3.02.2018

Özel İsmin Sırları...

Özel İsmin Sırları...

Sanatçı'nın kendi "özel ismi" ile müsemma olmasındaki sır, onun yöneldiği 'nesne' veya 'nesne durumları'nı nesnel veya noolojik nesnel bağıntısı içinde olmaktan ziyade hep kendi öznel idiosenkretik veya idiografik bağlamı içinde belirleyerek tümelleştirilebilir bir tikel kılmasıdır.

Bilim insanının icadının da "özel ismi"yle anıldığı olur; ancak o bunu yöneldiği tikel nesne durumunu tüm idiosenkretik ve idiografik bağıntısından soyutlayarak nesnel ve yasalaştırılabilir bir noolojik bağıntı içine sokmak suretiyle tikeli tümellere bağlama yoluyla gerçekleştirir. 

Rousseau, (patetik bir şekilde) "dilin icadını önceleyen, her icadın mucidiyle beraber öldüğü binlerce yıllık bir dönem"den söz eder. Her sanatçı idiografik bağlam ve öznel süre ile bağıntısının yoğunluğu oranında eseriyle beraber ölür, geriye eser ve "özel isim" bağıntısı kalır.

İdiografik öznel bağlamla ilişkimizin ilineksel (arızî) olduğu (İçkinlik), özsel olanınsa noolojik tümelle bağıntımız (Aşkınlık) olduğu ileri sürülebilir. İlkini modern sanat üstlenir ve "özel isim" (imza) ile ilişkiyi vaz eder; ikincisi ise idealist sanatı (kanon'u) temellendirir.

Batı, özel isim vaz etmeyen ikon'un, kanon'un ve genel olarak idea ve teoloji kaynaklı sanatın Hristiyan sembolünde (idio)sentezinin sonuna gelince bilim ve sanat boşanarak "noolojik tümel" bilimin ipoteği altına girer: Modern Sanat'ın "özel isim" ve özgünlük yanılsaması başlar…

Hristiyan teolojik icat bir idiosenkretizm olduğunu gizleyemez olur:  Ancak, ne Modern Bilim aşkınlığı yeryüzüne indiren içkin bir teoloji olduğunu (uzantısı değil ama Ersatz'ı) ne de Modern Sanat'ın "sanatçı-birey"i kendi "christian name"iyle şahsi Golgotha'sına tırmandığını bilir.

3 Şubat 2018

(Bekir Talha‏’nın şu önermesine yorum ve cevap:

“ Sanatçı olmanın en güzel yanı -herhalde- bazı nesneler ve durumlar karşısında insanların aklına sizin gelmenizdir. (olsa gerek)”