21.08.2020

Hiç’in Küllerinden Doğan Zaferi Phoenix’ten Moebius’a Varlık Tarihi[1]

 

Hiç’in Küllerinden Doğan Zaferi

Phoenix’ten Moebius’a Varlık Tarihi[1]

 



Hep yeterince hazırlanmadığımız için çok kötü ve altından kalkamayacağımız şeyler olacağı hissi / ile / yine her zaman olduğu gibi bunu kendimizin göz göre göre ama belli belirsiz bir şuursuz şuurla neticelerini pek de önemsemeden hazırladığımız için o şeyin geleceği hissi Moebius'ta…

 

Dünyanın dönüyor olması fikri zaten kendi başına çok saçmaydı, kaldı ki "yanıyor, külleri savruluyor, acısını içine akıtıyor, içinde kor gibi bir acıyı saklıyor", vb. denmeliydi /  duruyor ve felekler etrafında dönenip duruyor fail akılla Cebrail nuru vasıtasıyla felaket hazırlıyor

 

Bir şeyin içinde hiçlik olması ne arızî, ne sonradan gelen bozulmayla ne de gelecekteki bir tam oluşa nazaran değil de / o şeyin, varlığın bizzat özüne ait olması, fıtratının hiçlik olması, hiçliği meydana getirmesi ve hiçlikten -tek kaynağı olan, kendi ürettiği hiçten-  varlık kazanması…

 

"Hiç" çözündü; madde-ışık, enerji denklemleriyle gönendik, koca hiçin adı utangaçca kondu, defteri ezelden beri yapılageldiği üzre dürüldü; sökün eden kitlelerin hiçliği yüzüne vurulmadı, hiçten siyasi enerji, ölümden zafer icat edildi: insan unu toztoprak güç istenci/ontolojisi/nde boğuldu.

 

Koca koca felsefeler olmasa;

bâri varlığı sevmedin sana hiç pilâvı yapalım, aşure, helva

hiçliği kutla, gönen onunla, özgürlüğünü tanıtla!

hiç'in hiç'e dokunmasındaki

dünyanın hiçliğinin eldiven gibi kendi hiçliğine birebir uyumundaki, temas etmesindeki

dünyanın & et'inin Xiasme'ını ye!

 

 

Ancak hiç'in bedeli zaten kendisi; veya daha kötüsü: Varlık Yanılsaması!

Maddenin enerjiye dönüşümü artık Lavosière'in enerjinin sakınımı/ korunumu kanununa uymuyor, bir entropi, önlenemez bir enerji kaybı var diyor Termodinamiğin yeni kanunu:

Hiç zaten hiç'ten yiyor. Peki nasıl koruyacağız?

 

Hiç'ten hiçbir şey kaybolmuyormuş gibi yapmaya ne kadar devam edeceğiz?

Hiç'e göz yummadık: Süt için inek evcilleştirdik, yoğurt, sepicilik, tunç ve burç -eylemsizlik/ savaş arabası-barut/ denizin dibini boylayan kalyonlar, düşen zeppelin, uçaklar, uydular/ ırk muhafazkârlığı/ Son Tüketim Tarihi!

 

Negentropi'yi (kaybı geri çevirmeyi) ortaya atan B. Stiegler (=İlk İnsan) sanki şunu imâ ediyordu:

Artık Hiç'le masaya oturma, pazarlık vakti geldi!

Hiçi bizle savaşmaması için nasıl iknâ edebiliriz?

Vaktimiz o kadar az ki!

(Zaten zaman bu sıkışmış, telaş içinde olma, SÜREZ, yani "varoluş")

 

İlk İnsan oysa bunu anladı: Hiç'in bir bedeli olmalı ve aynı cinsten ödenmeli, yani Hiç'le... Hiçleyen hiçe hiç lâzım, daha çok hiç! Kurban.

Ama diyalektiğe uygun (hukuka, kısâs'a uygun, homeostatik bir adalet)... Kimi zaman ilk doğan erkek çocuklar, kimi zaman kız çocuklar. Negatife nâzarlık… Bir nazâriyat!

 

Hiçlik o kadar dolu bir yer ki, hiç'in hiç'e hiçlik olarak temasında varlığa hiç yer kalmamış; varlık için bir koşul gerekseydi eğer bu hiçlikte aralanacak bir boşlukta, açıklıkta olması gerekecekti.

Oysa hiç sürekli kendi uğultusundan başka birşey duymayacak kadar meşgul: Süreğen…

 

Hiçlikle yaşam kolay, ben hiçliği çok seviyorum, evde hiçlikle yaşıyorum, kiramı paylaşıyorum, hiçlikle ödüyorum, hem beslemesi de kolay; ama varlık öyle mi, çok yer kaplar ve hepsinden önemlisi de varlığı sürekli varlamak gerekiyor: Süreğen değil, darıldı mı gidiyor, ses çıkmıyor bir daha…

21-08-2020



[1] “Apaydınlık bir gün, arka planda tüm azâmet ve kudretiyle insanın özgüveninin ürünü taştan şehir, muazzam haşmetli bir kalyon, iri koyunları güden düşünceli bir çoban ve toplumun direği sabanının başında çift süren şuurlu bir çiftçi; suda belli belirsiz şıpırtı: kenos, göğe yükselen İsa'ya tezât İkarus suda!”

 

    “Hiç” üzerine metnime ilhâm veren Bruegel’in “İkarus’un Düşüşü” tablosu altına düştüğüm bu notlar, özellikle de bu doluluktaki boşluğu ifade eden “kenos” düşüncesi ile bağlantı okumak gerek bu satırları…

 

    Yazdıklarıma ilâveten ve bir düşüncenin nasıl ve nereden, hangi diyaloglardan geçerek, vesile olmasıyla kristalleştiğine tanıklık etme bâbından, bu tablonun altına kendi yorumunu yazan Çiğdem Dürüşken hanımla “kenos” anlayışına ilişkin yaklaşımlarımızın farklılığını da kontrast halinde göstermesi açısından, onu da burada alıntılayalım:

 

"Lethe’nin (Unutuş ırmağı) kopkoyu karanlığından içen zihinlerin ortak hastalığı bu; tam bir lethargus; tam bir amnesia; gerçeklikten kopuş, şuur kaybı, gaflet, uyuşma, hissizlik ve kendini unutma. Varoluş boşluğuna düşüp kaybolmuş!" ç.d.

(19-08-2020) https://twitter.com/dcigdem/status/1295827885299818499?s=20

 

 

Şüphesiz İkarus mitinin Platoncu “unutma ve hatırlama” (réminiscence) kuramına yön vermesi açısından, Dürüşken, “nazariyât” açısından haklı olabilir. Ama basitçe Bruegel’in tablosundan itibaren “İkarus”un anlamına getirdiği yorumun tabloyla hiçbir alakası yok: bir körleşme var sanki… Benim “aydınlık” dediğime o teorik olarak “karanlık” diyor, vb.

    Ayrıca ben metnime Phoenix, küllerinden doğan Zümrüdü Anka kuşu ve Moebius Şeridi bağlantısından, yani “aydınlık ve karanlığın” (hatırlama ve unutma, vb.) tek ve aynı şeyin aynı yüzü olduğu anti-platoncu (Herakleitos?) bir mesafeden devam ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder