Evet, yazın içten ve soluk soluğa bir üslupla yazılmış: "karşılaşma" kavramı üzerine düşünmeye sevk etmişsin; bu da oldukça "deleuzcü" bir yaklaşım...
"Karşılaşmalar" bu düzlemden ele alındığında; bir "karşılaşma"nın -sözcüğün güçlü manasında- gerçekleşmesi için bir "alımlama yüzeyini", yani "ruhun balmumu"nda daha önceden vuku bulmuş bir şekillenmeyi, bir yazı'yı gereksinir ki bir yankı bulabilsin veya "zincirleme bir reaksiyonu", bir "ışıma" veya "aydınlanma"yı harekete geçirebilsin. Yani karşılaşma hep-daima daha önceden bir karşılaşma'yı veya karşılanmayı, bir tekabûliyet zeminini gerektiriyor; sanırım "rezonans"a girmek, bir renge, bir tını veya ifade şekline açılarak onun akımında devinmek böyle bir şey olsa gerek.
Deleuze'ün Claire Parnet ile Diyaloglar'ında ifade ettiği şeyler gibi...
Anımsamak'dan ziyade alışkanlığa geçmiş bir anı-imgenin canlanması mı, yoksa "üzerine çalışma"nın (working through; Durcharbeitung; perlaboration) kendi üzerine dönüş'ü bir dalga kırılmasıyla zorunlu bir optik kırılmaya evirdiği "anamnesis" mi? bilemem ama sizin "anma"nızın boş veya yapay bir törensellikten (ceremonial) ibaret olmadığı kesin...
Zamanın ve yinelemenin, yani bilinçsiz anımsama da denilen Wiederholung'un acımasız pençesinde bir döngüden kurtulmak; melankoli'den başarıyla üstesinden gelinen "yas çalışması"nda varılması öngörülen "başarı"nın kıstaslarını ölçecek ölçütlere sahip miyiz, onu da bilemem...
Hem "hep birşeylerin olduğu/ vardığı" hem de "hiçbir şeyin olmadığı/varmadığı" söylenebilir; bu tarihin ironisi "Arap baharı"nda "kara duygu"nun üstesinden gelmenin çoklu kavşaklarından hangisinin önündeyiz ve bu yolu bizden önce kimler çizmiş veya kimler oradan geçmiş acaba?
Varmayan'da varan veya varacak olanın bekleyişini üstlenen o adreste kim oturuyor?
Bunlar da belki "Ömerix"vari sorular cehenneminde arafta kalan sorular...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder