Balıklı Ev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Balıklı Ev etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24.02.2020

LACAN in MARE NOSTRUM


Lacan et Krakowie

Kırım (Crimée) ve Ben

Notes on “Dursun’un hamsili signifiant pilavı” case study, called “MARE NOSTRUM”

 

halil türker‏ @haliltrkr

H.L. Bu işin amatörü olarak Lacan ile ilk karşılaşmayı bunlarla yapmanız tavsiye olunur… Zizek kesinlikle doğru bir tercih değil. Sağolsun, real-reality meselesi yüzünden epey bir şeyi yanlış anlamama sebebiyet vermiştir kendisi
 

Me: Amerikan talebeleri ve hocalarının French Theory diye her dediğine laf yetiştirmeyle bu işler olmayacak; asla bir Caputo'yla bir Bennington'la, Ayna'nın Sırrı'yla karşılaşamayacağımı anladım ve artık ciddi olacağım dediğimde aklıma şu Lazcan fıkrası geliyor: “Krakowie'ye gittiğim zaman Krakowie'ye…” diye başlayan
 

H.L. Evet hocam. Artık birilerinin Lemberg'e gittiğini söylemesi lazım :)
 

Tiyo için teşekkür ederim, Lemberg de güzel mekânı cennet.

Lazca Lacan fıkrası (Lazcan) kitaben şöyle biter: "Giresun Gettosunda Dursun, Hamsi'ye der ki 'Ha ben Kirim'a kadar cidip geleyrum'/ He, der/ "Ha sana dedum, ben Kirim'a cidip geleyrum" (2 tekrar daha): Susan Hamsi patlar: Ne yani şimdi[1]
 

Hikâye böyle bitmez tabii. Analiz girer araya: "Hamsi" sadece "He" diyebilen sufi, kunik formda bir Arap harfidir ('He Panta'daki Rumca He de olabilir): o bir "signifiant flôttant"dır (yüzergezer gösteren) o yüzden balık seçtim. Laz/ Yiddish metonimisi zaten açık. Ancak, signifiant zorlanırsa: Pat!
 

Bakın çok açık yazıyorum: Hamsi bir balıktır (derya kadar vardır ve hepsi birbirine benzer), hamsi konuşamaz He der: Herşeye Evet! En sadık dostumuzdur, sırdaş. Sonra Lacan bir takım tarihsel  bilgiler verir: Polonyalı dostlarımız için başlatığımız Dünya Savaşlarından söz eder: Sadık Kato!
 

Hikâye kötü bir sona doğru sürüklenmektedir (Karadenizde fırtına patlayacak kesin!) Başta iki masum arkadaştılar, ama iletişim biçiminden ağır bir denizci düğümünün (Noeud lacanien) ortaya çöreklendiğini ve signifiant'ı boğmaya başladığını sezebiliriz (Dursun's object of desir): KırımWar!
 
Polonya da Kırım da Dünya Savaşları çıkarma yeteneğinde iki güzel Helena, yer Truva, ben Apollo (bu yüzer signifiant pilavı daha çok "Su Kaldırır Su"). Lehler Kato olmayı seçen Slavlar. Lazlar Müslüman olmayı seçen Rumlar. Yasak gösterilen, aşkınsal giz, kutsal sadakati zorunlu kılıyor: "He!"
 

Tarih zaten gemici düğümünü iyi atmış çözemezsin, gemici Dursun da kufik He'yi limana bağlamış (düğüm) forsaj (forçage) yükleme yapıyor ki Karadeniz taşsın, Savaşlar başlasın, iç işlerine karışılsın, bütün imlerin seyrüseferi başlasın, düğümdeki fay hattı kırılsın ve herkes rahatlasın!
 

Herşeye he deme dışında bir seçeneği olmayan bir nesne (ülke, halk, sevgili, sınıf, din -Yezidî, emancipé olmamış bir kimlik, tanımca ve saygı uyandırmayan X) bul, yükle (investie ton desir en t'y investissant, tu auras été pris par/à même piège), oraya kendi arzunu yerleştirirken sen de yerleş: aynı Tuzak
 
Analistler bu "Su kaldırır Su" sahnesini görmek isterler; bunun için basit bir doktor tavsiyesinde bulunurlar diğer hekimler gibi (Çay İçerken Gözün Acıyorsa Kesin Sorun Gözte): onlara ne pişmanlık veriyorsa onu yapmaktan geri durmaları: Sıkı bir Perhiz, haftaya gel: Ve Fırtına! Ve Savaş! Şenlik
 

Dokunaklı pişmanlık sahneleri: Perhizi bozan bu muazzam hazinenin her zerresi (şahsi olmayan) gösterenle dolu olduğu için Not alma dışında ve hastaya (canım sen de, o zaman sen de Çayı Kaşıksız İç! ve fiziki hastalık) dışında hiçbir şifahi teşhiş ve fizikî tedavi uygulanmamalıdır: müsekkin, uyku ilacı dahil! Bu çok mühim! Hamsi Seyri Deryada kalmalı (dışarda veya içerde ölür)
 

Kanunlarla çizili bir Ortaçağ Lonca sisteminden (Psikanaliz Derneği[2]) söz ettiğimize göre Etik ve Hukuki limitlere mecburen riâyet edilecek! Ancak Savaşlar şahsi değil de Milletler arasında Kanunla(!) yapıldığında Zeus gerçek yüzünü, yani Goya'nın görüp delirdiği o Cappricio'ları gösterebilir
 

Analist Zeus veya Siklop olmadığına, bir sosyal bilimci olduğuna göre, ona peki o zaman sen neden Kırım Harbi'ni engellemedin, neden Nazilerin Polonyayı ilhâk (Einschluss) etmesinin önüne geçmedin, neden önce Yezidîleri kaçırmadın, neden '68i, neden Gezi'yi vb. denemez. O ölü politikacılara sorulur
 

Biz ana kucağı gibi şevkat gösterir yargılamayız, ki onun ölü anasına anlatır gibi anlattığını baba kulağıyla dinleyip anlamlandırabilelim, yani androjin, nötr kalmak zorundayız Athena Sceptomena gibi arkamızda playboy Apollo, kutsal kanunlar bizden yana: Trajedi sadece seyredilir: Ayin[3]
 

Décidemment, on n’est que trop bon avec eux[4]

 

 

 



[1] Ontolojik şema gereği konuşmaması (insan diliyle konuşmaması) gereken Hamsi’nin gösteren dilinde kendi diliyle konuştuğunu varsaydığımız zaman (ki Lacan, fıkrasının orjinal versiyonunda iki getto sakinini aralarında konuşturur. Yiddishce veya okunaksız dost dili Lehçe, ama anlaşmanın ya çok zor ya da konuşmayı gerektirmeyecek kadar yoğun olduğu bir dilde) ortaya bizim versiyonumuzda –gülme etkisinin, yani sinirsel boşalmanın olabildiğince ertelenmesi, ötelenmesi gereken sonunda- şöyle bir fıkra sonu ortaya çıkar: « Neden bana durmadan Kirim’a kadar gidiyorum diyorsun? Ne yani? Artık bana Kırım’a gidiyorum dediğinde Çayeline Karın’a gittiğini anlamam için mi?” Yani aralarındaki kopuk diyaloğun düğümlediği düğümün uzun bir hikâyesi, ipin ucunu yavaşça ele geçirerek çözülecek içi ödem yapmış (çok su kaldırmış) bir apse var demektir.
[2] Burada bir tür Mısır seyahatlerinden yürütülmüş eski eserlerle süslü eski mason localarını andıran, duvarları Bayeux halılarının orijinal taklitleriyle kaplı ağırbaşlı ve kasvetli günah çıkarma odası (antikacı dükkânı) tasvir edebilirsiniz imgeleminizde (bkz. Freud’un şahsi kabinesi fotoğrafları, edebiyattan yardım için Flaubert’den Salambô, Balsac’tan Peau de Chagrin (veya Meçhul Şaheser), Pamuk’tan Masumiyet Müzesi, vb. Dekor ve ayin her kültüre göre mutlaka uyumlu olmak zorundadır, ve geliştirilebilir; enstalasyon sanatçıları bu iş için var)
[3] Trajedi Yunanlılarda seyirlik bir oyun haline gelmiştir, ama tragos kökeni onun ayinle bağını koparıp sanat haline geldiğini gösterir: analiz ne sanat ne de ayin olduğuna göre, ama birinin erteleyici sağaltıcı gücünden diğerinin de yoğunluk ve katarsis etkisinden faydalanarak, bu en güçlü farmakon’lar ve simulakrlar dışında hiçbir kimyaya ihtiyaç duymadan ümit edilmeyen nice başarılar kazanmıştır: Logos’un muthos’la iyileştirici ikinci evliliği… İkinci Ahid, Üçüncü Ahid: Mare Nostrum!
[4] Lacan tarafından alıntılanan Patafizisyen Raymond Queneau (eau: Su), “On est toujours trop bon avec les femmes”(Roman),

14.02.2020

Angkor Architecture -Irrigation de Lois




Angkor Architecture -Irrigation de Lois

Un discours sur la classification des Beaux-Arts dans l'Esthétique de Hegel, chez qui l'architécture constituerait "le plus bas étage" des créations spirituelles humaines, qui malgré sa structure massive et pierreuse, soumise aux lois naturelles, on peut y décéler déjà, comme on voit dans les grands ressemblements urbains, et dans leurs réuissites de créer des grands réseaux d'irrigation, les plus hauts actes de légalité par une condensation de plus grande mémoire intériorisée par les réelles constructions extérieures, etc.

Dans la "copulation des lettres" dont le "copula" comme être actif légiférant joue comme première acte de justice et d'injustice, dans le jointement (Dikè, Fuge) entre un Dat (d) et un Sad (s); dans et sans (with-out) qui présuppose un bâti[1], une demeure, où le visé idéel est entre un Kaf (k) et un Nun (n): Kâf-u Nûn (Univers entière depuis le commencement jusqu'à la fin au sens de lois qui y régissent) dans la Mystique Soufite.

Jeu de mot anglais omis (oubli révélateur) dans le poème: “Il était un moine/ sobre comme un âne/ between an ox and an ass” (Le berceau de l'anachorétisme –vie de monastère- se situe dans le désert de Thébaïde en Haute-Égypte).

Philosophie à l'école bouissonnière

Databas/Ran le 13-02-2020

 



[1] Bâti (de bâtir) : masculin
-Assemblage de plusieurs pièces de menuiserie ou de charpente.
-Ouvrage dormant qui reçoit les vantaux d'une porte ou d'une fenêtre.
-Série de longs points pour maintenir deux tissus bord à bord (bâti simple) ou un tissu à plat sur un autre (bâti oblique), ou des coutures de doublure à des coutures principales (bâti de maintien), ou un pli (bâti glissé).
-Gros fil de coton qui sert à faire ce travail.
-Dans une machine, charpente rigide, venue de fonderie ou obtenue par construction mécano-soudée, servant de support aux autres éléments.

1.12.2009

Şems Kuyusu'na İniş...


Thesis, ne kadar da balığa benziyor, İstanbul'da bilinçsizce aldığım o İngres kopyasında... kaygan kumlar, yeraltı mercan mağaraları... Uluç bize biz ona masallar anlatıyoruz. masalcı-ressam-filozof... kim çocuk kim Usta?...

Resim gene Kaleiçi kapı üstlerinden üçlü figür...




Gene balık, ve nar ateşiyle dengelenmiş...



Kuyuda suskunluk... iç burkan bir sadelik ve sessizlik... diğeri ise tavaf yeri adeta... burda fakirlik ve su.


Balıklı Ev







Antalya-Kaleiçi'nde olduğu gibi başka yerlerde de kapısının üzerinde "balık" motivi olan evler Hristiyanların oturduğu ev manasına gelirmiş. İlk Hristiyanlar, yeraltında yaşadıklarından bu yolla şifreli olarak birbirlerini tanırlarmış. Ancak bu oynaşan, şavkıyan üçlü balık motifleri, çocuk Eros'tan Jüpiter'e, Neptün'e kadar bambaşka kaynaklardan evrilerek "ichtus"figürünü oluşturmuş olsalar gerek...