s’est trouvé le foie percé par mon épée alors que je m’absentais, la chose impossible, une provocation, une accusation, un sursis ; et la préparation d’une longue défence avec la Rhétorique dument nécessaire a pris mes quatre longues années...

RAPE DES SCIENTIFIQUES ET ‘PSEUDO-TECHONOLOGIES’...



RAPE DES SCIENTIFIQUES ET ‘PSEUDO-TECHNOLOGIES’...



Citation en 7 points :

1)Since the pandemic started, people have been saying science has been politicized by this administration as if this is something new. Science “is” and has always been political, especially for Black folks in this country.*

2) In the mid 1800s, J. Marion Sims, the “Father of Modern Gynecology”, (who enslaved Black people) who discovered the vaginal speculum and the surgical procedure to fix vesico- vaginal fistulas experimented on Black women who were enslaved...

3) (and who could not given consent and without anesthesia) so these women would be able to continue having babies who were considered valuable property.

4) In the early 1800s, Dr. Charles Caldwell (who also enslaved Black people) used phrenology to justify slavery. Caldwell argued that the bumps on Black people’s heads made them “tameable” and therefore amenable to being enslaved.

5) State-sponsored eugenics programs in over 33 states from 1900s to 1970s targeted Black women and other women of color, mentally ill, poor and immigrant women.

6) The U.S. Public Health Service sponsored the “Tuskegee Syphilis Study of Untreated Syphilis in the Male Negro” from 1932-1972 enrolling 600 Black men from impoverished rural Alabama allowing 200 of them to suffer with syphilis and never giving them the treatment penicillin.

7) Science is and has always been political, especially with respect to how Black Americans have been treated in this country.

*

(*) Me:

@ErrorTheorist se demandait faussement par son sophistique malveillant, en répétant une vision érronée par complicité de l'idéalisme envers la science, et pour renforcer l'hostilité envers les hypers -critiques postmodernes qui ne satisfont pas comme les critiques d'aliénation de

l'Ecole de Frankfort qui croyait encore à une science et une vérité non-aliénée, vraie, etc. "Pourquoi n'y a-t-il une 'pseudo-technologie' [ou personne, selon lui, n'en parle -sauf vous, aujourd'hui] alors qu'on parle, dénonce et exhibe les 'pseudo-sciences' partout?" -et surtout dans

les oeuvres de "philosophes postmoderns" (selon lui, et comme selon le présdigitateur celèbre, un prof. de l'U. New York, Alan Sokal, jaloux de ses collègues de "free thinking", avait dénoncé surtout la Meta-Physique (Meta-Science) complètement assumée et élaborée de G. Deleuze.

La vision idéaliste erronée de la Science Pure, est chez lui, doublée d'une autre erreur, selon lequel "la techonologie, étant par définition (!) une science appliquée, donc vérifiable,est donc juste et vraie, ne peut se tromper, par le seul fait qu'elle s'applique tout simplement!

Lui & ses collaborateurs, peuvent me retorquer "Nous parlons de la Science Pure, sans les considératations morales": Moi-aussi... La puérile purétée de la Science vient du fait qu'elle n'était jamais suffisament adulte de pouvoir savoir faire quoi de ses propres pouvoirs 'sportifs'.

La science n'a pas de morale, car elle est omni-valent ou polyvalent comme la sexualité enfantile, la bouche-anus interchangeable dans une surgery aussi longtemps qu'un demand se postule, et l'Etat comme tutorat supporte le commanditeur. L'Art, non plus, n'a pas d'morale, mais il reflechit

Le "vrai" épistémique (appliquable dans la mesure de vos pouvoirs insanes,insignes), depuis l'aube de son apparition chez Socrate, était subordonné à l'idée du Bien et à son "attrait" optimiste "Beau". Ce triple qui fait idéalité consolidée des (non pas pseudo) soi-disant "Sciences"

Aujourd'hui ce qu'on appelle les nouvelles domaines d'application et de dévéloppement de la "Techno-Science" sont constamment maintenu (par Pentagon?), comme "attrait" du Beau, abominable (in War Games), et au service de "Star Wars", profondement militarisé comme son "Dernier Ratio"

Parmi les Sciences applicables aujourd’hui, la Médecine, a eu la chance de dépoussierer un peu ses 'gammes de produits' de bricolage restaurateur (soin, Cura, Angst, Sorge: enfoui dans les nuits des temps) grâce à cet heureuse catastrophe 'Corona': Fête d'expérimentation aveugle, où tout est permis

Socrate-Platon avait ses propres raisons époquales pour dompter ses métalurgistes sous figure aussi haïssable que brave Hephaistos, Mercure: Scientifique -alchimiste sulfureux- sorcière dévoreuse d'enfants, c'est le même sort, domptés pour entrer dans les illustres Panthéons-Républicains

Figure maudite, dôtée des puissances maléfiques, encore hantant l'imagérie populaires comme "scientifique pris en otage", en Rape d'Icarus, pour nous rassurer de sa purété originelle, manipulé seulement par les forces du Mal, rayonnant de sa lampe d'Alaaddin, vidée pour curieux regards

La force de faire-vivre ou laisser-crêver comme des bêtes esseulées dans leurs troupeaux, l'HommeBlanc a une supériorité [qui se dispute entre-eux] depuis le début des différentes étapes du colonialismes (y compris, le Postcolonialisme; à plus forte raison) face à l'Homme-Noir, ou Natif

Mais ce sont encore des vulgarités, de "Vulgat" des Sciences-Sociales, critiques endossées aux pas d'ennemis rapprochant d'un autre continent, d'une autre religion: Maintenant le temps de dénoncer l'esclavagisme doux, amoureux, dit domestiques, de l'autre Humanité: l'Islam avec ses noirs

Et le temps de s'enivrer de monuments civiles, architécturaux d'Afrique des Empires de Mali (Yéménites[1]), douce islamisation, civilisation livresque, scripturale, alphabétisation, détotémisation, purification du corps; domestication de l'autre femme, indomptable de l'Afrique Occidentale...



[1] Qui viendront de ce qui reste des Fatimides (Shia), une branche des Ismaëlites…

27.06.2020

Toward a Quantum Ontology...


Toward a Quantum Ontology

Necessary Beeing :

“Learning Marxism feels very similar to learning Thomism. It's difficult to understand one part without already grasping how it all hangs together. Probably the same with German Idealism.”

Me:
This ("how things hold together"/Verslammung) is also checked in a more neutral way than German Idealism's holism in the French Structralisme, until they have discovered an element that cannot be called neither "one part" of a whole, nor dialectisable in it (and resiste it, giving and taking place as a différance): but an aporetical exclusif-inclusif…

If in a day, in a futur or in a scriptural past (in a such impossible concept of ‘trace’ that tracing itself and becoming), whenever we will (been) had discovered (as) a “tiers exclut” (third exclued), not only in a narrow meaning of non-contadictory logic, but in a more larger and deeper, ontologicaly exponential and  

differral meaning, as a “more than exclued” in two directions at least, toward an exclusivity in measure of increasing direction of inclusivity in a whole il-limitated, and vice versa, we will be more ables resolve our problems that we had created and we are already and will be more and more the issues of them..

This means an ontology already non statical, but dynamic (Bergson), in the becoming of trace, and more properly, in behalf of, holded-in toward a quantum ontology that challenge with “meontology  our reception of quarks-Weltbildung.



26.06.2020

Best of the World...


BEST OF THE WORLD


“Leibniz didn’t say this was the best conceivable world, he said it’s the best of all POSSIBLE worlds.This year, I think, it becomes possible to narrow that down a bit further.”

[Leibniz n'a pas dit que c'était le meilleur monde imaginable, il a dit que c'était le meilleur de tous les mondes POSSIBLES.Cette année, je pense, il devient possible de restreindre cela un peu plus loin.]

« We’re living in the best world that it’s possible that this world could be. Or, more simply, this is the world we live in. »

Me:
Imaginons que notre monde est un monde qui prend sa réalité (presqu’irréel) déjà rare d'une éventaille des possibles très larges (qui ne sont -plus/ pas encore/ même pas -du tout- mondes), et nous les connaissons pas tous (ni en tant que réel ni en tant que possible selon notre concept du possible),

ils peuvent être impossibles possibles ou seulement possibles comme possible, et certains ne seront/ étaient jamais réel ; ou encore on peut imaginer une éventaille du possible qu’on ne peut même pas imaginer la complexité -la complication-, ne serait-ce que dans l’interaction entre les possibles qui se compliquent entre eux, ou leurs surdéterminations, et qui,

serait une fois accomplie en tant que nouveau concept « réalisé » du possible, agirait désormais, sur à la fois le possible comme possible et sur le réel (presqu’irréel), et qui peut –en droit- changer la direction de son « accomplissement » prévu, supposé prévisible, comme la loi, le savoir, etc.

Et cela, par la seule qualité d’être réel (pour nous, à moins que nous ne soyons sûre de sa réalité, distinguée de son irréalité) aurait-il encore/ aussi la qualité de « meilleur » ? Serait-il seulement « mieux que rien », ou « pire qu’impossible », etc. ?

Rien ne se décide d’avance, sauf au cas où les dès sont jetés d’avance, et nous prévoyons clairement notre fin, mais s’ils continuent à se proliférer comme créant des nouvelles configurations[1] par les interactivités des « possibles », lesquels encore in-imaginables, l’indécidabilité se ferait défi aussi à la morale et la métaphysique...


[1] Au sens où Heidegger distingue les complexités : “Le pierre n’a pas de monde; l’animal est pauvre en monde; l’homme est configurateur du monde”. Celui qui configure son monde de possibilité est digne de le recevoir à sa mesure…

Temel ve Sınır (Grund und Grenze)



Grund und Grenze versus Grenze und Grund, vice versa
Temel ve Sınır karşısında Sınır ve Temel, ve tersi…

« Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında »
(A.H. Tanpınar)



Eğer biri nerede olursa olsun bir yerde, meğer ki -ola ki, farâza, varsayalım ki- zaman içinde bir zamanda, zamanın çizgisel ve geri dönüşsüz varsaydığımız çizgisinde bir noktada, bir düşünceyi düşünerek bir an için bile olsa bu yer ve zamanın cenderesinden çıkarıp n’Akleden dilin mengenesine geçirdiğinde ;


eğer bir şey olmuş ise, “Ne” olmaktadır? Ve bu « olma » ne demeye gelir? O yer ve zamanın ne olduğunu bildiğimizi varsaydığımızda ve o yeri uzanımlı, o zamanı da bir çizgide nokta olarak tecessüm edenin biz mi başka bir ırak müşâhid mi, yoksa içten dışa aktaran iç ve dış müşâhidin dış müşâhidi yansılayan


bizâtihi cenderenin içindeki biz mi olduğu sorusuna henüz cevap vermeksizin o yer ve zamanın içi olduğu kadar bir dışı da olduğunu varsaymaksızın ; nasıl bir cenderede olduğumuzu bilmeksizin o cendereden bir şeyin kurtarılabilir ve dışına çıkarılabilir olduğunu varsaydığımızda,


çıkardığımız o yer ve zamanın dışa aktarılabilir bir iç olduğundan emin olamadan çıkarma eylemini bizim mi yoksa cenderenin mi yaptığını bilmeksizin, çıkardığımız düşünceyi cendereye tekrar geri kaptırmamak için o yer ve zamanın neresinde olduğumuz fark etmeksizin o cendereden 


bir mengene tâsvir eden elin, dilin ve akleden itkinin topunu bilmeksizin o düşünceyi cenderenin bizatihi bağrı dışında nereye, ne zaman, nasıl ve kim için nereye koyacağımızı bilerek veya bilmeyerek neyi âkledemiyorsak nâkledebilmemiz imkanı cendereden mengeneye, mengeneden de cendereye


bir alış-verişi tahâyyül edildiğimiz oran, koşul, nisbet ve gayretle ne cendereye o an ve yerde helâl getirmeden, sadakat ve cenderenin hâl ve koşullarına istemli veya istemsiz bir saygıyla veya tam da nisyân ve isyânla, yok varsaymayla, kavrayıcı, çekip çıkarıcı, yok edici ve kendine toplayıcı elle,


elin mengenesinde kavrayarak, elden avuçtan kaçan ve cendereye geri toplanana ehemmiyet vermeden, elde, elden ele nâkledilerek zâyi olup çoğalan ve azalan nedir ? Dilde yoksanarak anısı, tozu, mengenedeki eğe tozu dışında parıldayan sesten geriye kalan, düşen?


Meğer ki o düşünce o yer ve zamanın cenderesinde olmaya ki, hem kendisini ve hem de o düşünceyi hem o yer ve zamanın cenderesinin içinde hem de dışında bir ve aynı cenderede tahâyyül edip ondan –payı nispetinde- bir cep yapıp taşınabilir, nâkledilebilir bir mengene peydâh edebilsin...



22.06.2020

HECCEITAS IN RES / HECCEITAS IN ALIQUID (On Ilyaz Bingül)


HECCEITAS IN RES
HECCEITAS IN ALIQUID

(Ilyaz Bingül’ün 6 ½ Önermesi Üzerine Düşünceler)

1- Haeccities
“Deleuze Duns Scotus’tan ‘haeccities’ kavramını alır. ‘Haeccities’ herhangi bir şeyin özelleşmesi ya da somutlaşması olmayan, bireyleşme olmayan bireyleşmelerdir; Gerard Manley Hopkins’in şiirinde “haeccities” adını verdiği tekil olaylar. Günün bir saati, bir ırmak,

Me
Bu 6,1/2'lik akımı çok beğendim; %100 Felsefe "işte bu!" Ama alıntı nerede başlıyor ve özellikle de bitiyor belirsiz: İmzacısı (sadece başlığın ve 6ıncı kıtanın sonuca bağlayan satırlarının sahibi) İ.B. gibi görülüyor. Ancak, ilkin yazımda anlaşalım: "haeccities" (İng.) /"Héccéités" (Fr.) /Hecceitas (Lt.)

2- bir iklim, bir konserdeki tuhaf bir an böyle bir şey olabilir; hiç bir türe dâhil olmayanın bireyleşmesi, ancak tamamen bireyleşmiş olsa da adeta “dile gelmez” bir şeye işaret eden bir tanımsızlık olarak kalması. Bir yaşamı tekil kılan, gerçekte buna benzer birçok anın

Me
Her şeyden önce, orjinali (Tode ti!) Aristo'dan miras kalan bu kavram-olmayan-kavram,bizi,şeyleri "türünün bir örneği" olarak kavramamıza yarayan "kötü aristoculuktan" (ki bu -çağdaş dünyada- her türlü ontoloji girişimini bilimciliğin hizmetine sunduğu için Felsefenin Yıkımıdır) korur

3-kompozisyonudur. Bunlar Virginia Woolf’un bahsettiği dalgalar gibi gelir başımıza. Hoş bir anlatısal bütüne uymayan, dolayısıyla da başka biçimlerde bileştirilip bir araya getirilmeleri gereken deneyim kırıntılarıdırlar.”[1]

Me:
Rajchman'ın "deneyim kırıntıları" demesi hoş, derin deneyim, vukuf dememiş mesela; ama yüzeylerin deneyimini derin olarak alımlayanlar için süreksizlik denizi yok; bu kırıntılardan, fragmanlardan başka bir şey kalmaz. Merleau-Ponty'de "müzikal bir  ide, aşk"; Deleuze'de bütün yerine parça (fetiş)...

2. ve 3üncü kıtalara diyecek bir şeyim yok, çok doğru örnekler; ama yine de bilgisiz ve tecrübesiz bir "düz" felsefecinin kısıtlı zihninde hâlâ tür/ birey, yani "the rivers" ile "a rivers" ayrımından bahsediliyor izlenimi uyandırabilme tehlikesi barındırdığı için yetersiz olabilir...

2-Re: [bir iklim, bir konserdeki tuhaf bir an böyle bir şey olabilir; hiç bir türe dâhil olmayanın bireyleşmesi, ancak tamamen bireyleşmiş olsa da adeta “dile gelmez” bir şeye işaret eden bir tanımsızlık olarak kalması. Bir yaşamı tekil kılan, gerçekte buna benzer birçok anın]

Me:
Tamamen bireyleşmiş, tikel olsa da ne dile ne de kavrama (zira bazı/ çoğu filozoflar için doğal dile gelmeyen şey rahatlıkla kavrama,formüle sahip olabilir) gelmeyen bu şey Deleuze'den çok önce Fenomenoloji'nin o çok özel "Fransız rengini" veren Merleau-Ponty'de (Visible et Invisible) var...

Me:
Çok zorlarsak, başka nerede var diye, bence (öğrenci E.Memiş de bu konuda yazıyor) bir şeyin örneği olmayan, örnek-olmayan örnek Kant'ta biçimsel olarak var diyebilirdik, ama o bundan İde yapıyor: "Aucune idée n'a pas de présentation adéquate/ une présentation sensible en est possible"...

Me:
Lyotard, bu gösterilebilir, "exponible/ inexponible" meselesiyle (sanat ve hukuk) olduğu kadar "ispatlanabilir/ ispatlanamaz" (démonstration) meselesine çok kafa yorarken Deleuze'de bu, basitçe Lucretius'dan devşirdiği Simulakr'tan ibâret: Ne güzel "çoğalan putlar"!... Putperestliğe övgü


4- Adorno eşliğinde Duns Scotus’un berilerine gidelim: “Tode ti ‘bu’ anlamına gelir ve bir şeye işaret eder. Ayrıca Aristoteles bu kavramsal olmayan şey için doğası gereği bir kavram oluşturulamayacağını, yalnızca bir jestle ifade edilebileceğini fark etti; oysa sonradan bu jest,

Me :
Adorno kallâvî bir Felsefe Dersi veriyor tabii. Tam anlamak için "Oysa"nın değerini iyi hıfz etmek lâzım! Aristo'nun bunu jest'te şimdiki zamanın mevcudiyetine bağlaması (hani kırıntı? hani aklın harâbesi, hani "parçalanmış yaşamdan fragmanlar"?) koskoca bir yanlış tarihe açılan kapı

5-nihayet “verili”, “veri” gibi kavramlarda, skolastik felsefede haecceitas ya da bunun gibi olabilecek böylesi terimlerde yoğunlaşmış bir terim haline geldi.”[2] Şimdi de Tinin Görüngübilimi’nde ‘bu’ya sayfalar açan Hegel’le birlikte soralım: ‘Bu’ nedir? [3] Cevap veriyorum:

Me:
"Oysa" hecceitas veya Tode ti, parmakla gösterilebilecek ama ifade edilemeyecek o "veri, verili olan" olarak anlaşıldı (Bön bilim adamlarına -astrofizikçiler hariç- bunlar hangi "ölü verinin davasını yapıyorlar?" dedirttiren şey). Sahiden de Varlık Felsefesi çok ezelî ezâ: Aus-Witz!

Me:
Hayır, İlyaz bey, siz Hegel'in "sayfalar" değil kitabını baştan sona açan, kuşatan "bu" nedir? Sorusuna (Acıklı Tarihe) cevap (entspreht: correspond) veremezsiniz: "Bir" cevap vermişiniz: o sadece kendinizi teyid imzası (contre-signer): Cevap yok! Paganizm en üst Deizm olabilir, vice versa...

6-‘Bu’ edebiyatın nesnesidir. Düzelterek devam ediyorum: Edebiyat ‘bu’dur; yazılmaksızın, dile dökülmeksizin de olabilen. -Hah, işte bu!

Me :
Das Anwort: "Bu" her şeyin nesnesi olabilir.Zirâ o bir Gegenstand olaraktan, Object değildir (Kant). Düne kadar Edebiyat diye bir şey yokken de "bu"na meselden, masaldan, efsaneden, dinden nice ent-sprehen'ler gördük; neden o koca ontolojiler şu okunaksız çağdaş hikâyecilikten daha az satsın?

Me :
Bu satırlara sadece yazınsal teknikle bakarsak, esas yazar (İ.B.) konuşuyor, alıntılar bitti: Büyük düşüş var metnin tonunda. Aristo günâhı, zannı: Tode ti'yle gerçek bir dünya var, biz onu göstermeden de var (o halde Hegel bu soruları ciddiye alan aptalın teki) zannı uyandırılıyor.

Me :
Son satır, yazarın, imzacının Heccitas'ı ironik bir şekilde anladığının delili de olabilir. Zirâ aklı başında hiçbir felsefeci "bu" ile edebiyatı özdeşleştirmez. Ama "her 'bu' yerine geçen ifade de ebebiyatın ötesine geçemez" anlamında İ.B. yerden göğe kadar haklı. Söze de gelmez mi?

Me :
Son satır, İ.B.nin, Hecceitas'ı Nietzsche ile beraber doğru bir şekilde "Ecce Homo" olarak anladığının ironik bir ispatı da olabilir. Ya deli saçması diye okunan Nietzsche'nin şu son kitabı, "Neden en büyük filozof benim?", "Neden en iyi felsefe kitapları benim?" tam bir Tode Ti şâheseriyse?

6, 1/2- [1] John Rajchman, Deleuze Bağlantıları, çev. Barış Şannan [2] Thedor W. Adorno, Metafizik, Kavram ve Sorunlar, çev. İsmail Serin [3] G. W. F. Hegel, Tinin Görüngübilimi, çev. Aziz Yardımlı

Son olarak, 25 yıl önceye dayanan felsefi sohbetlerim sırasında İ.B.’e Hegel’de « Bu Nedir ? »i nefes nefese kalıncaya kadar, herkese olduğu gibi benim anlattığımı hatırlıyorum. 25 yıl sonra bir verim alması, muhtemelen benim anlattıklarımı unutması dolayısıyla olabilmiş. Ayrıca kendisine kasım 2019’de tamamlanan « Roman Kuramım »ı gönderdiğime de eminim, orada « Tode ti »nin Derrida-Sollers, Kristeva, yani Tel Quel grubu tarafından nasıl « tel », ve şimdilerde de Agamben tarafından « ainsi » olarak anlaşılması konusunda net bilgiler vardı. Ayrıca ben de bu bilgileri, İsmail Tunalı’nın « Sanatın Ontolojisi » kitabını yeniden okumam vesilesiyle hatırlamıştım. Kaynaklarım bunlardır. İ.B. ninkiler ise 6, ½’de yukarıdadır.

21.06.2020

Foucault et Au-delà...



De Foucault et Au-delà...

1-L'Occident et son annexé, le reste du monde, grâce à ce privilège qu'on lui confère et le prix qu'il devrait verser à maintenir ce privilège a eu ce moment crucial, de revoir et reviser cette illustre neutralité de son rationalisme, tant supçonnée et attaquée, longtemps par ses périféries

2-qui sont aussi ses marges à conquérir pour justement maintenir et reproduire sans frontière sa privilège qu’appartient désormais à chaque être rationnel qu’on lui dispute maintenant et la suffisance et la neutralité, coloré non plus par ses mythes, absorbés dans des sciences explicatives,

3-mais son droit à la parole refléchie, ainsi qu’aux armes « blanches », toute épistémologie cognitive, l’erreur, la faiblesse, la querelle politique, la foi, se résumant à la résistance de « bête en sommeil » qu’il lui revient de surveiller sans cesse et sans relache a touché à ses limites,

4-comme celles de l’homme tel qu’il est désormais connu et reconnu sans secret, en générale et en ses effectivités dès lors inadmissibles et indiquant la « place vide » qu’il devrait désormais réserver à une nouvelle priviliège, cette fois sans failles, transparente comme le rejeton

5-de même race, ou mieux son automate idéel :la machine, l’intelligence artificielle, le nouveau salut et le dérobade sur-humain... Idée descendue là où elle était depuis toujours, sur terre, dans sa retombée vers le haut, éthérée, éléctronique, plutôt inspectrice que directrice,

6-jusqu’à ses moindres détailles, et finallement « dé-libératrice » ! Vrai  salut, notre propre fils, à n’en garder que bonne image de perfection, plus que Dieu, mieux descendu sur terre, une remontée vers les hauts, qui se constitueront en nos nouveaux bas-fonds : « bouc-émissaire ».

7-Notre nouvelle immanence, prévue et préparée de longue date, extériorisant et éloignant de soi ainsi le conflit majeur –le soi-même en partage-, toute en assumant et intériorisant autrement l’entièrté de la « bétisse » humaine, humble projet ancien, devenu maintenant exorbitant...

19.06.2020

Gök Cisimlerinin Hareketi Üzerine...


Bir Ayrışmanın Tarihi
Nokta, Çember, Gök Cisimlerinin Hareketi Üzerine

« Olağan koşullarda iyi olmak kolaydır. 
Maksat sınır durumlarında, zor koşullarda iyi olabilmek, iyi kalabilmektir. » 
(Cengiz Çakmak ; 17-06- 2020)


Me :19-06-2020
Sadece Aristo açısından onun İyiyi idea olarak değil de o durumda gerçekleşmiş iyi olarak alması açısından alırsak: Sınır & zorlayıcı durumlarda optimal davranışı meso'ya, orta'ya çekmeye çalışmanın kendisi, belirleyici olanın İyi değil Sınırın koyduğu yeni ölçüt olduğunun ispatıdır.

"Merkez", "merkezî konumda, önemde olan, belirleyici, vb. şu demeğe gelir (geometrik aksiyom): Merkez, kendisine referansla (gönderme) merkez olduğu şeyin, yani periferi veya marjın (idealde çemberin çeperlerinin) merkezi olma dışında hiçbir tanıma, öneme sahip değildir: Marj belirler.

Herhangi bir kendilik (burada merkez) kendi olarak kalmanın ve kendiliğini yeniden üretmenin koşulu olarak bir kendi-olmayanı(bir dizi merkezkaç gücü) önvarsayar (burada marjın tamamı): Merkezin tözsel bir kendine aidiyetinden ziyade merkezkaç kuvvetlere yapmış olduğu direnme gücü vardır.

Kendiliğinin bütünlüğünü, tam & özerk egemenliğini, karşıtı/ o olmayandan farkını, yani aynîyetini tesis etme gücü tamamen "öteki & beriki"lerin güçlerinin pozitivitesine bağımlıdır: zira her merkez kendi olma dışında bir egemenliğe DE sahipse bu kendinde bir fazlaya değil diğerinde bir eksiğe bağlıdır. (Bir fazla yapan bir eksik...)

Her merkez/ kendilik tanımı (aksiyom) gereği tektir (elipsin iki merkezi vardır; iki merkeze bir elips yoktur): merkezi olduğu çember ise sonsuz sayıda ayrışık güçlerin bir dizilimidir. Merkezin kendinde bir pozitif gücünden ziyade, dizilimin merkezi merkez olarak kuran içsel örgütlenmesi vardır.

Her çemberin mutlaka bir merkezi olması, ama her noktanın zorunlu olarak (kendisi dışında, sabit bir şekilde tavaf ettiği kendisi) bir çemberinin olmaması (buna kendinde vakıf olamaması), kendinde –ve kurucu- iyinin olmaması, iyi’den –bir meso olarak- ancak bir etkinlik içinde söz edilebileceğinin bir modeli olarak gösterilebileceğini anladık diyelim.

Ancak çokluğun bir dizilimi için de merkeze (çokluk olmayana, birliğe) ihtiyacı olduğu aşikardır (yoksa tamamlanmış bir çemberden söz edilemezdi –kaldı ki gök cisimlerinde « çember » değil dairemsi bir –oval- hareket vardır :gerçek –ideal, tamamlanmış- çember noktadır ve kendi üzerine çöker).

Bu merkez, çokluğun bir dizilimi tarafından mı, yoksa çokluğun bu diziliminin bir merkez (ön)varsayarak mı olduğu « güç ilişkileri » dışında bir kütle’yi ve kütle çekim gücünü de varsayacaktır ; bunların tümü ilksel olarak tek bir maddenin (homojen) çeşitli yoğunlukları olarak ayrışmış (heterojen) bir tarihe –ayrışmanın tarihine- sahip olsalar da...

Geometrik mantıktan mahiyetli fiziğe geçince, formel analojiyi durdurmak gerekir.

18.06.2020

An Inquiry on Perhaps as if it’s impossible


An Inquiry on Perhaps as if it’s impossible (possibility of Dasein)...

Memnon: Can someone kindly deconstruct this Derrida?

From  J. Derrida, « Without Alibi », 2002

Peter Ford: « I can attempt to offer an explanation but would bow down to experts on Derrida. I would say that it means something along the lines of - you can't equate the meaning of something to it's relation to the world because it does not include the "perhaps" of the thing! He goes /1 »

« further than the possible because the possible suggests something that could be thought of and therefore that thought would have some existing relation in the world. The perhaps is potential for something not yet thought etc. or something similar. Maybe something along the /2 »

lines the transcendental empirical that which exists in reality that has the potential to change things. As opposed to Kant's transcendental ideal, which is that in the mind with the potential for transformation. I'm giving up now too hard on Twitter. Leave it Derrida scholars /3

Me :
Comme chez Kant le réel, le possible et le nécessaire sont des catégories de l'entendement, le "peut-être" fragile ne peut absolument pas être réduit aux opération d'endendre, de comprendre. « Peut-être » n'est non plus le "pari" (au fond pascalien) d'Idée morale (de Kant): "Agis de telle sorte que, as if/comme si.."

Peter Ford (@EdSacredProfane): « lines the transcendental empirical that which exists in reality that has the potential to change things. As opposed to Kant's transcendental ideal, which is that in the mind with the potential for transformation. I'm giving up now too hard on Twitter. Leave it Derrida scholars /3 »


Phrases claires; mais le sens et les concepts que Derrida essaient de distinguer n'ont jamais intéréssés la philo. Car la conception aristotélicienne du "possible" ontologique et "naturelle" comme "potentia" ne convient plus au "peut-être". En "praxis", dans la performativité mimétique,+

qu'on connait en Philo. depuis "Als ob/as if" kantien (cf. Wohinger) est trop hypo-thétique et mimétique; mais dans seulement certains "what if"s, on peut compter sur l'incertitude de l'incommensurable événement qui "peut-être" "m'arriver" comme d'autrui (non solipsiste, donc). (« Si » est aussi un reponse à un non ; un OuiNon?)

Peter : « Pour Aristote, c'était dangereux, mais Derrida a sans doute une approche réaliste (réalisme) qui voit les preuves de tels événements empiriquement dans le quotidien de la réalité. Donc oui, je suis d'accord. /2 Or something like that...! »

« Mon français est terrible donc je peux vous mal comprendre. En ce qui concerne les catégories de Kant, oui, mais Derrida a déclaré que l'on ne peut penser le sens ou le non-sens qu'en cessant d'être sûr que la chose se produira jamais. /1 »

Je suis de ceux qui pense qu'en praxis (socio-politico-artifactuel) d'Aristote, y a des ressources qui ne se réduissent pas au possible du dunamis: l'homme aura à agir certes suivant un projet, idéa (morphé) qui risque de neutraliser l'event, mais performe un possible, un "si" hyphothétique+

qui, au sens kantien, n'est que l'ordre du réel-possible, contre lequel une injonction, in-quiétude de l'autre "si" (exemple : « Et si une révolution s'était en train de S'ETOUFFER[1] maintenant »...) catégorique ordonne une Stimmung de prise de position (a-topos), in-trouvable  ("devenir imperceptible" -Deleuze)

Et là où "je n'arrive plus respirer/ je m'étouffe", une révolution s'échoue ou gagne dans le même mouvement qui suspend la dialectique en l'éternisant, disséminant dans la cartographie des douleurs des punaisses de toutes âges; d'où le "Facteur de Vérité" qui ne sonnent jamais une seul fois

C'est archi-douteux que Derrida, l'hantologue, soit "réaliste". Du reste, alors que "Si" Hypothétique de Kant moral se positionne (conditionne) dans la Réalité de Possibles (gains, revenus, recompenses du Bien), le "Catégorique Pari" sans retour ne peut se former que par formule, maxime+

-c'est-à-dire, reste "formel" et rien de "réaliste" (du réel, du possible ou –à plus forte raison- du nécessaire) chez Kant non plus. Tandis qu'il insiste bizarrement que les jugements catégoriques aussi sont des jugements "synthétiques a priori". Donc il y reste ou maintenu un "réalisme du synthèse", d'unifier, lier la Loi au "cas"...

Alors que chez Derrida, nous ne disposons pas d'une telle Loi, tandis que son "essence" comme Respect (non de l'humanité, mais "autre" humanité "joker", sans règle, sans exemple) distingué autant qu'on peut du "crainte" (terreur, otage, homicide) persiste comme angoisse et périle face à l'event...
Le philosophe, donc, avec son bagage de concepts (de quelque chose), avec sa formalité de lier le "cas" singulier au règle universel (universalisable sous une Idée pré-conçue de l'humanité -y compris cannibal?- etc.) est pris en otage de la possibilité de négativité dont la dénégation est peut-être le « Savoir Absolu » (de Hegel).

Au moment où Derrida distingue "peut-être" du Possible, et un certain "si" du "comme si", (bien connu mimétiquement, et qui infiltre –par expansion/extension- chez Kant même à la Morale), il nous laisse très peu d'exemple pour recevoir sa conception d'attente, d'espoir, de se projeter, d'anticiper, qui n'a rien avoir avec la "pré-reflexivité".
Il va faloir chercher du secours peut-être du côté et de Kaïros et de Tukhè (eutuchia/ deutuchia : bonne ou mauvaise rencontre)?

Michael Mardel: “the thing neither realises a past potentiality nor remains presently indeterminate. Rather, it is as if the thing has already occurred and is, virtually, yet to come; its forever suspended quasi-transcendental causality is neither a priori nor a posteriori, since it operates perhaps before and perhaps after the event. Immemorial past, the future to come: perhaps, perhaps » (The Event of the Thing, Toronto, 2009, p. 12).

I am ok with Mardel: "the thing neither realises a past potentiality nor remains presently indeterminate. Rather, it is AS IF the thing has already occurred and is, virtually,yet to come; its forever suspended quasi-transcendental causality is neither a priori nor a posteriori,"+

+"since it operates perhaps before and perhaps after the event. Immemorial past, the future to come: perhaps, perhaps » (p.12)
I prefer the word "perhaps" to "peut-être": it seems "par-faire", "parfait", "plus que parfait" gramatically: "Per-happening", "per-forming" illocutory!

Peter : « Oui, à la fois historique mais avec un potentiel d'émergence. La chose a des pouvoirs causaux non encore adoptés mais qui constituent l'ontologie de la chose ...! Voilà où je veux en venir. »

D'abord la "chose" (qui vient d'Arabe « cheïy » au Français, par voie d'algèbre; "X", inconnu; en Latin aliquid; en Allémand Etwas; chez Agamben "singularité quelconque") n'a rien à voir avec la chose "réelle". Thing (Ding) seems think-ing(!) Elle n'a peut-être pas de formule, équation algébrique, mais une carto-graphie non représentative dans laquelle nous sommes submergés.

Si la "chose" est chose par l'impression de "permanence" (catégorie de l'entendement pour synthétiser la chose) dans le temps, c'est avant tout "notre temps" (a priori chez Kant) qui n'a rien à voir avec "l'ontologie de la chose" qui est impraticable, voire, n'existe pas, mais s’offre seulement à la méthode phénoménologique...

Peter: “If it is quasi transcendental, "neither a priori nor a posteriori," as you claim above (or at least I think you do), then how can it be phenomenological? Apologies, I think I am struggling with the French.

Je voulais dire simplement que l'ontologie qui est "impossible"/"interdite" par Kant; on ne peut pas parler de "la chose en soi" -Ding ein sich-, en tant que telle; mais des "apparître"s des "apparences" telles qu'elles nous apparaissent, viennent, arrivent... (C'est de la phénoménologie)

Peter: “OK but this is Deleuze's mission to solve Kant's forbidden ontology "the thing in itself" and to explain the "perhaps" or the "becoming but not yet arrived" etc as transcendental empiricsm or Bhaskar's transcendental realism. I see shades of this when Derrida says /1”

There is neither "perhaps"/ "if" of messiannic or secular waiting nor "becoming of 'if it arrive'" in Deleuze, but multiple points of escape, becoming animal, impercevable... Another way of destroy kantian "conditions of emergence" of event that « neutralise it »...

Peter : « Not sure what you mean by "nor" do you mean "no"?[2] Deleuze is arguably a monist, empiricist and realist etc.
Good debate you've given me food for thought but I need to move on from Derrida.”

Si "peut-être" ou "si" incertain ne peut être réduit au "réel possible" parmi d'autres, ontiques, c'est qu'il y a un "antécédent" (réconnu et hérité par Derrida) du dévéloppement divergeant d'Aristôte de ce concept: La mort dans Sein und Zeit de Heidegger: "l'impossible possibilité du Dasein": Unmöglichkeit!

Thanks...




[1] “Je ne peux plus respirer” disait emblematiques paroles de G. Floyd, avant d’y être succombé…
[2] There was a mistake in my use of  “nor …neither” formule in my sentence…I corrected it.