31.12.2009

EL-CEZERÎ

El Cezeri

http://www.dailymotion.com/video/x4w76c_wwwebulizcom-1_tech
http://www.dailymotion.com/swf/x4w7bh">AlJazari - Scribe Clock

Dün, adınını bile hatırlayamadan, dersimde O’nu işledim. Tabii bugün bütün günüm onu araştırmakla geçti. Kendisiyle 70′li yılların sonunda tanışmıştık. Fizik mühendisliğini terk etmemde etkisi olmuş mudur bilemem ama şimdi bloglarda rastladığım, Cizreli olup da mesela Bilgisayar Mühendisliği bölümünde okuyan genç arkadaşlarımızın tatlı heyacanı sarmıştı beni de o yıllarda... Evet şimdi belki bilim adamı oldum; ama mühendis değil, ‘hiyel’ci...

O'nu hep içimde yaşattım; ne Cizre’yle ne de herhangi bir hamasi, dinî millet duygusuyla alakam olmadan... Ortak heyecanımız aynı heyecan ama benim Ebuliz (El Cezerî) yorumum daha farklı. Daha Gülhane’deki Türk-İslam Bilim Müzesini gezmediğim için ihmalkârlığımdan utanıyorum (çocukluğu Gülhane yakınlarında geçmiş biri olarak!)... (Not: şimdi gezdim: bir fiyasko oldu! Müzecilik anlayışı çok kötü...)
Bir heyecanı ilmî bir meraka çevirmekti amaç. Gizlice oldu belki de veya daha olmadı. Ama bugün Cezerî hayranlarını okudukça (o fil’in herkes başka bir tarafına dokunuyor; bütünü kim görecek kim anlayacak bakalım?) göğsüm kabardı doğrusu. Beni (30 yıldır gizliden yöneten) bu fili buldum gene.
Ama o asla mekanik ilminin babası değildir (bence); bilakis göçebe ilminin son temsilcisidir (science nomade/ nomadic science). Sitenizde sanatcı Tinguely’in adını da gördüm. Bu pist veya perspektiften bakan tek kişinin tek satırına rastladım; şöyle yazıyordu:

                “o zamanki insanlar bayağı eğleniyorlardı herhalde bunların karşısında…”

Anthro’nun (www.pilli) da vurguladığı gibi: bizim ilim ve insan anlayışımız o zamanın insanlarını anlamaya yetmiyor. Aynı Çinlilerin binlerce buluşu ‘bulduktan sonra’, "emperyal ilme" (Gilles Deleuze&Félix Guattari, Milles Plateaux) katkısı olmayanları bir kenara atıp unutulmaya terketmeleri gibi; ya da İnka-Aztek’lerin tekerleği icat edip çocuk oyunlarında kullanmakla yetindikleri gibi...
Bu oyuncu saatlerden (Paskalya yumurtası sürprizi gibi) St.Petersburg’daki Hermitage’da veya British Museum’da bir dolu var. Ama orijinali El-Cezerî’de... Belki de ondan da orjinali Hindistan’da (belki Buhara belki Semerkant belki Bağdat ve Şam’da…) .
Şu “abdest alma makinası” ne kadar komikse (ya da şafice’yse?), budistlerin "dua okuma makinası", ya da Japon Şinto’ların ipek kumaşlara çizilen (kaligrafi/ hat) ve iplere asılıp rüzgar tarafından okunmaya bırakılan duaları (/dizeleri) da o kadar dahiyanece… (bkz. "İki Kaynaklılık")
İlim heyecanın ötesinde bazı metodik okumaları da gerektiriyor. Diderot’nun Ansiklopedi’sinde bile hala Cezeri Paradigması’ndan bir şeyler var gibi...

Leonardo Da Vinci’nin O'nu okuduğunu hangi kaynaktan bulmuşlar acaba? Ya da amiyane bi soru: Londra metrosundan sonra dünyadaki ikinci ‘metro’ olan İstanbul’daki "Tünel" (Karaköy-Pera arası) neden 100 yıl boyunca tek santim ilerlemeden kaldı?

Hürmetler...

Not: Keşiflerle geçen 2009 yılının şu son günü, 31 Aralık'ta yazdığım satırlardan sonra tam 16 ay bu bloğa bir şey yazmadığımı fark ediyorum. Bugün, 9 Ekim 2012 günü, nihayet "beni 30 (+3) yıl gizliden yöneten" El-Cezerî'ye layık bir filmi bitirdiğimde yukardaki satırları beynime çakılmışcasına yeniden okuyorum; ve bu kısa tonlamaların bu metni Maurice Blanchot'nun "Ölüm Anım" (L'instant de ma Mort) başlıklı veraset-varidat-itiraf metniyle akraba (aynı soydan) yaptığına inanıyorum. Blanchot'nun sözünü ettiği "savaş sırasında kaybolmuş" ancak "kolayca yeniden yazılabilir de olmayan" (facilement restituable) "elyazmaları"(n/m)dan itibaren gerçekleştirilmiştir bu film:
(Peki bu "savaş" hangi savaştı? "30 yıl savaşları mı? Bir zamanlar -II.Dünya Savaşı- Fransa ile Almanya arasında "el değiştiren" Blanchot'nun "elyazmaları" gibi, El-Cezerî de Mardin'de mutlu bir tesadüf gibi açılan Artuklu Üniversitesi'nde, Türk Tarih Kurumu'nun sadece 2002'de, sanki zorakî olarak (Diyarbakır -Kara Amid- tarihi hakkında 'edimsel tahrifatlarla') yayımladığı eserinden sonra yine gizlice 'el değiştiriyor' olabilir... İlim özü gereği 'el değiştirebilir', ithal ve ihraç edilebilir -Husserl- , peki ya 'hayat bilgisi', hayal bilgisi, 'hiyel'? Peki ya Sanat? O direnebilir.
Nihayetinde 'ortak kültür mirası' denilen yerde, bir 'schematon ergou' -form of work- , 'organon'a -alet'e- indirgenemeyen bir 'ergon' -yapıt-, 'poieticon phantasmata', 'production des phantasmes', yani El-Cezerî'nin kitabının başlığındaki gibi bir 'sınaa ti'l hiyel', bir 'hayal zanaatı' olarak tortusunu bırakır.)

 "El-Cezerî" (9 Ekim 2012)


"Filli Su Saati' çiziminden...

25.12.2009

Yâ Eyyûb

I. Bâb

Bir kimse Özü –işi
Adı neydi –Eyyûb’dü
Tanrı üzerinde gördüm
Korkudan

Yedi oğul ve üç
Kızından doğmuştu
Beşiği –yedi bin koyunu ve üç
Bin devesi oldu
Sığır beş yüz çift

Çok çalıştı çok oldu
Herhangi bir Doğum’dan
Eski sürülerden
Daha büyük oldu

Oğulları gitti ve
Bir şölen verdi
Ve onlarla içki pastası pisliğe izin
Verdi –ve
O kadar tertemiz bir kalp

Ve bu bayram günü
Çevriliyken herkes işten
Ve onun kadar günahsız –diz boyu
Tanrı kalplerine kadar

Ve nasıl edecekti bu her günü
Denetleyicisi –gülü günün
Ve bu her Tanrı günü eder
Düştü içine şeytandan ithal düğüm

Ve Şeytan Rabbe cevap verdi onun için
İçinde kürek –kadar dil
Yürüyüşü de var
Ve kelimelerini söyledi

Kalp benin hizmetkârımdı
İşte o gün öldü dedi
Ne ülke –ne de bir sıcak bir gün
Efendi –arkadaşı korkarak
Ve dürüst kalarak yürüdü

Şeytan haber getirdi
Ve Tanrı ve işten korkarak
Dinledi -O’nu unut –ve
Ev için –ne var ne nimet
Hepsini bana getir
Bölündü içi şimdi

Ancak yerde değilse
Bile siz onu koruyun
Sizin gönderdiğiniz o kelimeyi
Yer de ant içsin

Ve takvim bu gün olunca
Ağabeyi –onun da yanında
İki oğlu –yiyecekleri
İki şarap testi

Eyyûb’e bir melek geldi
Şöyle dedi
İş sizde sığır sağırlık
Bizimle birlikte dönün yoldan
Ellerim sözlerim ona çok kötü idi

Ta ki erkekler kılıçla yenilecek
Kelimeleri
Tek başına
Eyyûb söyleyecek

Bu konuşmadan hemen sonra
Daha fazla ateş düştü
Siz koyun çocukları fırına
Allah’tan geldi –korku

Yanmak düştü
Kelimeyle
Musa gibi sen de tek başına
Yanman söylemen gerek

Bu konuşmadan sonra kılıç
Geldi – Ur ardı ülkeden
Üç bin kafa deve üzerinde
Baskın oldu

Ve erkekler kılıç yendi
Sen Eyyûb –tek
Başına söylemen gerek
Ve şöyle dedi:

Onların yiyecek olarak
Ve iki kızları için
Ağabeyleri ve şarap testi
Sen söylemek

Ve büyük bir rüzgâr oldu
Çöl boyunca
Evde dört dokumanın
Ardındaki beşikten
Çocuklar kayıp düştü

Sen söylemek:
Tek başına paramparça
Oluncaya kadar gül yaprak
Diken düştü

Yığılmış yere doğumlu anne
Rabbinden adını alacak
Kalpten emir alır ancak
Yoktu onda batıl
Tanrım


II. Bâb

Ve bir gün Rabbin
Sakin kızı şeytan
Ülkenden kovulacaksın dedi
Ve bunu yürürken söyledi

Kalp senin hizmetkârındı
Bu ülkede şiirle-şirk koşarak
Korkarak doğurduğun için
Söyledi
Hafifçe emzirmeye tutarak

Ve şeytan yanıtladı
Şirk için deri
Ve cilt altında
Hiç kimsenin olacak
Yanı başındaki ruhu için

Kendisi ve eti adına
Değilse oğlu kızı
Kutsamak için
Yüzüne de sen gösterdin

Ve Rab tarafından önce şeytan
O işin kötü kaynağını
Ayağına kadar başının üstünde
Usulca düğümleyip boğdu

Onu alıp küllerine
Oturdu
Eşini tutan yas
Tanrı burada öldü
Dedi

O’dan olacak biri gibi konuşma
Piçleri olarak
Ve bizden Tanrı’yı aldığından beri
Kötü günahı geri alamazsın
Günahı bile değil dudakları

Ya hemen üçü duyun
Ama hemen kulaklarına yerleştirme
Ki mukadder –onu
Sallar beşiğinde
Ve aşağıdaki tüm bu kötü dünya

Bir mesafe de sen koy
Onların sonra gelenleri
Gözlerine bir hadis
Ağlamayı bırak
Cennet’te başlarına kir atmak
İçin insanlar paramparça

Takvim burada onunla –Beni İsrail
Yedi gece için sat dedi -ve orada
Artık hiçbir şey
Ve neden bu çok artan ağrı
Kadar acı olmayacaktır

III.Bâb

Ve bundan sonra –Eyyûb
Artık adına lânet etti
Batan güne yanıtladı
Çünkü o eski geceye
Hamile biri kayıp düştü

Dün mayıstı –karanlıktı
Baharda koyunlar doğurmadı
Ve yukarda Tanrı
Tünel için garip bir
Görüngü kazıyordu

Ve bir bulut gibi gök
Karanlık günü
Gölgeli acı günü de geceyi
Ve o ilk gece –elmayı
Yıl boyu –ayların
Sayısını saydı

Bize ithal işte o gece
Öylesine yalnızız ki
İrademizde
Bir gün –gelecek
İtirazsız Leviatan

Soluyor tek tek sabahın yıldızları
Benim göz kapaklarımda
Bak –bir kara
Kapalı değil –tek başıma
Midem döşeğime kazılı

Ve neden öyle ölü –üzgün
Hissediyorum
Bu yeni doğan baharı
Neden bu eski dizeler
Ve neden bu İblis
Özletiyor eski baharı

Takvim şimdi buydu
Yatıyordu dizlerimde sonbahar
Ey krallar
Erkekler kılıçta öldü

Ve ey bakanlar –ve ey saray
Artığı altın gümüş dolaplar
Evlerin içini dolduran yalanlar
İşler günler sırıtık yılanlar
Yayımlanmıştır artık tarihler

Bu kötü bir iz belli
Artık kelimeleri öfkeli
Dinlenme yok sana
Zor kalacaktır içinde
Artık kapalı mahkûmlar

Ve o ses -duyulmamış ses
Esaretin sesi –ve küçük büyük
Herkes için çalışma -çatışma
Ücretsiz topraksız
Kovulma


Ve neden bu ışık –ve
Neden hâlâ yaşam
Ve ruh
Katlanıyor bu acıya

Ve ölmek için
Bekliyorum –biraz daha
Ve bu yaşlı ve mağrur adam
Bulacak mezarın yolunu tek başına

Ve hangi il –üzerinden
Gelir gizli bir adam
Ve ben onu tanırım
Tanrı göndermiştir besbelli
-Ama önce ekmek iç ve su ye-

Ve bana kükredi
Ve ben çok korktum korkudan
Ve o bana karşı hiddetlendi
Sonra –kendi kelimelerimden
Beni hatırladı

IV.Bâb

Ve söyledi –bir cevap
De ki –size sıkıntılı
Konuşmaya çalışıyorum
Hamilin dili kim olabilir?
Ve durdu

Burada çok ışık
İsraf –ve ellerini
Güçlendirmek için
Yumuşak kötü
Evlat

Şimdilik otla –acı
Dilinden türkü
Dokunmadık –panik
Olmayan masum
Oğul

Lütfen –kim
Gitmiş –temiz
Nerede –düz
Tükenmiş yıllar

Ne zaman –o
Zaman –hırsını
Gördüm
Tohum –iş
Yâ sen Eyyûb

Ve sonra kayıp
Tanrı –burnunu
Görmüş –önünde
Bulaşmış olabilir
Eski bir aslandım ben

Eyyûb –yâ dönüşüm
Bezgin –ve bükülmüş
Yırtıcı –ve yurdunu
Barkını o olmadan
Kaybetti

Ve bu hangidir çalmak
Olacaklar –kalpler
Hem dokunmadık kalsın
Kulaklarımı alın benden
Ve ama bu ses

Takvim –ve gece biziz
Onu gördüm
Uykuya daldı
İnsanlar birer birer
Titreyerek – o korku
Ve okumak

Ya gece –onlar için gece
Kemikleri için –çok gece
Korkuyorum
Ruh –pas –tamir
İçin artık çok geç

Görme –tanıtmak için
Yok resim bende –benim
Gözlerimin önünde akan
Ve ben bir sesi duydum

Ağla dedi –insanlık
Izdırabı Tanrı
Ve eğer sen onu eylemsiz bırakırsan
Bir adam kadar temiz

Birimler –ve onun
Görevlileri
İnanacaklar vardır
Ve onun saydam gözleri
Uygulanabilir bir Kuddüs mü bu?

Hayır –komşu kızı sen dinle
Kil bu –kir değil
Temelde bacaklarım
Ve bu hep temel yürek -güce
Titreyerek

Ziyaret –battaniye
İstemsiz –sonsuza batana
Dek kaybetti
Düğün gecesi

Kalp ve bilgelik
Kalktı artık gitti buradan
Müktesebatı
Sabırla bağlayan ip
Koptu

V.Bâb

Ve İş dedi
Bir okuyun –biri okusun
Tapınakları kilitli
Lütfen –ve o ne anne
Ennokh

Ve bu aptal –ve çekici
Ve gıpta mağrur –tamah
Ama öldürdüm işte
Sırrı bende –ayyaşı
Ve Yakup kalktı aniden

Ve bu yeni kapı –yakında
Tasarruf hakkı –
Üzerinizde hasıl olacak
Ve rahatsız olur birden
Kim açlık yemek onunla?

Ve yapmalı –hızlı bir
Hasat gönüllere
Bu toprak az geldi
Hep tozla –sulamak
Daha değil büyük –ama büyür

Ve bu adam ona –iş
Doğurma sende
Eller büyük –havada
Ve ona acı görünsün -dökün
Kimin gözyaşları için Tanrım

Söz edeceğiz sadece –şimdi
Koymak için bedeni –o hangi
Mezara –ve o hangi
Rüya –duayla büyümek
Bir araştırmalı –o harikaları

Ülkeye verilen bu su bu
Çapraz akan ırmaklar
İçine döküldü –deltaya
Gözyaşları –topraklar
Sırtını çaresiz atan –rüzgâra

Kimin düşünceler çıplak
Çaresiz toprak –ve
Yüksek bir yere koy Takvimi
Yıldızlara bakacaklar

Ve elem onu yakaladı
Kralın müşaviri -onu
Gördü – o gün -karanlıklar
Yaşamak istiyorum
Öğleden önce –su iç

Ve ellerini açtı –
Bu su –hepinizden
Keskin kılıç –ve suyu yuttu
Kılıcı yutan adamı
Görünce inandılar

Ve sen dilenci –libaslı
Umut taciri yalancı dediler
Eli ağzına yakındı
Kılıcı tuttu çekti –ve eli
Buz oldu kül oldu düştü

Şimdi kafasız adam kuyuda
Mutlu insancıl Tanrı
Ahlak –alın yeterince için içinden
Ve kafası kesik adam yürüdü

Babil duası –çok zarar
Ezmek başı –el tedavisi
Altı sorunları –yedi değil
Yorgun sen –kısırlık açlık
Yılları geldi –çok ezmek

Ölüm savaş kılıç
Kamçı dil –işkence
Korku meme –isyan
Anne bu gelecek –kaşığı
Hazırla pilav gelecek

Ülke için –arpa püresi
Korkmayın arpa şekeri
Arpa balığı var yiyecek
Toz var altın kaplarda
Erzak var acı dolu küplerde

Bununla al taş
Gözlerini bağla sil –bağrına daya
Al sana kesik beşik kayalar
Salla uyut başını –vur
Duvarlara Uruk

Sen söz tamlaması
Sen merhaba –Allahçım
Sen gökyüzü mabedi
Kalbe saplı hançer temeli
Sen Babil fahişesi

Merhaba –biliyordum
Farklı karargâhını kullanıyordun
Askerlerin yabancı askerler
Kaleler nerede hani o kaleler
Hangi farklı kararlar –bozulan nişan

Bu nedenle bir tohum
Bir çim –arazi
Bulunmaz artık sana ki
Yeryüzünde –kovuldun

Haydi gel –mezarda daha iyi
Firavunla kedisi yan yana
Çok hizmetçi –seni çok götürecek
Bak gümüş kalaylı kapların
Sana deryalar kadar kumtaşı

O zaman maliyet –kule
Adamlar –çok adamlar
Hani aş –hani yemek terazisi
Çekül nerde –tartı hesap
Sen bunların yanıtını iyi bilirsin


VI.Bâb

Biri yanıtladı -dedi:
Acımı dikkate alarak düşünün
Kişisel bir temel bilanço
Ve şimdi bu güven -dans saygı
Ve doğum –evet kelimelerimi yuttu

Yarım göğüsler –evet benimle birlikte
Bu öfke fikrimi içti –onu
O saat Tanrı anacaktır
Hakkıdır kır –çimen –eğer
Yorgun doğum –bin boğa –gece

Ve eğer artık orada tad tükürük
Hayal tuz buz olmadan yiyin
Ruha dokunmak –sıcak
Sahte ekmek
Gelecek –kim
Tanrı –izin verin

Diğer yandan Kral
Vardı –hatta rahatlatıcı
Bulantı değil –bu değil
Aziz sen söyle
–o ne istediğini unutur
Ve bu çünkü sanki son son

Ey kuvvetli kayalar
Eti belirlenir de
Takvim bana yardım etmezse
Beni reddettiyse
Ve vergi bir başka sadakaya kalır

Tarih bırakmak için yeterli
Kardeşim –bir ihanet
Akarsuları geçmektedir
Bûz eyler
Görmezden gelir yapraklar –kar

İz zaman –erleriyle savaştı
Onların yol kapakları
Kayıp merakları olacaktır
Ve O yol ve yollara düşenleri
Yürüyüş bu -Ad’a bak

Kesinlikle kavmi
Kazmak lazım geldi
Dehşet -korku
Şimdi can bu –bir bak
Kaptan dedi ben varım –bana verin
Hükümet eden benim –evet üzgünüm
Ve ama zorbalar

Ben Ahris –evet ben
Doğru yanlış olduğunu anlıyorum
Bu yüzden size ne dinç ne düz
Size kanıtlamak olsun
Kelimeleri düşünün
Ruhumu umutsuz bıraktı öyle

Hayır doğum –yetim
Bırakma –ricam
Güç gelişim -yanarım şimdi
Beni üfle ve yüz derimi
Başarısız oldu

Lütfen yükselir şimdi -ve burada
Daha fazla oturmak için değil
Yemin ederim

Kadar mı orada –dilim kadar
Ölüm anlamıyorum –bekle

Nereye gitsem -benden önce ölüm orada…
Bu ne güç bir teselli
Ben oraya varınca
Artık burada olmayacağım!

5.12.2009

İskenderanî Teologyası (39 farz)

İSKENDERANÎ TEOLOGYASI

(39 Farz)

1- Allah seni ancak, senin O’nu sevdiğin aşk’la sever; seviyor ve sevecektir.

2- Allah’ı kalbine sığdıramıyorsan, kalbinle Allah’a sığın.

3- O’nunla aranda bir kimse yok: İşaret, işaret eden, işaret edilen ve işret bir ve aynı kişi;
işte cem olmuş işret ediyorlar.

4- Cem’de söz söyleyen ne kendisidir ne de sözündedir; söz işaretin cem’indedir.

5- Ümidi bırak, mağrur olma; işe koyul, yek ol.

6- Hep bu facit dairenin kahrı içindeyiz; kahrını bana, âlimlere, hekimlere değil O’na aç.

7- İki hâlet’ten de ihraç et bizi ya Rab.

8- Zalim, nefsine zülûm etme; kabz’dan bast’a gel amma edep dairesinde dur.

9- Zulme ve zulmedene karşı nefsinde hep bir hoşnutluk olsun;
sabreyleme, sabır da mağrurluktur.

10- Men’ mi ettin, verdin mi bana? Yoksa men’edip de verir, verir de men’ mi edersin?
Susup nefsimi men’inle bıraktın. Men’inle anlayış kapım açılsın,
Sırra ereyim Sıddık olayım.


11- Seni Tavaf'ta gördüm ey ayândın, yol açan adamlar tutmuştun kendine!
Bağdat’ta köprüaltına dilenci olmuşsun ey Rabbi’ne mi erdin?

12- Fakirliğimi senden daha çok sevdim; ne verdinse Seni ondan dolayı sevdim.
Sabırla değil sevginden beslendim.


13- Gönül hamlesiyle ey salîk, tayy-i mekân ve tayy-i zaman eyle, yakîn’e gel!

14- Bize günah işlemeyi takdir et; o günah ki belki vuslat’a sebep olsun!

15- Öyle bir günah işle ki ey kul, belki seni cennete götürsün! İnsan kardeşlerin senden nefret ederken O’na yakîn’e götürsün!


16- Ey siz eğer günah işlemez de kibir içinde olursanız, Allah başka bir kavim gönderir ve günah işletir ve tövbe ettirir, cennetine alır siz de kapıda kalırsınız! (Ebu Hürreyre’den nakil Hadis)

17- Katile ikrâm eyle utansın, hayrat eden mümini görmezden gel, kibirlenmesin!


18- “Dört zencinin beşincisi olacağım”: Hayatında kendini öyle halden hale sok ki bu cümlenin anlamını öğrenemeden ruhunu teslim etme!

19- Sana verilenle yetinmeden, fazlasını isteme: sana verilenlerin alınacağı günü bekle ki fukaralık dersini almadan kibirle O’na gitme!


20- Ey sakın ölmeden ölme! Mutlu yaşadım dediğinde kabri özle!

21- İcad da et (yoktan var et) ama imdad da et (varın yoka gitsin diye yalvar)!


22- Yokluk kapısında sus, öldüğünü kimse fark etmesin; sanki yaşıyormuşsun gibi
aralarında ölü gez ki öldüğünü anlamasınlar: o zaman onları tanıyacaksın.

23- Küfürde senin dahlin yoktur; şükür kadar o da öyle büyük nimetlerdendir;
anladığında, sen susup onunla ruh’un konuşacak: tamnamaz olacaksın.


24- Unutma ki arızî yoksulluğun, zati yoksulluğunu örtmek için senin için bir lütûftur: son hırkanı da ver ki, çıplaklığın görünmesin; seni sadece fukara-ı beşer sansınlar.

25- Öyle ıssızlaş, insanları öyle kaybet ki, bulunmayan diyarlar sana açılsın, kendindeki çölü duy, beşer dilinden anlamaz ol ki dil’in nihayet çözülsün.


26- O’na dua ederken öyle bir dilin olsun ki, kendin de anlama; gönlün konuşsun.

27- Yoksulluğun ziynetini tak da yürü, seni âlim sansınlar; ama cehâletini kendin bil!


28- Nefsim zilletlik arazimdir, kullanma hakkı bende amma sahibi bâkidir; al kullan sen de!

29- Nasıl yokluktan çıktım, nasıl yokluğa döneceğim diye âlimler gibi dellenme,
varlığın yokluk olsun, sırra er, sus.


30- Beni halktan vahşileştirdin, yaban hayvanlarından daha aşağılarda süründürdün,
ne zalim ilâhsın sen deme sakın; asıl o zaman O’nun sevgisi senin için coşuyor,
senin için büyük bir ikrâm hazırlıyordur.

31- Öyle fakir ol ki, sahici fakirler senin fakirliğine gıpta etsin,
zenginler mallarını sana vermek için birbirlerine rakip olsun, sen gene de tamah etme.


32- Bil ki o gün salîke üns kapısı açıldı demektir;
nihayet beşerden çıktın O’na yakîn oldun demektir.

33- Zengin az dua eder, onu da malı için eder; duasız kazandığın her şey için bir kağıda safranla dualarını yaz ve kağıdı yut; bütün haram malların o an yok olacak, safranla dışarı atılacaktır.


34- Sana beddua edenlerin dualarını iyi dinle, kendi sonlarını sana anlatıp sana bilgi veriyorlardır; onlara hayır duasıyla karşılık ver ki sen de kendi sonunu iyi hazırla!

35- Ne zaman O’ndan bir şey istemek için ağzını açtın,
bil ki o an O da sana vermek için çırpınıyor, ama erteliyor.


36- O’nu dualarınla çıldırt ki erteleme zamanı şaşsın. Şaşırt O’nu: “seni beşer yaratmıştım,
nasıl beşerlikten çıktın, bana denk oldun” deyip ikrama başlayacaktır.

37- Unutma ki, Güneş, Ay ve Yıldızlar birer hadis’tir, yani sonra gelenlerdir;
onları ayetlerin aslı sanma: Aslı Saklı Kitab’ı öyle okuyamazsın.


38- İbrahim, “gurub olup batanları sevmem” demişti.
Onun kadar salih ol, ne bu dünyadan ne de âlemlerdeki yıldızlardan medet umma!

39- Zuhur ve açıklığın peşinde iken gâyesi ol ki zuhur ve açıklık nihayet olabilsin!

4-5 Aralık-2009

1.12.2009

Hiç'in Tragedyası: Süzülürcesine Giz'e Giriş (Final)


Su güzeldi, beni çağırıyordu...




Önce kuyuya çekildim...


Güneşe çağrıldım ben...









Göle girdim ve kendimi bıraktım...
Wirgina Wolf'un ruhuyla karşılaştım....
Yeşile karıştım...

















Osiris'in sırlarına eriş... Gölde kaybolma....




Ateşle oyun olmaz...




Ölü evi'nde rüzgâr...





Artık hiçbirşey hatırlamıyorum...





Göl üzerinden kaydım ve yok oldum....

Safa ve Merve Tepelerine "Su, Su" diye Çıkış...

Ehram'a bürünmüş, beyazlar içinde bir hacı adayı... Alaadin Camii'den Karatay Medresesi'ne giden yolda Kubad Abad köşkü önünde (henüz olacaklardan ve olmuş olanlardan habersiz). Kimdir bu Kubad?





Tuhaf, ama Alaadin Camii girişinde gene "üçlü figür"e rastlıyorum. ama ellerde "nar, haşhaş ve balık" yerine cep telefonu... araştırmalarımı derinleştirmeliyim...






Yakîn'a çağrılış...














Abad Kuyusu'na İniş...







Karatay Medresesi, Konya. Salihler Evi'ne giden yolda ilk ip uçlarına ulaşma...



Önce Alaadin Camii ve Selçuklu sultanlarının (Key'ler) türbesini ziyaret. Türbenin yanındaki o ürkütücü boşlukla tanışma... Boş türbe, boş kuyu... Giz. Gizza'dan bile beter boşluk...

Şems Kuyusu'na İniş...


Thesis, ne kadar da balığa benziyor, İstanbul'da bilinçsizce aldığım o İngres kopyasında... kaygan kumlar, yeraltı mercan mağaraları... Uluç bize biz ona masallar anlatıyoruz. masalcı-ressam-filozof... kim çocuk kim Usta?...

Resim gene Kaleiçi kapı üstlerinden üçlü figür...




Gene balık, ve nar ateşiyle dengelenmiş...



Kuyuda suskunluk... iç burkan bir sadelik ve sessizlik... diğeri ise tavaf yeri adeta... burda fakirlik ve su.


Konya Üçler Mezarlığı'ndayım

Yağmur çişeliyor yaz ortası mezarlıkta, ha bre resim çekip yazıyorum, birden bir gökkuşağı aydınlatıyor tepemde Mevlana yeşili kubbeyi... oraya gitmeyi erteliyorum. önce ölüler gelir her zaman...





Dini bir "kriz" yaşadığım söylenemez Konya'da. Görüldüğü gibi mezarlığın girişinde bilgi-işlemden "üçler"i arayacak kadar safım. Esas sarsıntı Şems kuyusunda yaşanacak. Ve Karatay Medresesi'nde Kubad Abad'la tanışacağım. Sarsıntının etkisi Antalya'ya Konya üzerinden süzülürcesine inerken yaşadacak. Zorlu sınav: Salihler Evi'nde...









Derin bir etki yaratıyor birbiri üzerine devrilmiş mevlevi mezarları ve şaşırtıcı servi yüzler...




Balıklı Ev







Antalya-Kaleiçi'nde olduğu gibi başka yerlerde de kapısının üzerinde "balık" motivi olan evler Hristiyanların oturduğu ev manasına gelirmiş. İlk Hristiyanlar, yeraltında yaşadıklarından bu yolla şifreli olarak birbirlerini tanırlarmış. Ancak bu oynaşan, şavkıyan üçlü balık motifleri, çocuk Eros'tan Jüpiter'e, Neptün'e kadar bambaşka kaynaklardan evrilerek "ichtus"figürünü oluşturmuş olsalar gerek...














Yeşil Benekli Minare

Uluç'a 3 ağustos'ta "Yeşilbenekliminare"nin hikayesini duyup duymadığını soruyorum: Hamburg'un St.Georg semtinde, zamanında Erbakan'ın borudan yaptırıp bir apartmanın çatısına diktirdiği minarelerin zamanla çürümesiyle, yarı Türk Alman sanatçı Boran Bruchhardt'ın Belediye Meclisi'nin de onayı ile minareleri yeşil beneklerle boyamaya girişmesini... Uluç, garip hikayeyi merakla dinliyor ve kahkahasını atmadan önce biraz bekleyip yüzüme tuhaf tuhaf bakıp bana "senin haber kaynağın ne allahaşkına?" diye soruyor. "3 Ağustos 2009, Hürriyet Gazetesi manşeti" diye cevap verip gidip gazeteden bir tane alıyorum.

Ey Gölge!


Kümbet Olduk...


Mezar Olduk...


Vahdet:tek beş üç...


Ruh