31.12.2009

EL-CEZERÎ

El Cezeri

http://www.dailymotion.com/video/x4w76c_wwwebulizcom-1_tech
http://www.dailymotion.com/swf/x4w7bh">AlJazari - Scribe Clock

Dün, adınını bile hatırlayamadan, dersimde O’nu işledim. Tabii bugün bütün günüm onu araştırmakla geçti. Kendisiyle 70′li yılların sonunda tanışmıştık. Fizik mühendisliğini terk etmemde etkisi olmuş mudur bilemem ama şimdi bloglarda rastladığım, Cizreli olup da mesela Bilgisayar Mühendisliği bölümünde okuyan genç arkadaşlarımızın tatlı heyacanı sarmıştı beni de o yıllarda... Evet şimdi belki bilim adamı oldum; ama mühendis değil, ‘hiyel’ci...

O'nu hep içimde yaşattım; ne Cizre’yle ne de herhangi bir hamasi, dinî millet duygusuyla alakam olmadan... Ortak heyecanımız aynı heyecan ama benim Ebuliz (El Cezerî) yorumum daha farklı. Daha Gülhane’deki Türk-İslam Bilim Müzesini gezmediğim için ihmalkârlığımdan utanıyorum (çocukluğu Gülhane yakınlarında geçmiş biri olarak!)... (Not: şimdi gezdim: bir fiyasko oldu! Müzecilik anlayışı çok kötü...)
Bir heyecanı ilmî bir meraka çevirmekti amaç. Gizlice oldu belki de veya daha olmadı. Ama bugün Cezerî hayranlarını okudukça (o fil’in herkes başka bir tarafına dokunuyor; bütünü kim görecek kim anlayacak bakalım?) göğsüm kabardı doğrusu. Beni (30 yıldır gizliden yöneten) bu fili buldum gene.
Ama o asla mekanik ilminin babası değildir (bence); bilakis göçebe ilminin son temsilcisidir (science nomade/ nomadic science). Sitenizde sanatcı Tinguely’in adını da gördüm. Bu pist veya perspektiften bakan tek kişinin tek satırına rastladım; şöyle yazıyordu:

                “o zamanki insanlar bayağı eğleniyorlardı herhalde bunların karşısında…”

Anthro’nun (www.pilli) da vurguladığı gibi: bizim ilim ve insan anlayışımız o zamanın insanlarını anlamaya yetmiyor. Aynı Çinlilerin binlerce buluşu ‘bulduktan sonra’, "emperyal ilme" (Gilles Deleuze&Félix Guattari, Milles Plateaux) katkısı olmayanları bir kenara atıp unutulmaya terketmeleri gibi; ya da İnka-Aztek’lerin tekerleği icat edip çocuk oyunlarında kullanmakla yetindikleri gibi...
Bu oyuncu saatlerden (Paskalya yumurtası sürprizi gibi) St.Petersburg’daki Hermitage’da veya British Museum’da bir dolu var. Ama orijinali El-Cezerî’de... Belki de ondan da orjinali Hindistan’da (belki Buhara belki Semerkant belki Bağdat ve Şam’da…) .
Şu “abdest alma makinası” ne kadar komikse (ya da şafice’yse?), budistlerin "dua okuma makinası", ya da Japon Şinto’ların ipek kumaşlara çizilen (kaligrafi/ hat) ve iplere asılıp rüzgar tarafından okunmaya bırakılan duaları (/dizeleri) da o kadar dahiyanece… (bkz. "İki Kaynaklılık")
İlim heyecanın ötesinde bazı metodik okumaları da gerektiriyor. Diderot’nun Ansiklopedi’sinde bile hala Cezeri Paradigması’ndan bir şeyler var gibi...

Leonardo Da Vinci’nin O'nu okuduğunu hangi kaynaktan bulmuşlar acaba? Ya da amiyane bi soru: Londra metrosundan sonra dünyadaki ikinci ‘metro’ olan İstanbul’daki "Tünel" (Karaköy-Pera arası) neden 100 yıl boyunca tek santim ilerlemeden kaldı?

Hürmetler...

Not: Keşiflerle geçen 2009 yılının şu son günü, 31 Aralık'ta yazdığım satırlardan sonra tam 16 ay bu bloğa bir şey yazmadığımı fark ediyorum. Bugün, 9 Ekim 2012 günü, nihayet "beni 30 (+3) yıl gizliden yöneten" El-Cezerî'ye layık bir filmi bitirdiğimde yukardaki satırları beynime çakılmışcasına yeniden okuyorum; ve bu kısa tonlamaların bu metni Maurice Blanchot'nun "Ölüm Anım" (L'instant de ma Mort) başlıklı veraset-varidat-itiraf metniyle akraba (aynı soydan) yaptığına inanıyorum. Blanchot'nun sözünü ettiği "savaş sırasında kaybolmuş" ancak "kolayca yeniden yazılabilir de olmayan" (facilement restituable) "elyazmaları"(n/m)dan itibaren gerçekleştirilmiştir bu film:
(Peki bu "savaş" hangi savaştı? "30 yıl savaşları mı? Bir zamanlar -II.Dünya Savaşı- Fransa ile Almanya arasında "el değiştiren" Blanchot'nun "elyazmaları" gibi, El-Cezerî de Mardin'de mutlu bir tesadüf gibi açılan Artuklu Üniversitesi'nde, Türk Tarih Kurumu'nun sadece 2002'de, sanki zorakî olarak (Diyarbakır -Kara Amid- tarihi hakkında 'edimsel tahrifatlarla') yayımladığı eserinden sonra yine gizlice 'el değiştiriyor' olabilir... İlim özü gereği 'el değiştirebilir', ithal ve ihraç edilebilir -Husserl- , peki ya 'hayat bilgisi', hayal bilgisi, 'hiyel'? Peki ya Sanat? O direnebilir.
Nihayetinde 'ortak kültür mirası' denilen yerde, bir 'schematon ergou' -form of work- , 'organon'a -alet'e- indirgenemeyen bir 'ergon' -yapıt-, 'poieticon phantasmata', 'production des phantasmes', yani El-Cezerî'nin kitabının başlığındaki gibi bir 'sınaa ti'l hiyel', bir 'hayal zanaatı' olarak tortusunu bırakır.)

 "El-Cezerî" (9 Ekim 2012)


"Filli Su Saati' çiziminden...

1 yorum:

  1. suyn gücünü ve değerini iyi anlamış anlatmış hem de kullanmış..

    YanıtlaSil