1.02.2016

21. yüzyılda ölüm


Geçen cumartesi (30 ocak 2016) ikinci (?) küçük bir operasyon daha geçirdim (sağ koltuk altından 12 mm kitle almak için gene total anestezi!)...

 

Tedavi (vücud) algoritmamın son halkası: buradan gelecek patoloji sonucuna göre radyoterapi alanı genişliği belirlenecek (amaç minimum risk umudunu yakalamak). Evet, "umud"un yeni adı "olasılık hesabı", küçük ihtimallerin hesaba katılıp -operatif- değerlendirilmesi...(Tıbbı da bilimsel diğer etkinlikler gibi "a-moral", kapitalist, ticari rekabet ve pazarlık zemini içinde yaşantılıyoruz / deneyimliyoruz: Ölmek bazen çok ucuz bazen de çok pahalı, ama pazarlık payı var).

 

İçimdeki küçük "atom bombası"... (Keşke bu mecaz, radyasyonla yüklenme gerçeğime değil de, bir şarkının tam ortasında insanın "patlaması"na gönderme yapıyor olsaydı...)

 

Güzel şeyler: En son doğan, 1.5 yaşında (yeğenimin oğlu) Salih Mert'in salondaki rumba dansı... Bir bebekte ne de çok enerji var. Ve o çapkın bakışlar... (Annesi, yeğenim onda bir "semazen" görüyor. Bir "polimorfik libido" gördüğüm -bilimsel olarak-; ama o bakışların bilimsel izahı yok. "Olumlanma" güdüsü değil de, stratejileri diyelim...

 

Humus kentinin son görüntüleri ile de ölmek var (21inci yüzyılda ölüm): Gördüğüm boş, insansızlaştırılmış kent, delik deşik evler, bodrumlarda unutulan insanlar, (Sur, Cizre) ambulans krizi... İthal edilen ölüm / İhraç malı Ölüm. (Venedik ve Rio'da anlamsızlaşan karnavallar, maske yasağı, canlı bomba beklentileri... Göz göre göre...). Çanlar...

 

Bu nasıl bir "He war" (J.Joyce), bu nasıl "şirk koşma bana" diyen bizatihi kendisi "müşrik" koca cinayetleri!

 

Anladık, ve biliyoruz zaten ki, Ortadoğu'da bu, bu söz-ve-zemin vardı, ve bu günahın kendi derin ikiziydi (her yerdeki günah'ın)

 

Ama eğer biri bu "masum-günah enerjisini" kullanıp yönlendiriyorsa (başka neyi yönlendirebildi insanoğlu? Ya Allah?)...

 

Sonra Hindistan'daki "milli hindular"a bakıyorum, nasıl da çıkıp "zamansız-eski camii"lerin tepesine, yok etmek istercesine "başka şeyi", nasıl da yıkıyorlar...

 

Ve henüz zamanı gelmemiş başka savaşlara gebe bir biyolojik varlığın evrimini görüyorum.

 

"Doğal diyalektik" bu kadar mı acımasız?

 

Hegel'deki gibi "doğadaki diyalektik" değil, Kant'ın manasında,

"doğal", yani "zihindeki normal / doğal eğilim" anlamındaki, düşüncesiz diyalektik.

 

(Düşünceli olanına "Acem oyunu", strateji, taktik, olmadı Go oyunu diyorlar!)

 

İran'ın eski Vatikan elçisi (yaklaşık olarak şunu ifşa etti: "İran'ın varlığı, Hıristiyanlığın Ortadoğu'daki varlığı için güvencedir" (Sadece Hıristiyanların değil bence, bütün (!) "geçişlilik" (transversality) için İran / Acem oyunu şart.

 

Sonra "Güney Kore"ye bakıyorum: Tarih'in Amerika Birleşik Devletleri adına sona erdirildiği Airarang dağı köylülerine... (Kuzey Kore ile sadece "başkanlık rejimi" üzerinden yakınlaşabiliyoruz (muhteviyatı / lahanası, bol proteinli soya fasulyesi aynı olmalı Güney'le): Nasıl ki onlar farce, biz de kopya-farce: Diyalektiğin "lanetli payı"...

 

Sonra İsveç neo-nazilerinin tren garındaki temizlik harekatlarına,

 

Yahudi, Hristiyan mezar tahripkârlarına (Medeni Avrupa'da), mezarsız Saudi Vahabilere,

 

Danimarka meclisindeki "no comment" oylama sahnesine (ailevi nedenlerle göçmen kabul edilmesinin zorlaştırılması yasa tasarısının oylanmasında meclisi terk eden mebuslara),

 

bakıp duruyorum.

 

"O ses Türkiye" yarışmasına da bakıyorum: bir aday "semazen" (Bülbül Kasidesi) diğeri "dansöz Asena"yı (Tarkan bestesi) çıkarttı, halk (monitördeki halk) daha hızlı çıktı! Ney sıkıcı, akord zor, "çalsın sazlar" diyecek saz bile göremedim. Apse.

 

Biz, yanlış yapmamak için ampirik (hamasi nutuk, spekülatif söylem karşıtı?) takılırken, kaç nesil neyle, zehir macunu ile beslendi:

 

Obezite ile Anoreksi atbaşı gider (gitmesi mantıksal zorunluluk), ama "anoreksi" moda ve dokunulmaz şu an,

 

Hayalet el dolaşıyor: Manigance…