Dengbej etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dengbej etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24.05.2024

Beş Soylama

 

SOYLAMA -1

 

Karamana da uğradın mı ?

Karaman’ın koyunu guzel

Korkuteli'nde hiç otelde yattın mı?

Sincan'da hiç kıraathaneye girdin mi?

Ayancık'ta bulundun mu?

(-Yok genelde doğu kışla tarafında bulundum)

Şarkışla'ya yolun düşer mi?

(-Sen hiç ateşböceği gördün mü ?)

Karapürçek'te araba sürdün mü?

Kuğulupark'ta yem verdin mi?

(-Çok yemledim kuğuluda)

Basmane'de basma giydin mi?

Hekimhan'da Hekimoğlu türküsünü söyledin mi?

(-Harput’ta da hekimhan söylenebilir bence)

Sen hiç hellim peyniri yedin mi?

Mardin Kapı'dan içeri girdin mi?

(-Yok Sivas ellerinde sazım çalındı benim

Sürmeli'de gözüne sürme çektin mi?

(-Antep’te fıstık yedim)

Bergama'da bergamot çayı verdiler mi?

(-Rizede kaçak çay içtim)

Adilcevaz'da ceviz yedin mi?

Sen hiç Bedirhan'da bendir çaldın mı?

Sen hiç Aşkale’den geçtin mi?

Sen hiç Yalvaç'ta yalvarıp yakardın mı?

Sen hiç amatör kümede çamurlu sahada krampon giydin mi?

Sen hiç Dalaman'a zorunlu iniş yapıp hayatının hostunu buldun mu?

Sen hiç Gümülcüne'de kamp hayatı yaşadın mı?

Ürgüp Şarabından içip yatsıya kaldın mı?

İkindilerde harman olup yattın mı?

Evde evcileyin Kusturica oynadın mı?

Gamsız kesavetsiz damda uyudun mu?

(-Borkça’ya geliniz

Gürcistan’ın tam altı

Lazistan eyaleti

Yeknesak şiddetin kanıksanmış sahnelerinden kıtalar atlası…

Krime[1] dostu Veysi)

 

 

Soylama -2

 

 

‘Muhûbbî’ mahlası ile yazan ğenç bir acem şairi demiş ki;

 

Rüzgârından kalmadı kül dergâhın meyhânesinde,

yavaş solu ey dilber dudağı sâkine[2]

 

 

Handa kimseler kalmamış,

ol kara bakır dolmuyor bâde'nde…

Deb-i lebîn’den bir kıble-i hâbbe şerbeti sun,

Bâde-i şarâb kadehinde gelir

İzzet-i ikrâm koy sofra-i İbrahim elinden.

 

Fikren biât eden koca mahbubelerim

Beylikdüzün’de muhârip vaziyette,

Fekât kulun boynu kıldan incedir,

ikrâm ile bûse-i derdi ile biât edenlerden ol civâna

 

*

 

Soylama -3

 

Divan şiiri ile aşıklar buluşuyor…

 

Ey dilberi râna onca sohbeti dûçar ettin pespâyedir ol hâlin

Bir gümüşğümün telkârisine biât oldu ol gönlüm

Nicedir vuslâtına tâlibim deyiver leb’inden senin nedir adın

Leyli leyli dil döküyom geleceksen gel be hâtun el-ırak

 

Gülün dikmeni Eryamanı el yaman,

ben senin fikri gûşenine heyrân

Ne çâre var ki firâkınla eğlenem bir dem

Ne tâlibim meded eyler visâle-i fırsat olur

 

Sazlıkta bi lâle bi kar sümbülüne demiş ki,

Nedir çektiğim senden, benden ne istersen?

Salihli’den çıktım yola verelim bir mola

İlm hâsebi kesbiyle pâye-i rifât edek

 

Arzû-ı munhâl kadro imiş ancak

Aşk imiş her ne var ise âlemde

İlm bir kâtre-ül kâl imiş ancak

Fıtrâtım Salihli’de bir molaysa,

Çıkma pejmürde sen de o Molla'nın yanına

 

Bend-i peyvend-i dilim ebrû-yı gaddârındandır

Rişte-i cem’iyyetim zülf-i siyeh der-kenârındadır

Hastayım ümmîd-i sıhhât çeşm-i bîmârındadır

Ilm ilm kötek imiş, arzuhâlin bağında imiş bu iş,

ben nerede yanam sana demiş Bülbül fiğânda

 

Bir devâsız derde oldum mübtelâ sevdim seni

Müptela oldum mübalağana,

eğer dost isek köstek olmaz isen zanaâtıma, haytâ

Ey hilâl-ül ebrû dilin meyli pek sanadır doğrusu

Sûy-i mihrâbına nigâhım

Kaç kebikeç-i edâdır ân’ın doğrusu

 

Rânâ-i ül kaşından inhirâf etsem riyâdır pek bu doğrusu

Yâ savâb olmuş veya olmamuş hat’tında sevdim seni

Vakti geldi, ben yârime küsmüş iken, dağlar devrildi âlemlerde

Dile verdiğimiz yâre korur nigâh-i gazâbından seni o yâre

Musikî-i âlemde bizi zikrederler eş dost fiğân ğâm,

Yok i mudur bunun bir zerre eşi fidân

 

Tasvîrine mecâl olmadı îmâ ile mi geçtik ömrün yarâsı

Dilde gâm var şimdilik lûtfeyle gelme ey surûr

Mücellâ olmuş bu aşkın ilk bûsesi hançereyi yakar afâdında

Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne

Hadi eyvallah gelen gelir gelmeyene bûse-i elvedâ

 

Gûfte-i huzura erdi ol payitahta bir paşa rayihâsıyla

Sırrâ kâdem bastı, atının terkisinde beni zevk-ü terk eyledi

Oysa ol bir Câfer, civân-ı işret-i cengâver idi,

ol bahçenin Solmaz şâh-ı hümâyunu.

 

 

*


Soylama: 4

 



Sıcakladım,

yeldirmemi yırtarcasına çıkardım

atların yalağından kana kana su içtim

saçlarımı çözdüm

eteğimi yıkadım

ayaklarımı yalağa soktum

göğüslerime su tuttum

atlar kişnedi

sipsivri göğüslerimi sabunladım

Zeus Tengri şimşek çaktı

içimde bir ışık huzmesi beni gebe bıraktı.



cennetin ip ucu

mezralardan bir eşek anırdı

bir horoz tavukları kovaladı

Belveder Apolonu bana göründü

altımda buz gibi sular çağlıyordu

saçlarım lüle lüle

oracıkta kalbim titredi

bir lir sesi duydum uzaktan

udî sesli biri kaval çalarak yanıma geldi

sudan çıkardı beni

altın bir posta sardı

beni ağılına götürdü

Tengri daglarında



çoban dedim ne yapıyorsun sen?

çoban dedi ben yıldızlara secde ediyorum

çoban üç kere başını taşa koydu ellerini kaldırdı

arkasından ben de çobana secde ettim

çoban dedi bana değil Gök Tengri’ye tapacan

çoban dedi senin gözün bende, benim gözüm Tengri'de

on yıl o çobana karılık ettim iki oğul besledim

çobanı Tengri Dağı çağırdı, bana vedâ etti ğitti.



*




Soylama -5



“Eyy Yakûb,

ey Mısırlı rahip

neden Firavun'a secde etmezsin de göğe bakarsın

Açıl Nil açıl susam

sus Zenci Bilâl

Samson ve Dalila Meseli (ayetinden devam)



Tengri kendi dağlarını yaratman

Duman üzüm şerbet dilan hep hüzündü

Diyar'da bir titreme oldu, dağlar yürüdü bana Bağ oldu

Acem diyarında durdu Tengri

Cem yapın dedi bin yıl

İştar gözüktü !

Anaların Anası İştar Tengri'ye şöyle dedi :



"Neden Necef Taşı'na Kenef koydun?"

"Neden Asma Bahçelerimde oğullarımı öldürdün?"

"Neden benden Adıyaman Krallığımı aldın?"

İştar Med'e indi

Tengri Sûr'u üfledi

İştar Anadan hesap sordu.




*

2 nisan 2022 - 24 mayıs 2024

(ilk yayımlanış)

[1] Kırım

[2]  "Sâki" burada "sakin" değil "içki sunan güzel" manasındadır.

9.08.2015

HAZARA'NIN TÜRKÜSÜ


-“30 000 göçmen geldi komtanım: kesek mi alak mi?”

-“neremize sokacaz leyn onları?”

-“trene bindir az dolaştır. Estambul’dan habar bekle”

soykırım gerçektir sen sanal

6-7 eylül gecesini yaşadım ben

buban Sivas’tan Estambul’a gelip kapıcı olmadan önce…

 

“... aynı karanlık da örtse üstümüzü,

herkes kendi gecesinden seyrediyor

bir başka gökyüzünü... "

 

bir güzel vardı Ağrı dağı ardında…

 

(yararsız otların tohumu çok olurmuş)

 

pembe elbisesiyle dolaşırdı Erivan sarayında

Van’a inerdi gümüş balıklarla sohbet ederdi

ahlat ağacı altında uzanır ah ederdi

elbisesini kaftanını çıkarır mürebbiyesine gördüğü riyaları anlatırdı

rüya mi riya mı?

hep beyaz efendi atıyla subaşına gelirdi o uyurken gölgede mi bilinmez

Kaf dağının ardından aniden belirirdi öğle uykusunda

bir rüzgâr gibi etekleri açılır, sular ayaklarını derede yıkardı

Hazara dillerinde sayıklardı

acep bu benim efendim mi diye

3 ay sürdü bu rüyalar

 

15 yaşına varınca bubası sarayda bir davet düzenledi

Rum tekfuru, Ermeni beyi, Türk boylarından temsilciler geldi saraya

o zamanlar Naz adında hafif meşrep bir Soriyalı dansöz vardı, o da ücretle çağrıldı

Naz her zamanki marifetlerini gösterip tekfurun koynuna girdi

Kürd beyi dengbejleri çağırdı

 

Naz’ı kovdu saraydan

dengbejler sazı aldı eline

dengbej Süleyman’dan beri bütün ayetleri okudu yorumladı

kral ağlamaya başladı

sarayda matem yemeği yendi, ışıklar söndürüldü

kale duvarında gece alametler belirdi

kralın tertemiz sıvattığı duvarlarda bir el geziyordu

bir gölge dolaşıyordu Danyal’ın bahçasında

dans şarap fuhuş ve ayetler bitmiş, gece çökmüştü

Hazara balkona çıktı etraf sessizdi

Dicle’nin doğduğu yerdeyim dedi, bana tufan bir şey yapmaz, gene deremde yıkanır uyurum, bakir kalacam dedi

 

derken bir sincap giriverdi odasına kız fark etmeden

kız da yorgun yatağına uzandı

sincap cevizleri kırdı yedi

sincap arsızlıklarını yaptı çıktı

sonra bir sansar ziyaret etti zavallı Hazara’nın odasını

yorgandaki pamukları yedi o da gitti

sonra bir Habeş zürafası geldi odaya balkondan başını uzattı, yorganın kalanını yedi

Hazara sabaha uyandığında ne giyeceğini düşünüyordu

odasında zambaklar açmış maymunlar muz yiyerek dans ediyordu

 

derken yabancı bir dinin imamı bir sabah selası okudu

kız doğru dürüst Arapça bilmiyordu, Türk kızıydı sadece şan şöhret savaşa değer verirdi

çağırın bu Arabı, niye çığırır sabah sabah dedi

imamı getirdiler önüne diz çöktürdüler

söyle dedi imama sen in misin cin mi müneccim mi?

imam haşa dedi

rüyamı yorumla dedi Hazara imama

rüyamda 6 başlı yılan gördüm, ailemin tüm fertlerini soktu dedi

imam önce düşündü; bu zındığa ne cevap vermeli diye

imam “ben de sana kendi rüyamı anlatayım. neden sabah sabah böyle çığırdığımı anlarsın” dedi

“çığırdım, çünkü ayni yılan dün gece bana da göründü”

Hazara mürebbiyeleri çıkardı odadan

 imama rahat ol anlat dedi

lakin imam Hazarca bilmiyordu, rüyasını tatbiki olarak anlatmak istedi

kız da izin verdi

kız durumun farkına varınca şöyle dedi: sabah sabah neden bu kadar anırdığını şimdi daha iyi anlayabiliyorum

imam da utandı gitti

Hazara hamamda yıkandı, ve gündüz giyeceği elbiseyi hesapladı

 

3 terzi geldi odaya

ten terzisi

tin terzisi

kan terzisi

3 şeytan idiler bunlar

doktor siyasetçi fettan

fettanla doktor kapıştı

siyasetçi hukukçu oldu başaramadı

 

Arap şeyhi de kervanıyla yetişti son anda

bir tek Kürd beyi ve oğulları davetli değildi

Naz hepsinin gönlünü hoşbeş etmiş ve parasını alıp gitmişti

Kürd beyi saraya yaklaştı haberci gönderdi

 

 3 kürd aşireti o gün Bozok boyuna katildi

dinleri değişmedi

Türklerin de dini yoktu

Türk olmaktan mutsuz olanlara küçük teselli hikâyeleri anlatmak lazım

“Türk olmaktan mutsuz olanlara küçük teselli hikâyeleri anlatmak lazım…”

 

9.8.2015