14.12.2019

YENİ SOY BİR MEFİSTO…


YENİ SOY BİR MEFİSTO…

MANİFESTO

 

C. @CiovanniDrogo :

1-      « Bütün dünyada alt sınıfların öfkesi, onları ezen sisteme değil, okumuş yazmış orta sınıfa ve onun siyasi temsilcilerine yöneliyor. Demokrasiye en çok ihtiyacı olanlar, demokrasi için en çok mücadele verenleri demokrasiyi kullanarak cezalandırıyor. Popülizm dedikleri bu ».

 

2-      Bu Leninist iyimser şematik ide ile Sovyetler (Tek Ülkede Sos.!) kuruldu, Parti totalitarizmi kaldı: Okumuş-yazmışı Gulag'a sürmekle, sadece Rus Avant-Gard'ını -istemeden- mitleştirmekle kalmadı, ama varolan kültürü de yalıtıp akademikleştirip elektrifikasyonla Sovyet Bilimler Akademisi’ne hapsetti.

 

3-      Kendi hiper-modern hezeyanlarının üretimsizliğini, birden elektrifikasyonla (Londra Sanayi Devrimi sırasındaki gibi) bomboş steplerinden yollara düşerek (bolşevikleşen) sonra da Moskova ve Petersburg gibi kentlerin fabrika ayarlarında re-territorialize eden mujik'lere katanlar aslında hoş "ein Geschlecht" idi.

 

 

4-      "Alt sınıfta" olan -adı üstünde- kendi üstündeki sınıf tarafından adlandırılmış, çağrılmış, kategorize edilmiş, ümmetleştirilmiş veya politiko-metafizik bir manivela ile "Tarihin Motoru" içten tepkimeli buhar gücü, beygir gücü, vb. olaraktan, insanlığa terfiyesi iltifata tabii olduğunu anlamam çok sürmedi.

 

5-      İnsanlığa "terfiyesi" -yani, hiçbir yananlam kayması olmaksızın- "terbiyesi", iltifata tabiidir: Boş övgü, popülist gaz verme, küçük miskin yarı-yalanlarıyla "Büyük Doğru" (N.F. Kısakürek ekölü nazâriyatında Şiir'in sine quoi non rolü üzerine ilmî bir tetkik yapılabilmiş midir acaba?)

 

6-      Kendi Deli Saraylı evkaf rüşvetçisi, kalem oğlanı, mabeyin, baba köşkü, lala, halayık, mürebbiye, Pera'da rum kızlarla bira, Padişahım Çok Yaşa'cı şakşaklar da pek güzel okumuş hendese+şiir+müzik bilir namaz kılardı, ama Cumhuriyeti onlar kurmadı: Halifeye Afgan yardımını ele geçiren kurdu.

 

7-      Anladığım kadarıyla entegrizimle her cephede mücadele etmeyi kendine bir görev bilmiş Fransız Bürokrasisi, zamanında ayrıcalıklar (privilèges ve intérêts) vaad ederek çeşitli sosyal kesimlere ödettirilmiş "özel emeklilik rejimleri"nin ilgâsı ve o çok sevdikleri « evrensel emeklilik rejimi »ne (evrensel sus payı, « kapa çeneni, al maaşını, çalışma ! » genelleştirilmiş evrensel işsizlik rejimi) geçiş çalışmaları ve buna koşut, ama örtük bir şekilde bankalarda "sıfır faiz" politikasına varılması, İslamî (esaslara uygun, yani aynı eski «Libya Cemahüliyya Sosyalist Devleti » ismindeki gibi) Entegrizmin Macro(n) Zaferi olarak tarihin bir rövanşı olarak okunabilir.

 

8-      Nasıl bir "Bireysel Emeklilik" rejimiyse (ve « bireysellik » zaten bunun neresideyse), Türkiye’de de, bizzat Devlet tarafından kendi memuruna mecburî kılınmış, mali politikaları ayarlamak  için, bizzat Devlet tarafından fon olarak kullanılan sistemleri de gene Devletin ilgâ etmesiyle artık biz de düz SGK'lı olarak "Evrensel Fransız Usülü Makro İslam Devleti"ne geçebiliriz belki... Bireysel olarak kendini korumaya alma refleksindeki küçük yatırımcının mevduatına verilen faiz zaten pratik olarak  enflasyona yenik düştü: Ümmet, artık « kendi arasında » (ama kendi isteğiyle değil, Devletin ribayı zorla herkese ödetme kararı poltikaları, Devletin yasal şiddeti aracılığı, vasıtası, şahitliği, noterliği, düzenleyiciliği vasıtasıyla –riba masası bu işte- kaybı (yani, eski, biriken, bileşik ribayı) paylaşarak ödeyecek, çaresi yok. Zira kimse kaybın olduğuna değil, vadesi gelmemiş, peşinde oldukları bir borcun bu kez kime tahsil ettirileceği derdinde. Kişi, kurum ödeyemezse, Devlet « herkes adına herkese » ödetir ; bazılarına faturası daha ağır olma kaydıyla…

 

9-      Makro Entegrizm (şaşalı, hoyrat yıllardan sonra gelir zaten böylesi entegrizimler) yerleştikçe, Bankada parası olmayanların ontolojik olarak vergi=zekât mûafı olmaları sonucu (riba ödetme sadece banka işlemleriyle sınırlı kalsa bu doğru olurdu), gelirlerinin azalmasıyla Bürokratik Devleti de küçültecek, zenginleri ise Man adasına çekecek; Ümmet ise sadece "salât" zikr, yani mani-fest-asyon ile mükellef olarak kalmaya devam edecek; festiviteler, "sarı" hummalı manif'ler, mâniler başlayacaktır; @siirsokakta artık…   

 

 

10-   Anlamsız bir zibidi merakıyla « Nesnelerin İnterneti »ni bize bahşecek Yücelerin Yücesi 5G hâkimi « Barbarları Beklediğimiz » şu mübarek aylarda (yapacaktınız bâri gene nesneli-özneli bir oyuncak yapacağınıza, işimize yarayacak şundan yapsaydınız), babanızdan ısrarla size özel ve geleceğiniz için « Process&dichlerlich » işlemcili Kuantum Bilgisayarı almasını isteyiniz. Entegrizm yerleştiğinde, nesnelerin salât’ı yerine, süreçlerin gizli şiirini çözmek, yasanın eidetique özüne inmek için çok çalışmamız gerekecek. Ama önce nesneler, metalar aradan çıkarılmalı. Bu entegrizim başka olacak… Madem biz ödüyoruz, Devlete de gerek kalmayacak. Zorla ödeten şiddet kalkacak en azından bireysel seçimle köle olacağız emek pazarında… Burjuvazi nihayet kendi kavramına oturacak ve bakacak ki aslında o da bir alt sınıf, özgürleşmesi mücadelesi daha yeni başlıyor. Ama nasıl?

 

11-   Bunu ("iltifat principii"ni), "haydi aslanım"cılığı, eyyamcılığı anladığımda Marxist Teory ile işim bitmedi; bilâkis hemen hemen ilk kez doğru bir ideoloji bilimi doğmak üzere (yıl 1980!) olduğunun sinyallerini alıp derhal Nükleer Fizik araştırmalarımdan istifâ edip Ankara’dan İstanbul, Fatih'e taşındım! Kuantumu hala bıraktığım söylenemez…

 

12-   "İltifat principi" (bkz. yergi ve övgü, Aristo, Nikhomakh Etiği) dediğim o eski şey L. Althusser tarafından Sartre'ın Fenomenolojisi'nden alınan "hey Pierre!" örneği üzerinden, "çağrılmalar" (appellations) kuramı olarak adlandırılıyordu o zamanlar: Kimlikleştirmenin anlık simyası!

 

13-   Bir on yıl Seine kıyısında barok bir postmodern misafirhanede kaldığımı, Contemporary Dans, Theodus  Kantor, Sarkis, Fluxus, Situationist Urban Action çalıştığımı hatırlıyorum. Diğer bir on yıl da Kantcı bir misafirhanede ağırlandım; diğer kantçı kiracılarla hiç görüşmedim, Heidi’yi gizli okudum.

 

 

14-    Sartre'ın ardındaki hayaletin Heidegger olduğunu anlamam çok sürmedi: Kısır bir dilsel dönüş (tournant langagière) olabilecek şeyi, Althusser’in « İdeoloji ve Devletin ideolojik aygıtları » analizinde dile getirdiği "appellation" kuramını ("aleyüm selam Mustafa kardeş / selamün aleyküm Ali abi") artık aşmıştım: Heidi daha iddialiydı: "Interpellation" (askere çağrılma!)

 

15-   Pozitif  vaazı dışında kanunların ruhu olduğuna dair hermeneutik inancı (Heid. değil, zaten Montesquieu körüklemişti); Pavlus'a girdim çıkamadım: 12-13 asırlar da dar geliyordu.Yasanın, çağrılmanın, iltfata mazhar ilhâmın, grâce'ın, bahş'in, çıkarsızlığın, bırakılmışlığın yasası!

 
 

16-    İş (okuma), "Ahlak Yasasının Çağrısı" bölümüne gelince Varlık ve Zaman adlı kitap ortadan (sol ve sağ) çatlamış, omurga sağlamdı: Sol tarafta Frankfurt Okulu ve Fransız şakirdleri Heidegger'in özüne varamadan onu yağma edip kullanıyorlardı. Heid. ise sağda Kantçılığa direniyordu.

 

17-   Kütüphanelerde 12-13. Asır(!) çalışarak amacıma varacağımı düşünürken, erken Türk Sosyalist Hareketi belgelerine ulaştım, İstanbul Tramway İşletmelerinden Numan'ın adamlarıyla tanıştım: "Bir Halk kendi sınıfının ideolojik ve siyasî temsilcilerine nasıl güvenebilir?"@elestiriyicalma

 

18-   Bu arada aradan 35 yıl geçmiş, Aquinalı Thomas gibi çağ değişmiş, ne çağaran ne gelen falan da yoktu. Aslında bu daha da iyiydi. Alt sınıflar edepsizliği orta sınıflarda geri bırakma yarışına girmişlerdi: Turgut Özal yılları… Orta Sınıf daha kırgındı; ama köşeyi ya şimdi dönecek ya da daha da aşağılara yuvarlanacaktı

 

19-   Sonra Doğu Berlin açılınca İstanbul'da da Pera'yı açmaya ben gönderildim, açılışı yaptım, törenlere pek az katıldım (on yıl da böyle geçti): Birden şu meşum "alt sınıf" aklıma takılıverdi! Ruh çağırma seansına gidip Marx'ın Hayaletleri'ni çevirdim. Baktım potansiyel bunlarda gene: Stratejileri çok gizemli « alt sınıf » dediklerimizin!...

 

 

20-   Yasla, matemle, Hapishane Edebiyatı'yla bu işin olmayacağı konusunda @kucukiskender 'le 5.katta kurul odasında karar aldık, ve iki koldan harekât planı yaptık: Ben Melâmiliği, o Kalenderiliği alacaktı; dönem ödevini böylece kotaracaktık ki "subculture", sunroof"a benzemez, iyice anlasınlar!

 

 

21-   Demem o ki, bunca peregrination, hac, fariza, asithane görevlerinden başarıyla geçip "alt sınıf"ın Transcandantal referent'ına en yakın olduğumu hissettiğim anda (bütün göstergeler onu gösteriyordu çünki), cesareti toplayıp ona yazdım. Durmadan yazdım. Önceleri cevap vermiyordu!

 

22-   Onu sınıfsal kimliğinden soyutlamayı bile düşündüm: Nihayetinde o da ölümlüler arasında bir ölümlüydü. 35yıl boşuna onu aramış, bulamamış, yanlış yerlerde gezmiş olmam kuvvetle muhtemeldi.Ama şimdi adresini biliyordum: Temasa geçtim. Post Restant'a bırakıyordum mektublarımı düzenli olarak…

 

23-   Bu arada onun yazmış olabileceğini düşündüğüm bazı kitaplar okuyor, ondan açık seçik ben burdayım seni bekliyorum mesajı bekliyordum. Bana direk cevap vermemesini anlayabiliyordum. Oratio obliqua, karnavalca sataşma, sıvışma, kin güdüp yüze gülme, siniklik onun anlık teorileriydi.

 

 

24-   Onun dilinden en iyi ben anlayabilirdim, bütün kuramların üstünü çizmeye, hora tepe tepe konuşmaya alışmaya, anadilimde kekelemeye, imam-hatiplere, otosanayilere yazılmaya, Metin Kaçan gibi olmaya bile hazırdım: ona ucuz romanlar okutuyordu. Ama tın çıkmadı. Mektuplar birikmişti.

 

25-   Son :Yeni cins bir Mefistoteles yaratılmıştı sanki; bizim ona bilinç taşımamız, İns'e hizmet etmeye razı etmemiz gerekirken o bize üç harflilerle küfür ediyor, ölüme meydan okuyor, sorulana cevap vermiyor, adresinde bulunmuyor; iş bulunca çalışıyor, yokken de serserilik edip akşam yatacağı döşeği bile elden çıkarıyordu.

 

 

*

 

Anlamsız bir zibidi merakıyla « Nesnelerin İnterneti »ni bize bahşecek Yücelerin Yücesi 5G hâkimi barbarları beklediğimiz şu mübarek aylarda (bırakın da "yaptıklarınızın yapacaklarınızın teminatı olacağını" da; madem yapacaktınız bâri, gene nesneli-özneli bir oyuncak yapacağınıza şundan yapaydınız), babanızdan ısrarla size özel « Process&dichlerlich » işlemcili Kuantum Bilgisayarı almasını isteyiniz. (İlânlar, İlâhlar...)

 

*

İlâna yanıt :Bende iki P.&D. var. Biri matematik manyağı ama insanlar hakkında zerre fikri yok. Biri 100’e kadar sayamaz ama ikna edemeceği kimse yok. Şirketim olsa sözelci olanı işin başına koyarım. Matematik bileni muhasebe müdürü yaparım.

 

Ben :Birisine acilen 13. Yüzyıldan İtalyan matematikçi Fibbonaci'nin -via Arap bilginler- geometrik olarak artan ve altın orana varan serisini çözüp görselleşirmek, diğerine de bunun şiirsel bir romanını bildiği bir dilde (ondan biz de öğreniriz  ilerde) yazması için ihtiyaç duymaktayımdır.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder