Sinemada ve Genel olarak Sanat Yapıtında
“Anlam” Sorunu
Tarkovski’yi Bağlamında Okumak
“Bir anlam ararsanız eğer ,
olup biten her şeyi kaçırırsınız.
Bir film sırasında düşünmek
o filmi deneyimlemenizi kesintiye
uğratır."
Tarkovski, Şiirsel Sinema, der. J.
Gianvito, çev. E. Kılıç , s.89, Agora
Tarkovski'nin düşük profilli laflarında hikmet
aramamak lazım. Bağlam: Bugüne kadar sağ/sol gibi doktrinal (molar) anlam
şemalarına uygunluğu açısından filmler değerlendirildi; şimdi imge & söz
(diyalektiği değil, zira "dissident") aşkınlığına "şans
verin" (bildiklerinizi askıya alın)…
Her türlü "deneyimlemek" (Erfahrung/ Gefahr; ex-périence/ périle)
için kesintiye uğratma, akış, oluş içindeki kaotik dünyayı askıya alma sanatın ilk "arrêt sur image" (bir imgeyi
durdurma) jestidir: Şarkı gibi temporel sanatlar bunu söylemsel olanı burarak (distorsion de la voix) yapar, ve son
başa döner
Zira -hele bugünün tekno şartlarında-
düşünmek için tabii ki filmi kesintiye uğratırım ve bunu "pause" düğmesine basmadan yapmam
bir ödevdir; film benden bu "kopuşu" talep etmiyorsa, Aristocu
katarsis'e teslimimi talep ediyorsa salondan kaçarım! (en
son "Ucuz Roman"dan
çıkmıştım)
Anlam bir kapanış'tır (clotûre); anlamın dışardan geldiğini zannederiz; olay ya içeride
pusudadır ya da asla varmayacaktır, varsa bile sizi teğet geçecek (aptal/ saf/ bête yerine koyacaktır): Bétisse (aptallık), Tarkovski gibi
öğrenilerek elde edilen bir sanattır (docta
ignorantia)!
Anlam yüksek/ düşük (fazla/ çok az; yoğun/ çok seyrek)
"Karıncanın su içtiği" yerdedir (Yaşar Kemal). Şehirlinin
anlayamayacağı frekans bandında titreşir: Erişmek için aptal, hayvan, vahşi, münzevi,
kör, sağır, ermiş, keşiş, orospu, katil, düzenbaz olmanız VEYA Sanat Nedir
biliyor olmalısınız!
Dehâ, bunların
hepsidir. Ancak O,henüz "kendi kendini bilen Tarihsel Tin" değil,
Tin'in Doğa'dan bahşedilmiş (akıl hastası, miraculé,
vb.) hediyesidir (ya İsa gibi katledilir, ya da Muhammed gibi "zengin
karıyla evlendirilip" Tapınak Şövalyesi payesiyle susturulur: O kötü bir
şair!
Ör. Nietzsche hem
ruhların doktoru hem de semptomların taşıyıcısıdır (kısmen Şölen & Fedon
Sokrat'ı); "Orta Doğu'da o zamanlar İsa gibi çok deli vardı, ama yeterince
deli olamadı hiçbiri" (bkz. Şafak)
der. Lou-Andreas Salomée iki kırbaç attığı için delirmedi, etrafındakileri
Deliliğe inandıramadığından…
Sokrat'ın ermiş
gücünü hafife almayan P. Valery "Sokrat'ın Doktoru" diye kısa bir
piyes kaleme almıştır (bin defa oynadım, ama kendi doktorum -deontolojik tanımı
gereği- anlamadı). Romantik estetler “ölümü”nden şimdi tüm insanlığın onurunun
eve kapatılarak, yoldan çevrilerek çiğnenmesine gelindi!
Hiç düşündünüz mü; bir heykelde aslolan kaide, bir
resimde aslolan çerçeve olmamakla birlikte her heykelin bir kaidesi, her resmin
de passe-partout'su, her metnin de
yazılması için bir bahanesi (pré-texte),
kendisini öncelemeyen ama ilk satırlarına atıfta bulunan ön-metni vardır:
Bayağı ve fenomenolojik olmayan nahif algılanışı
(1-betimleyici düzeyde dışsal ampirik gönderme; 2-tefekkürde aklî-ideolojik
öncüllerin eseri egemence kolonize etmesi, klonlaması) dışında, anlam bir
öz-gönderme işlemidir: Eserin bitmesi için bir ön-koşul, esere sebep olan
bahane!
Öz-gönderme'nin (self/
auto reference) öz ile bir alakası yoktur -artık kalmamıştır, ve
kalmadığı=koptuğu, metin-eser kendine döndüğü için/amacıyla eser vardır; ve
artık oluşmuş ve kendi bahanesinden itibaren tamamlanmıştır=özden kopmuş,
kendini koyutlayan öz-kendilik olabilmiştir
Bunun Bengi-Dönüş
ile alakası düşünülemeyecek kadar uzak=yakındır. Aristocu ilk muharrik (Tanrı)
-burada ilk satırlar (ön-metin)- sürekli yeniden öz-yaratım (Tanrının mütemadi
yıkıp yaratmasıyla desteklenen Kartezyen Res
extentia) yoluya "hiç yerine birşey" (anlam) olur: Biz buyuz
Sinema/ Kinema, kinesis (Hareket) olduğuna göre, ilk
Muharrik de (göz yanılsaması demek olan Malta Haçı aparatı, veya elektronikte
şuâ taraması) ilk veya başta, önde, ardımızda kalmaz sadece; sürekli yeniden
üretilir: (Haç döner, göz yanılır, hareket var yanılsaması uyanır: I'm ALIVE)
Malça Haçı'na çentik atın/ falsolu
hareket verin (Metre’nin aslının Paris'te bir müzede saklı olması gibi), aslı
rahmetli dedemin (Ahmet Mithat Paşa) Beykoz'daki konağında bulunan, Ölü Denizli
bir marangoza[1]
yaptırılmış 12 çekmeceli dolabı (kategorileri)
ve uzay-zamanı (oda) elde edin
Aziz
okuyucu, tabii herhalde bu bilgileri tahrif ederek Orhan Pamuk'un son
romanından (son okuduğum romanı Kara
Kitap) devşirdiğimin farkındasındır; Kant ile çağdaş olan o ileri görüşlü
dede benimkisi değil (ama ne fark eder?), dolabın aslı da yalıda değil, Masumiyet'te de yok. Nerede?
"Postmodern
bir Kız Sev/sem/dim" ve ben de Postmodern bir roman yazsam, düğün
hediyesi, yüz görümlük için mutlaka o dolabı çeyiz/kanlı ve romantik zifâf
gecesi hediyesi olarak alır kızın başucuna koyardım: O zaman o yatakta
(uzay-zamanda) yepyeni bir Soy/ Geschlecht başlardı (Ö. Uluç)
Ancak
ne var ki, o kızı benden önce 1992-93 arası tefrika tefrika Süreyyya Evren
sevmiş, hem de Önsöze bakılırsa Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ına "nazire bile yazılamaz" denmesi üzerine;
(erkeğe) kıskançlığından dolayı (çerçeveden taşan bir kız) sevmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder