30.06.2012

TerrorBank (L)

Un ATM (Automatic Transfer Money) d'espèce inconnu, en plein milieu de  Bechiktas,
harcellé, violé et vidé dans une bonne nuit de "Printemps Arab" (la verdure évoquant le printemps TARDİF)
Inscription énigmatique qui s'y trouve est facilement identifiable, appartenant sans aucun doute au poète anonyme (s'il y en a un ou plusieur)...

Traduction littérale: C'est comme une reponse symétrique à une question qui se trouve quelque part dans la Ville: "Qui a trouvé le nom 'Arab'?

C'EST PATRON QUİ A TROUVE LE NOM ARAB

Une faute d'ortographe est auto-signalé: (L) comme labelisé!

25.06.2012

Une Photo et la Leçon de Traduction

Comment traduire une photo
en langue humaine ou
en langue des choses?

(Bir fotoğrafı nasıl çevirmeli?
İnsan diline veya
Şeylerin diline...)

Ou comment être succint
(or how to be clever)
tout étant précis
en 140 caractères.

(Ya da nasıl sarih kalınarak
140 karakterde
kısa yazmalı?)

D'abord la transcendance de la photo,
(Önce fotoğrafın aşkınlığı)
Et puis la transcendance des mots:
(Sonra da sözcüklerinki:)





Exemple-I en photo:





Exemple -I en mots:

La légènde en Turc, style libre et précieux:
"Geçen cuma C.B. pikniğindeki arkadaşlık kompozisyonu tek fotoğrafla sabitlendi ama kalbimde, zihnimde bu arkadaşlığın ne kadar çok ve birbirinden değerli kompozisyonları fraktal dağılımlara uğrayarak yeniden şekilleniyor ve bir zaman dizisi boyunca gecede ışıktan kristaller oluşturuyor..."

                                         La légènde en 140 caractères précises et en Français:
"Notre composition amicale est peut-être fixée en photo, mais en esprit se disperse en fractale et se recompose cristalline en temps nocturne"

Quelques précisions:

A1- L'homme fractal -libre ou fier de soi- se trouve derrière la "composition",
debout avec une chemise blanche, tourné au dos.
A2- Fraktal adam -kendinden özgür veya onurlu- "kompozisyon"un arkasında, arkası dönük bir şekilde beyaz bir gömlekle ayakta durmaktadır.

B1- "Devrim" (ou ce que les autres appellent "Devrim" [Révolution], plus précisment celle qui est appellée tel par son père: tel père telle fille -que je renonce la traduction) se trouve devant la scène ou la "composition" spontanée, vêtue en arc-en-ciel.
B2- "Devrim" (veya diğerlerinin "Devrim" diye çağırdıkları kişi, daha sarih olmak gerekirse babası tarafından böyle adlandırılan kişi: böyle babaya böyle kız -bunu çevirmeyi reddediyorum) sahnenin veya kendiliğinden oluşan "kompozisyon"un ön kısmında, gökkuşağı renklerinde giyinmiş olarak bulunmaktadır.



Le reste, du reste
(Deux) Transcendances ne peuvent se traduire...

Geri kalanlar, kaldı ki
(İki) Aşkınlık birbirine çevrilemez...

24.06.2012

ÇOK ESKİ ADIYLADIR: DEVRİM


Sabah pikniklerinden arta kalan Yalnız Selvi


Sıra sıra dağlardan sisli mektup gözlerden ucu yanık

Az içilip soğutulmuş masa başı sohbetlerinden izmarit

Hatalarının kulu göz nuru yemeni başlı mekteplerden terk

Örgütsel saçları firketeli Tuzluçayır dudaklı

Denizlerden gezmiş derdi kalmış âbidesi Hürriyet!



Bir bizdik orada ne kadar da azdık Çamlar altında

Bardaklarda Tanyeri’nden gün batımına dalgın

Hülya’lardan Çengelköy’lerden vapur sırtı dönüş

Mantı günü göz karası ham göz çukuru kuru

İmha günü verilen sözlerin yarısı tutuk İlliyet!

Zira bekleyen derviş Karakolhane’den bir Telgraf



Ve şimdi nerede o eski Karakollar eski derdest adresler

Var mı hasırlarda kaldı mı çayın ey Çaycı!

Kaldı mı eski vapurlardan dönen o en eski Sevgili tek

Neden düşman Cephe millet böyle Topyekûn

Nerede şu Sath-ı Müdafaa ey Cemiyet ey Kemiyet!



Ve sen böyle kaçıncı kuşak gözler çakmak Kıvılcım!

Ve sen Tarih’in baş aşağı duran diğer kavşakları

Var mı kaldı mı dokümanın Ev’de yakılacak

Sakla kaçır istersen gözlerini benden kuru ekmek

Hani bavulun senin hani trenin hani senin o Elveda’n?



Üsküdar’da ne bayram sabahı bu kapatılmış dükkânları

Bahardı çiçekti tozuttu avluda Topçular Sağmacılar

Hani nakliyen vardı Can durma bastığın bu toprak

Gözün ufukta hanidir bekler kapalı rotatifleri matbaan

Hani İşpil’den İran hayallerin eyler seni mazlum derler



Dilinizi ben kekemelerim siz çökün Sofalara dostlar

Bu Çardak altında ben beklerim siz Cem’lerde coşun Dostlar

! Hangi kıraathane alırsa sizi ben orada kıraat ederim

Dilimde bu hangi eşek arısı yüreği şişen yine benim

Yûnus söyler bana senin yürüyüş komitenin Elebaşı benim!



Çok eski adıyla İhtilâl’dır senin adın oğlum Devrim kızım Evrim

Babalar hayalini gözler oğullar kızlar Barışarak söyler

Hani bir Tarih vardır ya Tarih’ten içeri şemalarda olmayan

İşte bundan dağlanmıştır bu Coğrafya’da bütün aslan yürekler

Analar don kilot fanila hani nerede ey kalbim bu son Fasikül!



(Birol, Memed, Evrim ve

diğer bütün kötü arkadaşlara…)

24 Haziran 2012

22.06.2012

Berzâh'ın Resmi



Berzâh (Ahirete giden boğaz) aleminde "Sırt arkası kitabı"nın yeri
Fütûhat-ı Mekkiye, Muhyiddin-i Arabî, trad. Selâhaddin Alpay,

Şakir Hoca Kitap Evi, 1977, Istanbul, s. 362


21.06.2012

BURADA BUNDAN BÖYLE BERZÂH

Que faire?



Que dire?

“Garb Seferi”mde Berzâh âleminde durduruldum

Bir hançer battı ağzıma

Kıbleye doğrultuldum



Her seferinde çıkarıldı karşıma

Yeni yüzlü melekler

Yüzlerinde âlemin sırları

Veriliyordu okumasını bilmeyene…



Durduruldum

Gönderildim

Çok dinledim

Çok dinlendim

Basamaklarda yoruldum

Nefesler aldım



Kim okur o yüzden

Bu satırlar niye sıra sıra

Kaira’yı beklerken

Mevla’m kayıra



Bir sır yok gibiydi

Sanki bu dünya açılmamış gibiydi

Korku yoktu

Sadece bu dünya vardı



Ne aldatmacaydı Tanrım

Bu şekiller sıra sıra

Yüzlerimizde ne umursamazlık

Hiç korku yoktu bu dünyada



Ulemalar vardı

Farklı farklı diller vardı

Hepsinde konuşuluyor gibiydi

Dillerimizde düğmük, kusmuk

Bir pas tadı vardı



Görmem görmemem idi

Duymam artık duymamam

Duyabilmem, duymak istememem

Bunların hepsi kendi seyrinde mükemmeldi

O halde neden ve nereye durduruldum?



Önce hemen çöktüm

Seziyordum başıma gelecekleri

Bir baş olabilir miydi benden içeri?

Bu hüznü benden hemen alın Efendim!



Bu nasıl konuşmaydı?

Hitap tarzı var mıydı?

Bir yön ve bir ses

Yüzde bir terslik vardı



Ah nasıl da mükemmel yaratılmıştık

Ah ne muhteşem bir Tarih’imiz vardı

Ah kapılar nasıl da kapatılmıştı üzerimize

Ah ne güzel nasıl da hepimiz içeride kalmıştık



Eyy burada olanlar

Bizim tarafta kalanlar

Bu çağı yaşayanlar

Nasıl da güzel konuştuklarım

Duyabilir misiniz Şimdi

Neresi İçeri?



Ben bir Kıyı’da kaldım

Sefer üstü Sefer yaptım

Her ordulara saldırdım

Her kapılarda dilendim



Ruhunuzu bana veriniz Efendim

Diye az mı yalvardım?

Ah ne nazlar ne kıskançlıklar yaptım

Ah Sen’i elimde tutarım sandım



Ah ne güzel de veriliyordu Aşk’lar bana

Birinden sersemleyip Öteki’ne

Daldan dala konup az şakıyıp

Ağzımdaki yemi koy veriyordum



Nasıl da bir Genceli Nizâmî vardı aşklarımda

Nasıl da diziliydiler önüme

Tasarlanışlarındaki mükemmeliyete

Aldırmadan tadını çıkartıyordum



Ah bir aralar ne de susuzluk vardı

Sandım sandırıldım bir Çöl var diye

Çıktım su aradım Ev’e döndüm                        [Beyt]

Ne çok Su akar ben Safa ve Merve dedim



Aç kaldım acıktım

Oruçlu gözlerle baktım

Ne çöl dedim, geçer mi dedim

Sabreyledim bekledim

18’e Huruf’tan bir 18 de ben ekleyeyim dedim

Cifr ilmine göre 36-38 yaşımda kemâle erdim



Sayılar varmış ne bilirdim

Boş boş sayardım

Toplar çıkarır bir eksiltirdim

Diziler yapar Berzâh’ı kendime tarif ederdim



Bir Sayı imişim ne bilirim                             [Cîfr]

Bir sayı ve yanında da solda Sıfır

Sıfır’ı nereden bulup çıkarmışlar ne bilirim

Kandım ben de kullandım



Her mecazı denedim bozuk bozuk şiirler yazdım

Şiir olmadı Koşaklama oldu Türkü oldu

Söz ishaline kapıldım

Islâh edildim

Sustum bekledim

Düz konuştum

Mantık’ül Tayyar öğrendim

Gene sustum



Dedim bir sayı olmalı içimizde

Böyle boş boş olmaz

Bak sayılarla ne çok şey yapılabilir

Ama ben saymayı ne bileyim?



Baktılar çokluk gördüler

Adına Ay(ı)ram dediler                               [différance]

Sonra Birlik dediler

Çok olsun kalabalık olsun dediler

Azla yetinsin kalabalık dediler



Bütün siyasi partileri okudum

Tüm tarafların şikâyetlerini dinledim

Gün aşırı hem Liberal hem Marksist

Sonra da Müslüman oldum



Yetmedi!

(Of Not Beeing a Jew'i okudum

Bir kendime rağmen Yahudi olamadım)



Kimse beni Ciddi’ye almamaya başladı

Tüm taraflarla darıldım

Artık hiç arkadaşım kalmamıştı

Arada vazifeye gidiyordum

Maaşımı alıp geri dönüyordum



Görünüşte ne de çok İş vardı

Hepsi aynı Gün’e yetişecekti                   [D day; Dies Iure]

Çok çalıştım

Adamlarımı da çalıştırdım

Sonra bol bol Tatil yaptım

Uyudum



Ah bu uyku daha ne kadar sürecek

Bunun Süre’sine* ben dâhil değilim             

Çıkart beni bu diziden Ya Râbbim

Çok nankörce yalvarıp yakardım

Bu dualarımın hangisi tuttu bilemem
(* Kimilerine göre 350 / kimilerine göre de 500 yıl / aralarında uzlaşamadan / tartışıp dururlar.)



“Bir gün mutlaka” dedim, sonra “her gün” dedim

Aksak ritimle oynadım

Aylak gezdim yoruldum

Müzik yapıp dinledim



Resimlere baktım

Yeni arkadaşlar edindim

Bir de ne göreyim

Yapayalnız kalmışım



Allah’ım nedir bu Yalnızlık?

Göz gözü görmüyor etraf İnsan’dan

Ne de çoklar hepsi de sokaklarda

Her milletten her ülkeden

Neden böldün bunları parça parça

Kıta kıta



Hadi biraz Savaş yapalım

Hep sevişmeyelim

Biraz da savaşalım

Savaş tanrısına göz kırpalım

Sonra da ölülerimizi gömmeyi bilelim



Baktık savaştık olmadı

Bâri Barış yapalım

Bir barış olsun ki

Çocuğa konan isim gibi, ilelebet

Kendi ölsün Ad’ı kavmi kalsın



Tarih’ten ayrılmayı bile düşündüm

Kendi İnziva’mı yapacaktım

Uygun fiyata taksitle Konut aldım

Konut piyasasında fiyatları düşürdüm

Krizler çıkarttım mallar elde kaldı



Çok sıkıldım

Lütfen İktidar’lar devirin dedim

Liberal pozisyonlarıma ara verdim

Her çeşit Teori’nin altına imzamı attım

İmza nedir bilemedim



Yüzde bir İmza, bir işaret bir esrar bir sır var dedim

Her şey böyle boş değil dedim

Edebiyatçı olmaya karar verdim

Mektebine gittim kursuna yazıldım

Bol bol eserler verdim

Peki ben neden Berzâh’ta durduruldum?



Eserlerime ara verdim

Dünya seyahatine çıktım

Buna da “Şark Seferi

Garp Seferi” diye havalı adlar verdim



Tam adam gibi Postmodern olacaktım

Yazmadan yayınlayacaktım

Geze toza keyif çatacaktım

Ben Neden ve Nereye durduruldum?



Doktorlara danıştım

Doktor es PhD oldum

Adam yerine kondum

Saçımın kırına bıyığımın tarzına

Geride çok hayran kitlesi bıraktım



Bu dil adam olmaz dedim

Başka Dil’e geçtim

Oh çeşit çeşit diller

Birini seçiver

Bu sepet sepet bolluk da ne böyle?



İlim Amerika’da!

Burada Tahsil olmaz dediler

Gittik

Geri döndük

Veya bir Villa’ya yerleştik

Çocuklarımız hep sarışın oldu

Bu Tarih de bir güzel kapandı



(“Sahi Usta Biz Neden Gelmiştik Orta Asya’dan?

Ben bilmem İsmet’e sor Özel imza gününde”)



Ölüler Kitabı’na baktım ne çok bilgi

Biraz duygulandım Nepal’e daldım

Tapınaklarında mumlar yaktım

Sâri turunculu rahipleriyle kadans dansı yaptım



Bu pencere nasıl bir pencere?

Gözümün altında bir boşluk var

Ve oradan baktığım her yer görülüyor

Kafamı çevirmemin binlerce sebebi var

İçinde içince Çin'de 12 çekmece...



Kâinatta her şeyin bir sebebi var

Peki ben hangi sebepten ötürü kafamı her yere çeviriyorum

Ben neden böyle meraklıyım ve merakım neye?

Peki Ben bunu başkalarından mı öğreneceğim?



Hem bakarak mı öğreneceğim?

Merakımı mazur görün

“Sizin merakınız neye acaba?”

Ne çok tanışma sözcüğü var

Ama gerçek Danış olma o kadar Az ki



Az’la yetinenler nerede?

Onları buraya taşıyan Ne?

“Ne” ne? “Niçin” ne?

Ve de neden “niçin” yine?...

Hem kime ne?

(Kategoriyal faaliyetimdeki aksaklıklardan ötürü özür dilerim)



Özür ne? Gene “ne” ne?



Bu Girdap nasıl bir pencere ki?

(Bu düşüş nasıl bir düşüş?)                               [melek]

Hemen kendi üstüne kapanıyor

Aman Tanrım sen bizi nasıl bir yere kapadın böyle?

Hiçbir çıkış göstermiyorsun



Her şeyi boş bir yankı gibi

Kendi üzerine kapatıyorsun

Ve bu ilk Neendertal’den beri böyle

Bize neden hiç acımıyorsun?



Biliyorum bütün Sözcükler senin

Logos senin Akıl senin

Dağıttığın Nimet’ler için sana şükrediyoruz

Ama bu nasıl bir Ayna ki hep yüzümüzde kırılıyor?



Bu sözcüklere ne de çok Esrâr vermişsin

Ağlamaktan yazılmıyor

Dilimde tüyler bitiyor

Havada Leylekli Şiirler

Mevsimler değişiyor



Bunun nizamını anlayana

Ve Evet, yani Leybbek diyene kadar

Ömürler tükeniyor

Ama gene de “Evet”:

Döngüyü olumluyorum



“Ben geldim”



(Nietzsche’den daha binlerce olsa

Hepsini teker teker yanlış anlama pahasına)



Evet!

Ama boş bir “evet” değil

Bir söze bir soruya veya hitâba da evet değil

Bu Evet’e Evet’in işkencesi

Ve kurtuluş salya sümük veya vakurla

Burada ve buraya Beyler Bayanlar

Burada bundan böyle Berzâh deniyor



Burası “Sırt Arkası Kitabı”

Sırtına artık rahatça yaslayıp

Dinlenebileceğin Yegâne yer

Zira o sana “soldan verilecek”

Kendi Amel kitabın!



İçinde imlâ hatalarım

Telaffuz bozukluklarım varsa eğer

Affola!

Benden sonra gelenler, İyi Gelenler

Yorumlayıp nasılsa düzeltirler



İşte bu yüzden bu mezara biraz sola dönük eğri yatılır

Sevgili’ye, Mahbub’a Muhibbî gibi eğilenler…

Biz sonradan gelenler

Sözü hâdis Fütühat-ı Mekkiye’ye eğilenler…




                                                      (21 Haziran 2012 Aydınlanması, İstanbul)

10.06.2012

Une Nouvelle Confession d’Amitié Mimétique

Une Nouvelle Confession d’Amitié Mimétique



Et Autres Tombes





“Ce que j’ai en tête

Et ce qu’elle en a dans la tête à elle

Diffèrent évidemment”



Mots vulgaires du nouveau vulgate se substitue insinueusement

A l’esprit vous mes ami(e)s…

Comme aux armes!

Aux encres!



J’ai bien reçu sa lettre en vrac

Et bien rangée

Datant de ce 1ère juin longue qui dure encore

j’ai reconnu son graphe, ses gryphes

Ses sigles et ses croûtes

Datant d’écolier bien rangé

Mais un peu en hâte avec le temps passé

N’ayant pas su trop dire quoi en vérité

Non pas de sa vérité à elle mais

De la vérité de la personne humaine

Donnant des nouvelles de

Ses petits êtres félines ou fleuris

De ses domaines et ses jardins

Dont je ne mèsestime pas le rôle mediateur…



Le reste est le même que ce qu’elle m’a bien expliqué

En bienséance

Face à l’adulte que je feigne d’être et

D’avoir compris

L’affaire étant bien rangée dans sa grange et

Dans ses greniers de tête

Dès le petit matin grandios mais pathétique

Du petit dejeuner du 10 mai qui dure encore

En saveur…



Y avait dès lors rien à dire et écrire de plus

Pour elle une histoire de “suite et Fin”

Pour moi celle d’une “Fin et suite”…

Mais d’une fin sans finalité…



N’attendant pas trop la confirmation par lettre ou en écrit

(personne ne me dise la confirmation avant affirmation


Et surtout pas sans transformation,


Dont j’ai apprise 4 espèces de par Ignace de Loyola,


Notre maître en la matière de retrait de mots:


Et oui mes ami(e) il y a une dialéctique de l’amour)

Il m’était temps de me mettre à m’écrire en publique

Et publier publiquement ce petit “quelque chose”

Qui pourrait bien porter le nom de “douleur”, d’“affliction”

Ou “une petit dalle” comme on dit

Dans les temps bien “urbains” de Paris d’antan…



M’étant guéri de moi-même et du reste

Noli me tangere”• en l’air, chantons et sifflons

Et c’est ça l’écriture fraîche ou brûlante

Et pas trop cuite –

Qui m’avait conquise

Et le reste des jours à pas cadencés

S’offrit généreusement unilatéral

A démarrer le cuisson d’amour et

A faire migoter non comme il faut

Mais comme cela vient en air et en song

Déjà et comme jadis dans le goût des époques

que je préfères ou qu’elle préfère

Dès lors mes ami(e)s,

Tous les goûts baroques y sont permis

En poésie et en image

A ne pas s’y tromper…



Pourtant!

Mais un long et profond pourtant

Pour ces temps miséreux de tous les pourtants

Mais sans remord et sans rancune

Il y avait un espoir:

Un Grand Espoir écrit à la main

Tous les matins

Comme un projet à longue halène

Et d’une Inspiration rétenue et rallongée

Allégoriquement…

Unilatéralement

Par page et par petit matin, pour tout Instant

Une histoire de Berry nous y quêttant

En coeur battant



Et oui La Battante!**

Et de cette “battante” de Notre Kôran

Présente dans le coeur musulman

Battait et se rabattait en halétant

Mon coeur

(Passons ces images d’antant

Des temps un peu apocalyptiques

Nous les autres, sauvés des eaux…)





*



Et oui mes ami(e)s, j’ai bien travaillé depuis 18 ans

Mais non, je ne dis pas que depuis mes 18 ans, précose

Ça pourrait devenir inimaginable ou grotesque

De les racourcir au plaisir ou à loisir ci-même

Je dis bien que j’ai travaillé depuis que

Je suis rentré au pays natal il y a 18 ans

Et alors? Demanderez-vous

Si je prend change et change cadence

C’est que j’ai oublié forcément ce que je voulais dire helàs:



Dieu nous fait travailler d’abord

Et puis Il nous les fais oublier par pitié

(Et nous l’avons oublié)

Comme si ce n’était pas grande chose d’importance

La vie donnée ou passée –donnée sans aucune rancune

Dieu administre les biens et les maux

Et nous y sommes travailleurs oublieux seulement

Que labourer?



Ô mes frères et soeurs

Que ces poids et ces fardeaux soient légères

Sur vos dos…

J’ai traversé les eaux…



J’entends encore sa voix sur mon dos”, disait-elle

Comme si elle était sur la croix

Selon l’ange messager que Tu es,

Gabriel ou l’hermes logiciel,

Elle ne l’a pas répété ou confirmé par lettre et en écrit

Mais laissé refroidir cette voix, comme elle a bien fait…

(Rien à faire d’ailleurs:

Il faut savoir s’arrêter au bord de l’impossible)

Le plat bien refroidi re-voilà devant moi

Il est vrai que je n’ai pas le coeur à manger ni

A me jeûner (ni à m’en gêner)



Une voix rajeunissante fût entendue jadis

Et puis le silence se fait écho dans le coeur

Soit remercié à ses silences ontologiques

Comme il sièd

Me voilà que je me suis mis à me rappeler

De mes longs 18 ans

Les Années Ontologiques”, diraient-ils

Les Annales Ontologiques”, dirais-je

Sont passées à compter ou à comptabiliser

Ces silences et ces bruits à bruiter

Comme un moin d’un moins en retrait comptait

Quant il s’agit de son solitaire Ane

Les siens, avec une profond application

Sois remercié double ânes, moins un de Buridan!



*



Et ce illustre français à LaFontain qu’on m’a fait cadeau

Je le gadre comme un précieux trésor

Qu’on m’aurait confié pour y déposer moi-aussi

Mes armes et mes larmes

Et s’y coucher un peu

Pour m’endormir enfin

Sur ma couche de lièvre” à Kafka

Eveillé et agité,

Toujours en mes gûets que

Je fûs dans cette vie,

étant mort

Soit un épais colosse en mot et en pierres précieux

(A la mémoire de l’épaise mémoire des choses)

Dans la vie joyeuse de la langue française!



Et cette tombeau qui sera la mienne entre autres

En terre quelconque –

Pas seulement esseulé en terre berrychone

Mais sur cette terre immence de Notre globe

Soit confié à Personne!

A la personne de Celan

Mais soit confié aux éphémérides des poètes

Dans ses processions nomadiques

En air et en song



Je déclare et je réaffirme que

Je suis la rose de Personne



Mes testamentaires en mots

Je les savais déjà sans savoir

Et dès le début et délibérement

Peut-être dépuis mes 18 ans

Peut-être que depuis que

J’ai rémué la langue pour la première fois

Sans cri (mais avec espoir et promesse)

Pour articuler ces mots d’archi-écriture colossale

En présence spectrale du père ancêstral

Au moment où j’ai (ou Je a) articulé le mot “maman”

En criant sans crier

Pour la première fois

-en tout cas dans ma vie biologique-

En langue d’humanité!





Et c’est ça le monument (et le tombeau)

À la mémoire de…

Que chacun de nous porte en nous

En langue d’humanité


Pour la première fois!



Vers la fin de cette Litanie (des choses)

Soit remercié!

(en passant en procession, rose)

Et je vous remercie de m’avoir écoutés et lus

Sur ces façades fallacieuses de ce monument colossal

Et lisez-vous là

Les sigles et stigmates secrets

De l’amour!





Peut-être que vous en entenderez les sifflemets

Dans une nuit d’Egypte autre

Rivage

Les explications de l’Oracle

Que moi-même je n’ai pas pu déchiffré

En langue d’humanité!


Mais Dieu reconnaîtra-il enfin nos efforts?


Dans ce Speculum Mundi

Sans rivage



Et pour qui sifflent ces monuments mes ami(e)s?

A la tombé de la nuit…



Le 10 juin 2012




4.06.2012

Imposteur! / Impostor! / Sahtekâr! (one poem in 3 languages)

Imposteur!

Surveillez vos syntaxes et vos rhytmes mes frères et mes soeurs
On est dans les temps révolus
Je vous parlerai de la Révolution

Comme chaque fois où quelqu'un prend la parole et
Apostrophie ses frères et ses soeurs
Il s'agit d'une Révolution des temps révolus

Nous les vivants, bêtes et humains
Nous ne sommes pas seuls mes frères
Je vous parlerai donc, comme votre messager
De l'Histoire des temps révolus

Suis-je élu sans être élu?
Me rétorquerez-vous?
Je suis venu entre les milliers
Tout nu, purifié du sang, circoncis
Débout devant le Taberrnacle de l'Histoire

Je vous parlerai donc, des choses qui ne sont pas des choses
Je suis venu sans être venu
Je me suis trouvé jeté ou projeté
Au milieu des choses qui ne sont pas des choses

Me rétorquerez-vous?
"On t'entendit mille fois
Va-t-en de notre communauté de vivants!
Imposture!"

Alors je parlerai aux bêtes sauvages
Implorai-je aux morts vivants
Plus vivants et d'un sentiment vif
Que votre sentir vital

Je parlerai sans voix
Aux communautés qui n'ont jamais eu de communauté
Aux âmes qui n'ont rien de commun
Et aux corps déchus, dispersés dans des strades

Je parlerai aux minéraux et au ciel stellaire
Implorai-je pour vous et les autres
"A corps perdu" (Hegel)
Me chaisserez-vous encore d'entre les siens

Vous m'entedit vous?
A jamais?
Ou si jamais?
Je ne suis pas des vôtres

Mais je suis venu sans venir
Sans voix!
Pour les temps révolus
Hébété devant le Speculum Mundi

Grandios certes pour les mortels
Infime pour les Immortels

Venu seul et saûl
De l'Etérnel
Je suis de Retour
"Ton Dieu
Béni Soit-Il!"

Alors qui suis-je?
Venu ou en arrivé là
Je ne suis plus même pas homme
Surtout pas là (Hecce)

On vous avait pré-venu de Ça!

4.06.2012


---


Sahtekar !


Söz diziminize ve ritminize sahip çıkın kardeşlerim

Bu devrik zamanlarda size

Ben Devrimden bahsedeceğim.
 

Ne zaman ki birisi konuşur ve

O, kardeşlerime hitap ederse

Bu devrik zamanların bir devrimidir.

 

Biz, yaşayan hayvan ve insanlar

Bizler yalnız değiliz kardeşlerim

Ben sizin peygamberiniz olarak, bu nedenle, size

geçmiş zamanların tarihçisi olarak konuşacağım.

 

Ben seçilmiş olmadan seçilmiş miyim?

Diye soracaksınız bana?

Ben binlercesi arasında geldim

Çıplak, sünnetli ve saflaştırılmış kanımla,

Tarihin tapınağı önünde duruyorum.

 

Yani, size şeyler olmayan şeyler söylemek

İçin, ben gelmeden geldim.

Kendimi ortanıza atılan veya öngörülen buldum

Şeylerin ortasında şeyler olmadığımı gördüm.

 

Bana şimdi soracaksınız?

"Onlar binlerce kez duyduk seni,

Defol bizim yaşayan toplumumuzdan,

Sahtekâr!"

 

 

Gidip hayvanlarla konuşacağım

Ben yaşayan ölülere yalvaracağım

Canlı ve güçlü bir duygusu olanlara...

Siz hayatta olduğunuzu hissedin.

 

Ben suskun konuşmak

Toplulukları olmayan Topluluklara

Ortak bir şeyleri olamayan Ruhlara

Ve düşmüş organları dağınık basamaklarda…

 

Ben minerallere ve yıldızlı gökyüzüne konuşacak

Ben kendiniz ve başkaları için yalvardı

"Ben beden bedene savaştı" (« à corps perdu », Hegel)

Beni aranızdan hâlâ sınır dışı edecek misiniz?

 

Beni duyuyor musunuz?

Hiç? Ya da hiç olur mu?

Ben sizden biri değil miyim ?

Ama ben gelmeden geldi.

 

Nutku tutulmuş!

Zamanı geçmiş,

Spekulum Mundi önünde sersemlemiş

Ölümlüler için gerçekten görkemli olan bu,

Ama Ölümsüzler için boş…

 

Yalnız ve Saul ile geldim

Rabbinden

Ben geri geldim.

"Sizin Allah

Ne de yücedir! »

Ya, ben kimim?

 

Geldim veya gönderildim buraya

Hatta insan bile değilim

Özellikle de aranızda (Ecce)


Size geleceğim haber verilmişti !


Impostor!
 
Monitor your syntax and rhythms your brothers and sisters
It is in times gone
I will talk about the Revolution.

Like every time someone speaks and
Apostrophe his brothers and sisters
This is a revolution of past times ...

We live, animals and humans
We are not only brothers
I tell you, therefore, as your messenger
Of history of past times.

Am I elected without being elected?
Do you retort?
I came among thousands:
Naked, purified blood, circumcised
Standing before the tabernacle of history ...

So I tell you, things that are not things.
I came without coming.
I found myself thrown or projected.
In the midst of things that are not things ...

Do you retort?
"They heard a thousand times you
Will live in our community!
Imposture!"

So I will talk to the wild beasts.
I implored the living dead.
Liveliest and a strong sense
Feel that your life ...

I speak speechless
Communities that have never had a community
Souls who have nothing in common,
And the fallen bodies scattered in steps ...

I will speak to minerals and star sky.
I implored for yourself and others:
"A corps perdu" (Hegel)
I would expel you still between his?

You hear me?
For ever?
Or if ever?
I'm not yours.

But I came without coming
Voiceless!
For the past times:
Dazed before the Speculum Mundi ...

Majestic, certainly for mortals,
Tiny for Immortals ...

Come alone and like Saul,
Of the Lord
I'm back:
"Your God
Blessed be He! "

So who am I?
Come and get here ...
I'm not even human,
Especially not here: (Ecce)

We warned you of That!



translated from French, in 2016, 10 October