27.08.2020

Sonsuzluk Göndergesi Altında

 

Sonsuzluk Göndergesi Altında

Konuşmak ve Eylemek :

Sonsuz’a Kaçış / Sonsuz’dan Kaçış

(Fuite vers / devant l’Infini)

 

Konuşmak, açısından :

Kimseyi tenzih etmek zorunda kalmadan konuşabileceğin yer: « discours indirecte libre », « dissoi logoi », « oratio obliqua »; açıkça yaptığın  göndermeler dışındaki göndermeler, terminoloji seçimi ve konuşma düzeyleri (1-var olması veya 2-bilmeye ilişkin veya 3-sadece işaret –point de fuit- olması bakımından) sürekli açıklama yapmak zorunda kalınmayan yok-yer…

 

Konuşmanın, felsefe yapmanın « yeri » var mıdır ? Olmalı mıdır ? Bu yer nereden gelir, nereye gider ? Antik Yunan Tiyatrosunda –fizikî amphitheatros- koro’nun sesinin ilâhi bir yorum olması yanısıra, sahne arkasının (tskene) üst kısmındaki « Theologeion » (Tanrıların konuştuğu) denilen mâkamın Roma Tiyatrosunda  yerini İmparator ile halk arasında boşalan mesafeye (res-publicum) bırakmasından sonra[1], Sokratik makâm « a-topos »un filozofun sesine taşınması?

 

Tâ ki, Aziz Pavlus’un erken barok önermesi « dillerde konuşmak », « vaaz vermek », « peygamberlik yapmak » ayrımına kadar… İslâm Felsefesi’nde de filozofun sesinin erimi hep « peygamberlik makâmından farkı içinde tanımlanarak belirlenmek zorunda olmuştur.

 

(Burada, Hesiodos’dan, Homeros’a, Lucretius’dan Petronius Arbiter’e, Cervantes veya Calderone’nin sesinde Arap Binbir Gece Masallarının sesini aramaya, Alman Barok tiyatrosundan, Luther’in Tevrad ve İncil çevirilerinden, Boehme, Eckhart, Joyce, Beckett’e imkansız bir kataloğa girişmeden…)

*

Sonsuzlukta[2] gidilecek yer (hedef) yoktur.

Ebediyet bir yandan her deneyimi boşa çıkaran olmasa bile « boşa düşüren” (ona bir “boşluk”/yer kazandıran –boşa çıkmayı bir an olumlu anlarsak-) öte yandan da her –bu ada layık- deneyimi mümkün, anlamlı, zor kılan şeydir.

Eskaton ise kapar!

*

Eylemek açısından:

Tarihin ve zamanın önünü, onu bir yere gidiyor izlenimi vererek kaparsanız ya zaman sizin için başlamadan biter, kendinde ve kendi-için (en soi et pour soi), kendinde-erek hayaline elvedâ;

bir şey için'e, araç ve olumsal amaçlara mahkûm, zincirlenmiş, ve yarım yamalak deneyimle yaşarsınız;

 

ya da ebediyet sizin için adeta hem bilgi hem varlık olarak adeta sahiplenilmiş olur; onun bahşine (donation, ihsan) açık "bir başka deneyim" içine girersiniz; bu "kendinde ve kendi için", ya da sokratik hem araç, yol olarak, hem de -her nasılsa- kendinde bir amaç olarak iyi ve arzulanabilir olur.

*

Bakmak açısından (kenos ve işaret):

Alors que l'infini n'est appropriable, il ne pèse et n'apaise rien, n'évalue et ne juge rien, au-delà de l'être et du savoir, peut se faire un point de référence, tel un point de fuite dans la peinture à perspectif, d'où il se nourrit des conditions mêmes de la finitude, à l'échelle humaine!

 (à dévélopper...)

*

Historicité / Tarihselcilik

Histoire est une hystérique insatiable, manque de jugement, ou elle ne fait que juger, changer de gouts et des manières, une vraie casse-tête pour un homme mûr et raisonnable qui a su se neutraliser de ses caprices; mais elle ne cesse, pire que l'éternité, et elle te fait envier la mort!

Hégélianisme est comme une bande de stupéfiants, où une fois y rentré, il n'y a pas de sortie, où toute trahison, toute contestation est toujours-déjà prévue, toute crime est partagé dont la pénitence vaut encore une plus grande puissance et une rechute encore plus inexo(ne)rables!

 

Est-ce que tu crois á la fin de l'histoire? Oui. La crois-tu absolument? Oui.

Tu crois á l'Absolu! Crois-tu á une constance dans le changement? Oui, je fais de telle sorte que ça soit ainsi. Ah, tu es pratiquant en plus! Fais-tu de telle sorte qu'elle finît? Oui, constamment. Recommence alors!

-Éternel Retours…

 *

İl est vrai que Caspar Friedrich est vu comme l'exemplification de la théorie de sublime de Kant où il n'y a rien de mystique pourtant, alors que l'œuvre de Hegel sur l'historicité de Geist, et la ruse de la raison, lui a valu une postérité encore plus "mystique" (dialectique) inéchappable [incontournable, inévitable].

 

Alman İdealizmi'nin ta kendisi olan bu ihanetler zincirini Fichte'ye kadar geri götürebiliriz. Kant çevirmeni A. Philonenko, Kant'ın İde anlayışını göklerden yeryüzüne (Devlet) indirdi diye Fichte'yi sorumlu tutar. Burada içkincilik başlar. Hegel, Kant gibi ince ayarcıydı, ama kaba kaldı.

 

Yine kim kime ihanet, mistifie etme meselesi üstüne bir katkı...

Ben Hegel'in pek iyi Kant okuru olduğunu pek sanmıyorum.

Geist'in Auswichtz'de trafik kazasına uğradığını da acaba Adorno mu söylemişti?

Hegel, kaba (Deleuze) mı, yoksa yeterince kaba-sert-trajik (Bataille) değil mi?

 

Bir yönüyle de Hegel gizemleştirmesi geleneği bu « Hegel’in aşılamaz olması »…

Ben de şahsen hem Bin Yayla'nin hem de Kelimeler ve Şeyler'in, ve tabii en başta da Varlık ve Hiçlik’in Tinin Fenomenolojisi'ne katkı ve rakip cevap, « challenges » olduğunu söyleyerek bu « geleneğin » bir parçasıyım.



[1] Özlem Hemiş, Gözün Menzili, İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni, Vb. Sanat.

[2] “İyi Sonsuz”?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder