3.08.2013

VAKT-İ DİYALEKTİK (Ahmet Haşim'e)


Vakt-i Diyalektik*



Annemle Ramazan geceleri çıkardık bazı;

Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık…

Şimdi Yoğurtcu Parkı’nda asılmış bir ağacın kollarına

O zulmün son suretleri, uzanır ebediyetlere kollar…



Her zaman geçtiğimiz, bildiğimiz yerdeki yollar,

Birden silindi şimdi, korkulu bir hisle adımlar…

Islıklar, lambalar, çadırlar, davullar…

Tenha gecenin hayaletlerini dinler iken biz.



Yüksekte sema, yerde arz, her şey nazar-ı dikkate şâyan

Yoktu o eski sükûtta ne isyan ne sitayiş, ama ikrâr…

Bir şair vehm olunmuş gibi şimdi geçer gökte bulutlar

Kahrolunarak erimiş tükenmiş gibiyken o eski umutlar…



Hani o meçhul dallarda kımıldayan rüzgâr

Hep sisli temâsiyle sıçrayan kurbağalar

O kamersiz gecede ararken meçhul suretlerimizi

Bilsen o çocuk, o apolitik mahlûkat-ı ziyân

Şimdi bu zulmetleri görse neler hisseder, korku duyardı.



Güya derler ki, vardır bir harf bir harften içeri

Ruhunda eder figan, sesin siyahında fısıldar

Sakin geceler olurken şefkatle encümen

O titrer karanlıkların dibinde tüylü kuyruklar…



Henüz hüsrana ermemişken o matemli bakışlar,

Hani o dalgın geceler sanki ruhu boğardı

Hani her şey bizi korkulu bir rüyayla sarardı,

O zulmet ki müebbet, o zulmet ki mütemâdi gibiydi o vakit.



Şimdi eşkâlini ele verir gibi hepsi ayrı birer şekil, sûret

Ne dallar kuru eller gibi açmış gökyüzüne…

Ne zenneler ne dullar, hepsi açmış elleri duâkar

Nice çılgın dolaşan Kurbağalıdere kenarında Leyla şair

Zulmün seyrinde olma, koş sen de mazlumlara katıl!



En sonda kurtuluşu görmüş gibi titrer o göğüsler,

Tâ ki ufka asılmış sarı bir Levha iner gibi gökten...



Bu kafile nasıl bir kafile ki -bu Gezi Ruhu benden sorma

Coşmuş Dicle’nin suları gibi, çizer nurlu ufuklar

Zulmette kalma, ondan yalnız ruha gelir ziyan

Yalnız değilsin, karanlıklara rağmen bak yine İsyan



Yalnız da olsan... Bu kamersiz gecenin zîfrinde bile,

Bir ışık bir ziya keşfedeceksin bu suyun zemininde

Oradan bir kafile geçecek ki –ruhu yepyeni hayalleri

Anda zulmet dağılacak o gecenin ufkunda sabahlar açacak.



Dinlerdik onun şiirini ben lâl, o gümüşî

Lâkin ne hâlden anlardı ne efkârdan Teori,

Lâkin eskiden ne kadar da dar idi o militan narâlar!

Guyâ o zamanın ruhunu, yansıtırmış ey Zeitgeist’ı…



Eyledik işte semaları glu-glu dansıyla telâfi;

Yıldızları göklerden alıp indirirlerdi onlar şarkılarıyla

Bir bir o donuk gözlerini kaşını gerdanını

Oynatırlardı zulmette koşarken yine Ana Akım rüzgar,

Ruhumda işte o vakit yerleşti benim o eski korku: ölüm

Onların neşeli sularının tersine dönerken Vakt-i Diyalektik...







(*) Ahmet Haşim Gezi’yi yaşasa nasıl yazardı? Şi'ri Kamer’inin (“Sensiz”) bugünün Türkçesine ve durumuna uyarlanmış şekli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder