21.06.2012

BURADA BUNDAN BÖYLE BERZÂH

Que faire?



Que dire?

“Garb Seferi”mde Berzâh âleminde durduruldum

Bir hançer battı ağzıma

Kıbleye doğrultuldum



Her seferinde çıkarıldı karşıma

Yeni yüzlü melekler

Yüzlerinde âlemin sırları

Veriliyordu okumasını bilmeyene…



Durduruldum

Gönderildim

Çok dinledim

Çok dinlendim

Basamaklarda yoruldum

Nefesler aldım



Kim okur o yüzden

Bu satırlar niye sıra sıra

Kaira’yı beklerken

Mevla’m kayıra



Bir sır yok gibiydi

Sanki bu dünya açılmamış gibiydi

Korku yoktu

Sadece bu dünya vardı



Ne aldatmacaydı Tanrım

Bu şekiller sıra sıra

Yüzlerimizde ne umursamazlık

Hiç korku yoktu bu dünyada



Ulemalar vardı

Farklı farklı diller vardı

Hepsinde konuşuluyor gibiydi

Dillerimizde düğmük, kusmuk

Bir pas tadı vardı



Görmem görmemem idi

Duymam artık duymamam

Duyabilmem, duymak istememem

Bunların hepsi kendi seyrinde mükemmeldi

O halde neden ve nereye durduruldum?



Önce hemen çöktüm

Seziyordum başıma gelecekleri

Bir baş olabilir miydi benden içeri?

Bu hüznü benden hemen alın Efendim!



Bu nasıl konuşmaydı?

Hitap tarzı var mıydı?

Bir yön ve bir ses

Yüzde bir terslik vardı



Ah nasıl da mükemmel yaratılmıştık

Ah ne muhteşem bir Tarih’imiz vardı

Ah kapılar nasıl da kapatılmıştı üzerimize

Ah ne güzel nasıl da hepimiz içeride kalmıştık



Eyy burada olanlar

Bizim tarafta kalanlar

Bu çağı yaşayanlar

Nasıl da güzel konuştuklarım

Duyabilir misiniz Şimdi

Neresi İçeri?



Ben bir Kıyı’da kaldım

Sefer üstü Sefer yaptım

Her ordulara saldırdım

Her kapılarda dilendim



Ruhunuzu bana veriniz Efendim

Diye az mı yalvardım?

Ah ne nazlar ne kıskançlıklar yaptım

Ah Sen’i elimde tutarım sandım



Ah ne güzel de veriliyordu Aşk’lar bana

Birinden sersemleyip Öteki’ne

Daldan dala konup az şakıyıp

Ağzımdaki yemi koy veriyordum



Nasıl da bir Genceli Nizâmî vardı aşklarımda

Nasıl da diziliydiler önüme

Tasarlanışlarındaki mükemmeliyete

Aldırmadan tadını çıkartıyordum



Ah bir aralar ne de susuzluk vardı

Sandım sandırıldım bir Çöl var diye

Çıktım su aradım Ev’e döndüm                        [Beyt]

Ne çok Su akar ben Safa ve Merve dedim



Aç kaldım acıktım

Oruçlu gözlerle baktım

Ne çöl dedim, geçer mi dedim

Sabreyledim bekledim

18’e Huruf’tan bir 18 de ben ekleyeyim dedim

Cifr ilmine göre 36-38 yaşımda kemâle erdim



Sayılar varmış ne bilirdim

Boş boş sayardım

Toplar çıkarır bir eksiltirdim

Diziler yapar Berzâh’ı kendime tarif ederdim



Bir Sayı imişim ne bilirim                             [Cîfr]

Bir sayı ve yanında da solda Sıfır

Sıfır’ı nereden bulup çıkarmışlar ne bilirim

Kandım ben de kullandım



Her mecazı denedim bozuk bozuk şiirler yazdım

Şiir olmadı Koşaklama oldu Türkü oldu

Söz ishaline kapıldım

Islâh edildim

Sustum bekledim

Düz konuştum

Mantık’ül Tayyar öğrendim

Gene sustum



Dedim bir sayı olmalı içimizde

Böyle boş boş olmaz

Bak sayılarla ne çok şey yapılabilir

Ama ben saymayı ne bileyim?



Baktılar çokluk gördüler

Adına Ay(ı)ram dediler                               [différance]

Sonra Birlik dediler

Çok olsun kalabalık olsun dediler

Azla yetinsin kalabalık dediler



Bütün siyasi partileri okudum

Tüm tarafların şikâyetlerini dinledim

Gün aşırı hem Liberal hem Marksist

Sonra da Müslüman oldum



Yetmedi!

(Of Not Beeing a Jew'i okudum

Bir kendime rağmen Yahudi olamadım)



Kimse beni Ciddi’ye almamaya başladı

Tüm taraflarla darıldım

Artık hiç arkadaşım kalmamıştı

Arada vazifeye gidiyordum

Maaşımı alıp geri dönüyordum



Görünüşte ne de çok İş vardı

Hepsi aynı Gün’e yetişecekti                   [D day; Dies Iure]

Çok çalıştım

Adamlarımı da çalıştırdım

Sonra bol bol Tatil yaptım

Uyudum



Ah bu uyku daha ne kadar sürecek

Bunun Süre’sine* ben dâhil değilim             

Çıkart beni bu diziden Ya Râbbim

Çok nankörce yalvarıp yakardım

Bu dualarımın hangisi tuttu bilemem
(* Kimilerine göre 350 / kimilerine göre de 500 yıl / aralarında uzlaşamadan / tartışıp dururlar.)



“Bir gün mutlaka” dedim, sonra “her gün” dedim

Aksak ritimle oynadım

Aylak gezdim yoruldum

Müzik yapıp dinledim



Resimlere baktım

Yeni arkadaşlar edindim

Bir de ne göreyim

Yapayalnız kalmışım



Allah’ım nedir bu Yalnızlık?

Göz gözü görmüyor etraf İnsan’dan

Ne de çoklar hepsi de sokaklarda

Her milletten her ülkeden

Neden böldün bunları parça parça

Kıta kıta



Hadi biraz Savaş yapalım

Hep sevişmeyelim

Biraz da savaşalım

Savaş tanrısına göz kırpalım

Sonra da ölülerimizi gömmeyi bilelim



Baktık savaştık olmadı

Bâri Barış yapalım

Bir barış olsun ki

Çocuğa konan isim gibi, ilelebet

Kendi ölsün Ad’ı kavmi kalsın



Tarih’ten ayrılmayı bile düşündüm

Kendi İnziva’mı yapacaktım

Uygun fiyata taksitle Konut aldım

Konut piyasasında fiyatları düşürdüm

Krizler çıkarttım mallar elde kaldı



Çok sıkıldım

Lütfen İktidar’lar devirin dedim

Liberal pozisyonlarıma ara verdim

Her çeşit Teori’nin altına imzamı attım

İmza nedir bilemedim



Yüzde bir İmza, bir işaret bir esrar bir sır var dedim

Her şey böyle boş değil dedim

Edebiyatçı olmaya karar verdim

Mektebine gittim kursuna yazıldım

Bol bol eserler verdim

Peki ben neden Berzâh’ta durduruldum?



Eserlerime ara verdim

Dünya seyahatine çıktım

Buna da “Şark Seferi

Garp Seferi” diye havalı adlar verdim



Tam adam gibi Postmodern olacaktım

Yazmadan yayınlayacaktım

Geze toza keyif çatacaktım

Ben Neden ve Nereye durduruldum?



Doktorlara danıştım

Doktor es PhD oldum

Adam yerine kondum

Saçımın kırına bıyığımın tarzına

Geride çok hayran kitlesi bıraktım



Bu dil adam olmaz dedim

Başka Dil’e geçtim

Oh çeşit çeşit diller

Birini seçiver

Bu sepet sepet bolluk da ne böyle?



İlim Amerika’da!

Burada Tahsil olmaz dediler

Gittik

Geri döndük

Veya bir Villa’ya yerleştik

Çocuklarımız hep sarışın oldu

Bu Tarih de bir güzel kapandı



(“Sahi Usta Biz Neden Gelmiştik Orta Asya’dan?

Ben bilmem İsmet’e sor Özel imza gününde”)



Ölüler Kitabı’na baktım ne çok bilgi

Biraz duygulandım Nepal’e daldım

Tapınaklarında mumlar yaktım

Sâri turunculu rahipleriyle kadans dansı yaptım



Bu pencere nasıl bir pencere?

Gözümün altında bir boşluk var

Ve oradan baktığım her yer görülüyor

Kafamı çevirmemin binlerce sebebi var

İçinde içince Çin'de 12 çekmece...



Kâinatta her şeyin bir sebebi var

Peki ben hangi sebepten ötürü kafamı her yere çeviriyorum

Ben neden böyle meraklıyım ve merakım neye?

Peki Ben bunu başkalarından mı öğreneceğim?



Hem bakarak mı öğreneceğim?

Merakımı mazur görün

“Sizin merakınız neye acaba?”

Ne çok tanışma sözcüğü var

Ama gerçek Danış olma o kadar Az ki



Az’la yetinenler nerede?

Onları buraya taşıyan Ne?

“Ne” ne? “Niçin” ne?

Ve de neden “niçin” yine?...

Hem kime ne?

(Kategoriyal faaliyetimdeki aksaklıklardan ötürü özür dilerim)



Özür ne? Gene “ne” ne?



Bu Girdap nasıl bir pencere ki?

(Bu düşüş nasıl bir düşüş?)                               [melek]

Hemen kendi üstüne kapanıyor

Aman Tanrım sen bizi nasıl bir yere kapadın böyle?

Hiçbir çıkış göstermiyorsun



Her şeyi boş bir yankı gibi

Kendi üzerine kapatıyorsun

Ve bu ilk Neendertal’den beri böyle

Bize neden hiç acımıyorsun?



Biliyorum bütün Sözcükler senin

Logos senin Akıl senin

Dağıttığın Nimet’ler için sana şükrediyoruz

Ama bu nasıl bir Ayna ki hep yüzümüzde kırılıyor?



Bu sözcüklere ne de çok Esrâr vermişsin

Ağlamaktan yazılmıyor

Dilimde tüyler bitiyor

Havada Leylekli Şiirler

Mevsimler değişiyor



Bunun nizamını anlayana

Ve Evet, yani Leybbek diyene kadar

Ömürler tükeniyor

Ama gene de “Evet”:

Döngüyü olumluyorum



“Ben geldim”



(Nietzsche’den daha binlerce olsa

Hepsini teker teker yanlış anlama pahasına)



Evet!

Ama boş bir “evet” değil

Bir söze bir soruya veya hitâba da evet değil

Bu Evet’e Evet’in işkencesi

Ve kurtuluş salya sümük veya vakurla

Burada ve buraya Beyler Bayanlar

Burada bundan böyle Berzâh deniyor



Burası “Sırt Arkası Kitabı”

Sırtına artık rahatça yaslayıp

Dinlenebileceğin Yegâne yer

Zira o sana “soldan verilecek”

Kendi Amel kitabın!



İçinde imlâ hatalarım

Telaffuz bozukluklarım varsa eğer

Affola!

Benden sonra gelenler, İyi Gelenler

Yorumlayıp nasılsa düzeltirler



İşte bu yüzden bu mezara biraz sola dönük eğri yatılır

Sevgili’ye, Mahbub’a Muhibbî gibi eğilenler…

Biz sonradan gelenler

Sözü hâdis Fütühat-ı Mekkiye’ye eğilenler…




                                                      (21 Haziran 2012 Aydınlanması, İstanbul)

1 yorum: