27.02.2017

Bilge Karasu'dan Mektup Var!...


GECE 105, Bilge KARASU

 

Soru:

Peki, “bu iş veya işkence nereye kadar böyle sürecekti?” diye kendine soruyordu Bilge Karasu’nun Gece[1] romanının anlatıcısı, dehşet ve korku iktidarının tam ortasında veya sonuna yaklaştığını sezinlediği bir anda;

Yanıt:

Sonra yanıt vermeye çalışıyordu kendi kurmacasında: “herhalde tamamen yalnız kalıncaya kadar. Bütün aynalarda kendisini görünceye kadar, herkesin gözü onun kendi aynası oluncaya dek… Daha doğrusu, bu aynaların önünde kimse durmasa da, kimsenin kendi yüzüne bile bakmaya cesareti kalmadığı, hatta bundan çekindiği, kendinden bile utanmaya başladığı o geri dönülmez noktada, işte bütün aynaların İktidar’ın o boş koltuğuna delice bir öc alma hırsıyla sarılmış o Zat’ın onca çırpınışına ve ülkeyi alt üst eden o ihtilaç anlarında nutuklarıyla kıvranarak can çekişmelerini sergilediği, şantajlar, tehditler savurarak kürsüde bütün bir ülkenin önünde farketmeksizin peşpeşe sözel orgazmlar geçirerek kıvranmasına rağmen, hâlâ görünüşü kurtarma peşinde bir kaç dalkavuk ve biat ustası dışında, hiç  kimsenin gönlüne gerçekten giremeyi başaramadığını, aslında kendi dehşet tuzağına kendisinin düştüğünü fark ettiği o anda, dış dünyadaki aynalarda, televizyon ekranlarında, kendi kendisinin birebir aynısı-aynası yapmayı başardığı basın-yayın organlarında değil ama,  sıradan gündelik işlerinde bu toz dumanın bir an önce dağılmasını, doların düşmesini, bankaların faizleri yine indirmesini, paradan fazlalık sıfırların gene atılmasını bekleyen insanların bizzat hilkatlerinde bulunan o kendi sahih aynaları olan sahici gözlerinde, O’ndan duydukları nefret ve korkuyu, aynı tecavüzcüsüne direnmenin kendisine daha da fazla acı çektireceğini anladığı noktada kendini rehavete kaptıran maktülün gözlerinde dona kalan o bakış gibi, sonsuza kadar, ya da daha iyisi cehenneme kadar, kendi yüzünün aynası haline gelecek olan yeryüzünün bütün aynalarında yansıtmaktan başka bir işe yaramaz oluncaya kadar…” (105, tercüme hafifçe dönüştürülmüş, çağımız Türkçesi’ne uyarlanmıştır, M.B.).



[1] 1975-76 tarihleri arasında kaleme alınmış olan bu romanın birinci baskısı 1985 tarihinde İletişim yayınları (İstanbul) tarafından Akşit Göktürk’ün Sunuş yazısıyla yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder