("Eşref-i Mahkulât'ın Sebepsiz Müşerref olması...)
Dün:
Kötü bir çeviri mi? Boş
bir avukat sofizmi değilse tabii…
"Bir şeyin neden yapılmadığı için öne sürülen
nedenler;
1) “o şeyin neden yapıldığı için öne sürülenler ile
aynı sebep zincirinde yer almayabilir"
2)"o nedenlerin ortadan kalkması o şeyin neden
yapılması gerektiğini açıklamaz" (Me)
MM:
“Benim anladiğim kadari ile, örneklendirmek gerekirse,
kalkip camdan atlamamaniz icin gerekli nedenlerin olmamasi, kalkip camdan
atlamiş olmaniz durumunu açiklamak icin yeterli değildir, diyor.
Çok irdelersek Méillassoux'nun "hiçbir şey yeterli
koşul yaratmaz"ina kadar gidebilir.”
Me:
Hm tamam... Meillassoux daha kolay, Leibniz falan,
hallederim herhalde...
Me:
"Camdan atlamıyorum, çünkü odada beni
engelleyecek birileri yok; atlıyorum, çünkü atlamamak için bir neden (kişi)
yok"
Bu bir avukat sofizmi...
Zira ancak ortada
bir olay varsa birileri bu cümleleri ölen kişi (=bilinmeyen sebep) yerine,
gıyabında kurabilirler (mahkeme, miras, vb)
MM:
“Ya da başka bir deyişle, bir barajin onune orulen
duvarin kaldirilmasi, barajin arkasindaki suyun akmasi için yeterli bir sebep
değildir, diyor (tabii mevzu baraj degil, insan; doğa, degil kultur olunca)
Stoacilarin nedensellik anlayişina çok benziyor.”
Bugün:
Méillassoux’ya bir soru*…
[Sebeple
başladık (felsefeye), sebeple (istiareye) yattık, sebeple kalktık:
"Bir" sebebi
olmalı dedik -Aristo bize 4 tane verdi.
Descartes, bunlar fazla,Tanrı ve Ben yeteriz, 2 sebep 2 töz
(res) oldu, cause efficiente başmelek oldu;
Leibniz geldi, efficience
ok, ama olayın tikelliği "yeter sebep ilkesi!" ]
*
Sebeple başladık (felsefeye), sebeple (istiareye)
yattık, sebeple kalktık:
"Bir" sebebi olmalı dedik… Arkontlar, archontes,
arkhès, arşive, yasaların sandukasına sahip olanlar… (Dört arkhe: Su, Ateş,
Toprak ve Hava; ve bunların “hafızası”…)
-Aristo bize 4 tane (başmelek) verdi: Causa
materialis, causa formalis, causa efficiens, causa finalis…
Stoa geldi, “olayın tikelliği hiç de öyle gelmiyor, sebepleri
sonsuza kadar uzatsanız, geriye götürseniz de o tikelliğin yasallığını
bulamasınız, olmuş olmasıyla yetinin ve bunu kabul edin” dedi.
Bu capcanlı
animist dünya, Tanrısalların (déités) nüfuz edilemez görkeminin ürünüydü: herkes “eşref
saati”nde, kendi “şeref”inde teşrif edecek şereflendirip gloire (bénédiction,
inayet, providentia) veya malédiction (kargış, lânet, maudit) ile müşerref olacaktı: tykhè (eutuchia,
distuchia), amor fati, ataraksia, kadercilik…
Descartes, “bunlar (bu kadarı da) çok fazla, Tanrı ve
Ben yeteriz” dedi: 2 sebep 2 töz (res) oldu (res cogitans, res essentia);
bunlardan “cause efficiente” başmelek oldu, bu “sadece varolanı, varolduğu
şekliyle açıklamayla yetinelim” demek; “esse est percipii”ye (Berkeley) varacak,
ama zaten Parmenides’ten geliyor: varlık ve düşünce aynı şey…
Leibniz geldi (Descartes’in mesajını almıştı); efficience
ok, “bebeğe göre elbise biçilecek”, evren çok geniş, sonsuza –matematiksel
olarak- kadar her yöne geri veya ileri
götürülebilir (parallel ve birbirleriyle compossible olmayan evrenler
tasarlanabilir), ama olayın tikelliğine bakacaksak sebepleri daraltırım, o
bebeğe göre, hem tikel hem de genel olarak geçerli formel sebebe “yeter sebep
ilkesi” derim (gerisiyle de uğraşmam) dedi. Bu aslında hem felsefe tarihini eskileri
(Stoa) ciddiye alarak yeniden yazmak hem de mekaniğe anlamlı bir matematik
temel vermek…
Ama bence Aristo’ya, başlanılan noktaya da geri
dönmek, o da tikel olayı veya eşyanın tabiatını açıklamaya çalışıyor; eşya
için causa materialis ve causa formalis başat olmak üzere 4 neden gerekli;
zanaatkârın ürettiği eşya da causa finalis dar kapsamda da olsa var, seri
üretimde de aptallaşmış bir intelligence artificielle’de de mathemata veya
dionia’dan yoksun noétik içerikten belki de söz edilebilir; finalite, yön
şaşırma, yönü sabitleme veya (içkin veya yatay) algoritmaya bağlama açısından…
İlk iki (maddi) nedeni saymazsak (ki avukatın veya
pozitif hukukun”intihar eden veya pencereden itilen adam/kadın vakıasında
ötesine geçemeyeceği alan burası),
efficient “vuku bulma”, suçun “subût” olup olmadığıyla alakâlı hale
geliyor. Adamın kendini neden ve niçin öldürdüğü ile ilgili değil.
İçine nüfuz edilemez (bilinmeyen sebep), “causalité
psychique” (dediği ve aradığı şey, Freud’un), açıklanamaz olan bence “korunuyor”
veya hayalet gibi halâ ortada dolaşıyor: serseri mayın… chaos, veya cosmos’daki,
tufanın tam kalbinde veya gözünde bulunduğumuz için farkedemediğimiz, sadece
düşünüp hesaplayabildiğimiz chaos, veya felaket.
Varsaymamız, soruyu, sebep sorusunu, baştaki soruyu “açık”
bırakmamız anlamında hala bir “şans” (fortuna)…
Descartes’ın, Tanrı dünyayı (doğa yasalarını) değiştirme
gücünden yoksun mu sorusuna, zorunlu olarak “hayır değil, değiştiriyor, ama
sürekli aynı şekilde yıkıp yeniden yaratarak değiştiriyor (création continue)”
şeklinde parlak bir sofizm ile cevap vermekten başka şansı yoktu. Peki bu
cevap, Nietzsche’nin “ebedi döngü” dediği şeyden ne derece farklı ki?
(Bu da Méillassoux’ya
bir soru olsun… Cevabını önceden kestirebilsem de…)