21.07.2013

SİS'TANBUL

SİS’TANBUL!*




Sarmış yine âfâkını şehrimizin bir akıl tutulması

Ol zulûm ki çıkar Beyzâ ile peyder pey

Tazyikinin altında yapışmış ıslak giysileri,

Artık tozlu bir kesâfetten ibârettir bütün bir ahâli;

Bu tozlu ve heybetli yoğun sis bulutu ki bakarlar,

Ama dikkatle nüfûz eyleyemezler ol kalbine, korkarlar!



Lâkin sana lâyık bu derin mâdun görüntüsü,

Lâyıktır sana bu tesettür, ey mezâlim şahı!

Ey mezâlim Şahı… Evet, bu sisli sahne karadır,

Evet bu sahne ki senin şâ'şaan ile hâle geldi ateş!

Ey seçkin düğünleri şa'şaasının mehdi mezârı

Şarkın güya hâkimi, yeni câzibedârı;

Ey kanlı muhabbetlerin yeni nefret söylemlerin,

Pervasızca sîne-i millete karşı sefâhatın;

Ey Yeni Marmara'nın mavi deryası içinde

Ölmüş gibi dalgın uyuyan zinde güçler;

Ey köhne Bizans’tan, ey koca nefret muharrirleri,

Ey bin kocadan arta kalan bâkire şehir İstanbul;

Yüzünde hâlâ tazeliğin sırrını arama boşuna,

Titresin üstüne hâlâ nazar değdi diyen temâşâ.

Kazlıçeşme’den, uzaktan toplama gözlere sürgün

Halkına cebr’de ne de mûnis masum görünürsün!

Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;

Üstünde coşan akıl hocalarının hepsine bî-his.

Te'sîs olunurken istibdat, bir dest-i izdivaç

Haremine katmış gibi zehirli lâneti!

Hep inkâr ile riyâ, dalgalanır zerrelerinde,

Bir zerre-i vicdan bulamazsın içerinde.

Hep riyâ, hep hased, hep mağduriyet edebiyatı;

Yalnız bu, yalnız bu mu gerisi mi teferruat

Milyonlara aldırmadan ecdâd arasından

Yalnız Yavuz mu vardır çıkacak pir-ü pâk?



Örtün evet, ey nafile… Örtün evet, ey Tarih’i;

Örtün ve müebbed uyuyun ve uyutun, ey yeni fâcire!..



Ey bu debdebeler, tantanalar, şanlar, meydanlar;

Ey katil ikiz kuleli, taşeron zindanlı tersanelerin;

Ey unutma ki esas olan hâyâ’dır, hayat’tır, en ulu ma'bed;

Sen o firavun sütunları dik ki, hepsi dine birer mukavemet,

Yitik mazîleri yenilerin nöronlarına nakletmeye me'mûr;

Ey sökük dişleri sırıtan kafile-i Sûr; hülo Bağdat, hülo Şam!

Ey yıkılan kubbeleri, ey şanlı mazinin münâcâtları;

Ey eski doğruluğun mahvili Ömeriye minâratı;

Ey çökük medreseler, yükselen adliyeler, mahkemecikler;

Ey servilerin koyu gölge siyâhında birer yer

Temîn edebilmiş nice bin tabiatlı mahlûkat;

‘Geçmişlere rahmet!’ dedirten o güzel şehr-i çeşmeler?

Ey türbeler, ey herbiri pirüpak yatan dedelere bir yâd

Yaşasalar seni ikâz edecek sâmit ve sâkin yatan ecdâd;

Ey senin süpermarketlerin değil, tin dolu o eski sokaklar;

Evet her açılan sahifesi bir vak'a sayıklayan o eski kitaplar

Vîrâneler, ey eşkiyanın mesken tuttuğu varoşlar;

Ey kapkara damlarla birer mâtem evi gibi duran.

Nerede o tevekkul eden âsûde şehrin sâkinleri;

Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa martıya mesken olmuş

O güzel ocaklar ki yıllarca sömürülmüş,

Yıllarca zamandan beri, tütmek ne unutmuş;

Ey midelerinizin tıka basa zehri önünde

Her belayı bir kader belleyen dini kaidede;

Her ihsanı sana değil fazl-ı tabîate yoran en mümin

Bir fıtrata sahip iken aç da olsa yaltaklanmayan;

Her ni'meti, her fazlı, her esbâbı

Gökten dilenen tevekkül ki, iki yüzlü!

Ey sath-ı kitap, ey şeref-i nutk ile mümtâz

İnsandaki şu körlüğü tel'in eden âvâz;

Uyan ey tebâ bir fâiden olsun ey bu zehri zamanda

Ey nâtıka, boşa nutuk atma nazar olmuş diye

Ey şimdi senin üzerine düşen hâtıra: nâmus!

Ey kıble-i ikbâle çıkan yol;

Öksüz, dul ağızlardaki her itirâzı ve intizarı;

Her şahsa masûmiyyet karinesi ve hürriyet gelinceye kadar

Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kadîm kaanûn;

Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;

Vicdanlara teslim edilen adalet;

Ey korkuyla kilitlenmiş ağızlar;

Ve sen ey reis-i millet, ki akpak, fakat iğrenç

Ey bâra değil Gezi’yi iki kat tavâf edip gezmeye gelenlere;

Ey taze kadına, ey onu ta'kîbe koşan gence;

Ey onları ziyarete gelen hicran içindeki mâderlerine

Hele ey kimsesiz, âvâre sokak çocuklarına…

Hele sizlere, Hele sizlere… Sen ne hakla saldırırsın?



Örtün evet, ey nafile… Örtün evet, ey Tarih’i, Şehri, Ahâliyi;

Örtün ve müebbed uyuyun ve uyutun, ey yeni devr-i fâcire!..





* Tevfik Fikret’in 18 Şubat 1317/3 Mart 1902 tarihli “Sis” adlı şiirinden (Tanin, 1324/1908, sayı 1) 21 Temmuz 2013 günü yeni Türkçe’ye ve yeni devre tarafımızdan uyarlanmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder