YENİ SOY BİR MEFİSTO…
MANİFESTO
C.
@CiovanniDrogo :
1-
« Bütün
dünyada alt sınıfların öfkesi, onları ezen sisteme değil, okumuş yazmış orta
sınıfa ve onun siyasi temsilcilerine yöneliyor. Demokrasiye
en çok ihtiyacı olanlar, demokrasi için en çok mücadele verenleri demokrasiyi
kullanarak cezalandırıyor. Popülizm dedikleri bu ».
2- Bu Leninist iyimser şematik ide ile
Sovyetler (Tek Ülkede Sos.!) kuruldu, Parti totalitarizmi kaldı: Okumuş-yazmışı
Gulag'a sürmekle, sadece Rus Avant-Gard'ını -istemeden- mitleştirmekle kalmadı,
ama varolan kültürü de yalıtıp akademikleştirip elektrifikasyonla Sovyet
Bilimler Akademisi’ne hapsetti.
3- Kendi hiper-modern hezeyanlarının
üretimsizliğini, birden elektrifikasyonla (Londra Sanayi Devrimi sırasındaki
gibi) bomboş steplerinden yollara düşerek (bolşevikleşen) sonra da Moskova ve
Petersburg gibi kentlerin fabrika ayarlarında re-territorialize eden mujik'lere
katanlar aslında hoş "ein Geschlecht"
idi.
4- "Alt sınıfta" olan -adı
üstünde- kendi üstündeki sınıf tarafından adlandırılmış, çağrılmış, kategorize
edilmiş, ümmetleştirilmiş veya politiko-metafizik bir manivela ile
"Tarihin Motoru" içten tepkimeli buhar gücü, beygir gücü, vb.
olaraktan, insanlığa terfiyesi iltifata tabii olduğunu anlamam çok sürmedi.
5- İnsanlığa "terfiyesi"
-yani, hiçbir yananlam kayması olmaksızın- "terbiyesi", iltifata
tabiidir: Boş övgü, popülist gaz verme, küçük miskin yarı-yalanlarıyla
"Büyük Doğru" (N.F. Kısakürek ekölü nazâriyatında Şiir'in sine quoi non rolü üzerine ilmî bir
tetkik yapılabilmiş midir acaba?)
6-
Kendi Deli Saraylı evkaf
rüşvetçisi, kalem oğlanı, mabeyin, baba köşkü, lala, halayık, mürebbiye, Pera'da
rum kızlarla bira, Padişahım Çok Yaşa'cı şakşaklar da pek güzel okumuş
hendese+şiir+müzik bilir namaz kılardı, ama Cumhuriyeti onlar kurmadı: Halifeye
Afgan yardımını ele geçiren kurdu.
7-
Anladığım kadarıyla entegrizimle
her cephede mücadele etmeyi kendine bir görev bilmiş Fransız Bürokrasisi,
zamanında ayrıcalıklar (privilèges ve intérêts) vaad ederek çeşitli sosyal
kesimlere ödettirilmiş "özel emeklilik rejimleri"nin ilgâsı ve o çok
sevdikleri « evrensel emeklilik rejimi »ne (evrensel sus payı,
« kapa çeneni, al maaşını, çalışma ! » genelleştirilmiş evrensel
işsizlik rejimi) geçiş çalışmaları ve buna koşut, ama örtük bir şekilde
bankalarda "sıfır faiz" politikasına varılması, İslamî (esaslara
uygun, yani aynı eski «Libya Cemahüliyya Sosyalist Devleti » ismindeki
gibi) Entegrizmin Macro(n) Zaferi olarak tarihin bir rövanşı olarak okunabilir.
8-
Nasıl bir "Bireysel
Emeklilik" rejimiyse (ve « bireysellik » zaten bunun
neresideyse), Türkiye’de de, bizzat Devlet tarafından kendi memuruna mecburî
kılınmış, mali politikaları ayarlamak
için, bizzat Devlet tarafından fon olarak kullanılan sistemleri de gene
Devletin ilgâ etmesiyle artık biz de düz SGK'lı olarak "Evrensel Fransız
Usülü Makro İslam Devleti"ne geçebiliriz belki... Bireysel olarak kendini
korumaya alma refleksindeki küçük yatırımcının mevduatına verilen faiz zaten
pratik olarak enflasyona yenik düştü: Ümmet,
artık « kendi arasında » (ama kendi isteğiyle değil, Devletin ribayı
zorla herkese ödetme kararı poltikaları, Devletin yasal şiddeti aracılığı,
vasıtası, şahitliği, noterliği, düzenleyiciliği vasıtasıyla –riba masası bu
işte- kaybı (yani, eski, biriken,
bileşik ribayı) paylaşarak ödeyecek, çaresi yok. Zira kimse kaybın olduğuna
değil, vadesi gelmemiş, peşinde oldukları bir borcun bu kez kime tahsil
ettirileceği derdinde. Kişi, kurum ödeyemezse, Devlet « herkes adına
herkese » ödetir ; bazılarına faturası daha ağır olma kaydıyla…
9-
Makro Entegrizm (şaşalı, hoyrat
yıllardan sonra gelir zaten böylesi entegrizimler) yerleştikçe, Bankada parası
olmayanların ontolojik olarak vergi=zekât mûafı olmaları sonucu (riba ödetme
sadece banka işlemleriyle sınırlı kalsa bu doğru olurdu), gelirlerinin
azalmasıyla Bürokratik Devleti de küçültecek, zenginleri ise Man adasına
çekecek; Ümmet ise sadece "salât" zikr, yani mani-fest-asyon ile mükellef olarak kalmaya
devam edecek; festiviteler, "sarı" hummalı manif'ler, mâniler
başlayacaktır; @siirsokakta artık…
10- Anlamsız bir zibidi merakıyla « Nesnelerin İnterneti »ni bize bahşecek
Yücelerin Yücesi 5G hâkimi « Barbarları Beklediğimiz » şu mübarek
aylarda (yapacaktınız bâri gene nesneli-özneli bir oyuncak yapacağınıza,
işimize yarayacak şundan yapsaydınız), babanızdan ısrarla size özel ve
geleceğiniz için « Process&dichlerlich » işlemcili Kuantum Bilgisayarı
almasını isteyiniz. Entegrizm yerleştiğinde, nesnelerin salât’ı yerine,
süreçlerin gizli şiirini çözmek, yasanın eidetique
özüne inmek için çok çalışmamız gerekecek. Ama önce nesneler, metalar aradan
çıkarılmalı. Bu
entegrizim başka olacak… Madem biz ödüyoruz, Devlete de gerek kalmayacak. Zorla
ödeten şiddet kalkacak en azından bireysel seçimle köle olacağız emek
pazarında… Burjuvazi nihayet kendi kavramına oturacak ve bakacak ki aslında o
da bir alt sınıf, özgürleşmesi mücadelesi daha yeni başlıyor. Ama nasıl?
11-
Bunu
("iltifat principii"ni),
"haydi aslanım"cılığı, eyyamcılığı anladığımda Marxist Teory ile işim
bitmedi; bilâkis hemen hemen ilk kez doğru bir ideoloji bilimi doğmak üzere
(yıl 1980!) olduğunun sinyallerini alıp derhal Nükleer Fizik araştırmalarımdan
istifâ edip Ankara’dan İstanbul, Fatih'e taşındım! Kuantumu hala bıraktığım
söylenemez…
12-
"İltifat principi" (bkz.
yergi ve övgü, Aristo, Nikhomakh Etiği) dediğim o eski şey L. Althusser
tarafından Sartre'ın Fenomenolojisi'nden alınan "hey Pierre!" örneği
üzerinden, "çağrılmalar" (appellations)
kuramı olarak adlandırılıyordu o zamanlar: Kimlikleştirmenin anlık simyası!
13-
Bir on yıl Seine kıyısında barok
bir postmodern misafirhanede kaldığımı, Contemporary Dans, Theodus Kantor, Sarkis, Fluxus, Situationist Urban
Action çalıştığımı hatırlıyorum. Diğer bir on yıl da Kantcı bir misafirhanede
ağırlandım; diğer kantçı kiracılarla hiç görüşmedim, Heidi’yi gizli okudum.
14-
Sartre'ın ardındaki hayaletin Heidegger
olduğunu anlamam çok sürmedi: Kısır bir dilsel dönüş (tournant langagière) olabilecek şeyi, Althusser’in « İdeoloji
ve Devletin ideolojik aygıtları » analizinde dile getirdiği "appellation"
kuramını ("aleyüm selam Mustafa kardeş / selamün aleyküm Ali abi") artık
aşmıştım: Heidi daha iddialiydı: "Interpellation"
(askere çağrılma!)
15-
Pozitif vaazı dışında kanunların ruhu olduğuna dair
hermeneutik inancı (Heid. değil, zaten Montesquieu körüklemişti); Pavlus'a
girdim çıkamadım: 12-13 asırlar da dar geliyordu.Yasanın, çağrılmanın, iltfata
mazhar ilhâmın, grâce'ın, bahş'in, çıkarsızlığın, bırakılmışlığın yasası!
16-
İş (okuma), "Ahlak Yasasının
Çağrısı" bölümüne gelince Varlık ve Zaman adlı kitap ortadan (sol ve sağ)
çatlamış, omurga sağlamdı: Sol tarafta Frankfurt Okulu ve Fransız şakirdleri
Heidegger'in özüne varamadan onu yağma edip kullanıyorlardı. Heid. ise sağda
Kantçılığa direniyordu.
17-
Kütüphanelerde 12-13. Asır(!)
çalışarak amacıma varacağımı düşünürken, erken Türk Sosyalist Hareketi
belgelerine ulaştım, İstanbul Tramway İşletmelerinden Numan'ın adamlarıyla
tanıştım: "Bir Halk kendi sınıfının ideolojik ve siyasî temsilcilerine
nasıl güvenebilir?"@elestiriyicalma
18-
Bu arada aradan 35 yıl geçmiş, Aquinalı
Thomas gibi çağ değişmiş, ne çağaran ne gelen falan da yoktu. Aslında bu daha
da iyiydi. Alt sınıflar edepsizliği orta sınıflarda geri bırakma yarışına
girmişlerdi: Turgut Özal yılları… Orta Sınıf daha kırgındı; ama köşeyi ya şimdi
dönecek ya da daha da aşağılara yuvarlanacaktı
19-
Sonra Doğu Berlin açılınca
İstanbul'da da Pera'yı açmaya ben gönderildim, açılışı yaptım, törenlere pek az
katıldım (on yıl da böyle geçti): Birden şu meşum "alt sınıf" aklıma
takılıverdi! Ruh çağırma seansına gidip Marx'ın
Hayaletleri'ni çevirdim. Baktım potansiyel bunlarda gene: Stratejileri çok
gizemli « alt sınıf » dediklerimizin!...
20-
Yasla, matemle, Hapishane
Edebiyatı'yla bu işin olmayacağı konusunda @kucukiskender 'le 5.katta kurul odasında
karar aldık, ve iki koldan harekât planı yaptık: Ben Melâmiliği, o
Kalenderiliği alacaktı; dönem ödevini böylece kotaracaktık ki "subculture", sunroof"a
benzemez, iyice anlasınlar!
21-
Demem o ki, bunca peregrination,
hac, fariza, asithane görevlerinden başarıyla geçip "alt sınıf"ın Transcandantal referent'ına en yakın
olduğumu hissettiğim anda (bütün göstergeler onu gösteriyordu çünki), cesareti
toplayıp ona yazdım. Durmadan yazdım. Önceleri cevap vermiyordu!
22-
Onu sınıfsal kimliğinden
soyutlamayı bile düşündüm: Nihayetinde o da ölümlüler arasında bir ölümlüydü.
35yıl boşuna onu aramış, bulamamış, yanlış yerlerde gezmiş olmam kuvvetle
muhtemeldi.Ama şimdi adresini biliyordum: Temasa geçtim. Post Restant'a bırakıyordum mektublarımı düzenli olarak…
23-
Bu arada onun yazmış olabileceğini
düşündüğüm bazı kitaplar okuyor, ondan açık seçik ben burdayım seni bekliyorum
mesajı bekliyordum. Bana direk cevap vermemesini anlayabiliyordum. Oratio
obliqua, karnavalca sataşma, sıvışma, kin güdüp yüze gülme, siniklik onun anlık
teorileriydi.
24-
Onun dilinden en iyi ben
anlayabilirdim, bütün kuramların üstünü çizmeye, hora tepe tepe konuşmaya
alışmaya, anadilimde kekelemeye, imam-hatiplere, otosanayilere yazılmaya, Metin
Kaçan gibi olmaya bile hazırdım: ona ucuz romanlar okutuyordu. Ama tın çıkmadı.
Mektuplar birikmişti.
25-
Son :Yeni cins bir Mefistoteles
yaratılmıştı sanki; bizim ona bilinç taşımamız, İns'e hizmet etmeye razı
etmemiz gerekirken o bize üç harflilerle küfür ediyor, ölüme meydan okuyor, sorulana
cevap vermiyor, adresinde bulunmuyor; iş bulunca çalışıyor, yokken de serserilik
edip akşam yatacağı döşeği bile elden çıkarıyordu.
*
Anlamsız bir zibidi merakıyla
« Nesnelerin İnterneti »ni bize bahşecek Yücelerin Yücesi 5G hâkimi
barbarları beklediğimiz şu mübarek aylarda (bırakın da "yaptıklarınızın yapacaklarınızın teminatı olacağını" da; madem yapacaktınız bâri, gene
nesneli-özneli bir oyuncak yapacağınıza şundan yapaydınız), babanızdan ısrarla size özel
« Process&dichlerlich » işlemcili Kuantum Bilgisayarı almasını
isteyiniz. (İlânlar, İlâhlar...)
*
İlâna yanıt :Bende iki P.&D. var. Biri
matematik manyağı ama insanlar hakkında zerre fikri yok. Biri 100’e kadar
sayamaz ama ikna edemeceği kimse yok. Şirketim olsa sözelci olanı işin başına
koyarım. Matematik bileni muhasebe müdürü yaparım.
Ben :Birisine acilen 13. Yüzyıldan
İtalyan matematikçi Fibbonaci'nin -via Arap bilginler- geometrik olarak artan ve
altın orana varan serisini çözüp görselleşirmek, diğerine de bunun şiirsel bir
romanını bildiği bir dilde (ondan biz de öğreniriz ilerde) yazması için ihtiyaç duymaktayımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder