3.09.2016

Kendi Yazgısı Üzerine Üçlükler (MICHELANGELO)

 
MICHELANGELO
 
(Kendi Yazgısı Üzerine Üçlükler)
 
 
Burada ilik gibi etrafı duvarlarla çevrili
yaşıyorum kabuğumda, yoksul ve yalnız,
bir şişeye kapatılmış ruh misali.
 
 
Ve, dar ve karanlık mezarımda, içinde
oyalanacak bir şey olmayan, Örümcek
Tanrı(1) örer bin benzeriyle, bedenleri iğiplik.(2)
 
 
Devlerin dışkılarıyla kaplıdır eşiğim, çünkü
üzüm yiyip müshil içenler gitmeyeceklerdir
öteye sıçmak için, ne kadar varsa hepsi.
 
 
Bu şekilde sidikle de tanıştım
ve onu bir açıklıktan boşaltan borucukla
ki oradan beni doğan şafak çağırır...
 
 
Ziyaretçilerim de burada ölü kedilerini,
delik sandalyelerini ya da oturaklarını
bırakmaktan alıkoymuyorlar kendilerini
(fazla kalabalık etmesin ya da gel-git olmasın diye).
 
 
Ruhum bedenimin içinde o kadar iyi ki,
eğer açılsa çirkef kokusunu saçarak,
ne ekmek ne peynir içimi tutmaz artık.
 
 
Yalnızca öksürük ve soğuk beni ölmekten alıkoyuyor:
ruhumun aşağıdan çıkmasına imkan yok,
ağzıma gelince, ancak soluk bir soluk yayıyor.
 
 
değirmenden kalburdan geçtim, iflahım kesildi;
çabalarımın meyvesi ölüm adlı han olacak,
karşılığını ödeyip, yiyecek ve yatak bulacağım.
 
 
Benim neşem melankolya'dır,
istirahatim ise çekilen sefaletler;
Tanrı arayana dertlerini verir.
 
 
Krallar şenliğinde görecekler mi beni,
büründüğüm kılıkta Béfane'a(3) mı benzeyeceğim,
evim onca saray arasında ahır yerine mi konacak?
 
 
Kalbimde aşk ateşinden hiçbir eser kalmadı;
ve büyük dertler küçükleri silip süpürdüğünden,
ruhum kanatlarının kemrilip yolunduğunu gördü.
 
 
Şişede bir eşşek arısı tutuyorum;
deri bir torbada bağlarla tutturulmuş kemiklerim,
kesemde üç küçük nohut taşım.
 
 
Yorgun gözlerim morarmış ve halkalarla çevrili,
dişlerim bir müzik aletinin anahtarları misali,
sarsıntıları kısıyor ya da açıyor sesimi.
 
 
Yüzüm korku veriyor; çapullarıma gelince,
başka hiçbir silah olmadan kaçırıyor kargaları,
tohumların yağmur beklediği tarlalarda.
 
 
Aşk, çiçek açmış mağaralar, ilham perileri,
söylediğim ya da tıngırdattığım ezgi tef olur
ve oynaşmaya başlar hanlarda, kerhanelerde, helalarda.
 
 
O halde bunca soytarılık neden,
denizi zorluk çekmeden geçip sonra da
bir tükürükte boğulan adam gibiysem eğer?
 
 
Sanatıma öyle bir değer biçildi ve
bir müddet öyle kıymetli oldum ki, sonunda
yaşlı ve sefil, öteki'nin kölesi oldum.
 
 
Çarçabuk ölmezsem eğer, yittim demektir.
 
 
---
1-Arache(Fr.); Aragn'e (İt.): Yunan Mitolojisinde Athena'nın örümcek kılığına soktuğu Tanrıça. Araigné(Fr.):örümcek.
 
2-Fuseau(Fr.); Fusaiuolo(İt.), "iğiplik" anlamına geldiği gibi, burada "şeytan minaresi" anlamını da düşünebiliriz.
 
3-Hristiyanların 6 Ocak yortusunda (Epiphanie), şarkı söyleyip dilenerek geçen çocuklardan birinin kılığına büründüğü cadı.
 
---
Çevirmenin Notu:
Yaşarken hiç dize yayımlamayan Michelangelo'nun şairliği pek bilinmez. oysa "kafiye kurmayı" bir meslek edinmeyen bu dev ressam, şiiri hiçbir zaman elden bırakmamış, ve bu alanı en içten, en samimi duygularını dile getirdiği çok özel bir alan olarak korumayı bilmiştir. Ölümünden sonra, 1623'de çarpıtılarak yayımlanan dizeleri 19.Yüzyıla kadar bu şekilde tanınmıştır. Burada çevirmeye çalıştığımız, yetmiş iki yaşında, bütün umutlarını, yanılsamalarını yitirdiği bir dönemde kaleme aldığı üçlüklerin "modernliği", cüretkarlığı baş döndürücüdür. Çeviride Pierre Leyris'in Fransızca çevirisi (1983, Mazarine, Paris) esas alınmış, bazı dipnotlar eklenmiştir.
 
Bu çeviri ilk kez Hayalet Gemi dergisi, Sayı 57, ss.34-35, Kasım-Aralık 2000'de yayımlanmıştır.

28.08.2016

Tarihin Diyalektiğine Dair Savlar


Tarihin Diyalektiğine  Dair Savlar


 


(Bir gün Garb Seferi'mi de Şark Seferi'mi de tamamına erdirmek gayretiyle…)


Ne Şark'ta ne de Garb'da hiçbir şey göründüğü gibi değildir; ama tek bir farkla: Şark'ta göründüğü gibi olduğuna inanılır, Garb'da gizlenir.


İran'ı Şark'tan saymamalı, Şark'ın daha Şarkındandır: "Acem Oyunu" , "Sufî Tuzağı", Zerdüşt İmamı, Taziyesi, Yas'ı pagan Aklın Kurnazlığı'dır: Şark Kurnazlığı da literatüre geçmiştir.


“Felsefe sonsuza ulaşma isteğidir ve akıl sadece bir araçtır, amaç değildir. Diyalektik sadece böyle anlam kazanır”, demiş Ali Sait Sadıkoğlu.


Ben ise şöyle formüle ederdim:


Zaman ister baştan ezeli, ister sondan ebedi olarak belirlensin, yaşayan aklın aracısı ve yegâne kullanıcısı olan diyalektik bizi an'dan ve onun olumsuzluğundan çıkarıp bize sonsuzluk hissi, yaşayan ve hisseden akla da mânâ verir.


Sadıkoğlu şunu da soruyor ama ben konumuz açısından ikincil görüyorum: “En hassas mesele Zaman üzerinde düğümlenir. Zaman sonlu mudur Sonsuz mudur? Metafiziğin par excelence sorusu bu sorudur.”


“Herakleitos'un o sonsuz ve kaotik "akış"ını, Türkiye'den daha iyi bir şekilde tecrübe eden bir ulus daha var mıdır acaba?” diyor, diğer yandan Meçhul Muhayyel.


Bir çok halkı (ben ulus demiyorum) birbirine benzetir gözüken ve evrensellik iddiasındaki Tektanrıcılığa saygım bir yana, her halkın bir filozofu, her filozofun da bir halkı olmaması gerçekten bir mahrumiyet gibi görünüyor bana. Böyle olsa işlerimiz kolaylaşmış olacaktı; ama durum (Tarih) göründüğünden daha karmaşık…


*


Tektanrıcılığın psikanalizini yapmaya kalksak sanırım bunun elimizdeki en somut sonucu şu olurdu: "Kıskanç Tanrı", ilk gündemi "şirk koşmayı yasaklayan Tanrı" tipolojisi… Elbette, Çoktanrıcılıkta da her bir ilâh kıskanç ve insanî kaprislere sahipti. Tektanrıcılık, ilahlar dünyasında yapılmış bir darbedir (her halükârda buna “başarısız”, “attempt”, “failed”, veya tamamlanmamış darbe girişimi, “interrompu” demek daha doğru olsa da). Her tektanrıcı birey de aynı Tanrısı gibi kendisine şirke alerjiktir.


Aslında elimizde topu topuna iki Tektanrıcılık kalmıştır; sonuncusu ilkinin apotheos'u olan Musevilik ve İslam. Hristiyanlık ise kıskançlığı Tanrı/ Kosmos/ İnsan üçlüsünde (Teslis) böler, dağıtır…


Hristiyanlığın kendi açısından en büyük avantajı da artık bir Din olmasına gerek kalmamasıdır. Üzerine kendisini kurduğu ve kullandığı diyalektik onu bu Dünya ile handiyse özdeş kılar: Olumsuzluğun olumlu gücü! Bundan faydalanmasını bilerek “Hoşgörüye” doğru yol almasını öğrenir. Öğrenen bir pratik olması ise onun en önemli ve temel özelliğidir.


Bütün bu olumlu ve pedagojik praksis yönüne rağmen ve de belki de tam da bu nedenle, Hristiyanlığın diyalektiği feci kazalarla doludur: Nihayetinde, diyalektik ne bedava bir hediye, ne de otomatiktir: Teslis'in sözünü ettiğimiz metafizik üç ayağı (Baba, Kutsal Ruh, Oğul şemasına indirgemeksizin)  Tanrı-Kral (her ne kadar Doğu despotizmlerine yollanarak defedilmeye çalışılsa bile), Papa, olmadı Haçlı bireyi (Mücahit), hatta “Küresel”, emperyal, kapitalist Güç şeklinde –bu figürler veya tezahürlerde- eriyebilir.


Oysa bu figürler değil de bu Üç metafizik unsur birbirlerine teğet geçmeli, birbirlerinde kendilerini sınamalı, ama asla birbiri içinde çözünmemelidirler (Örneğin XX. Yüzyılın en önemli Yahudi filozofu Rosenweig Etoile de la Rédemption’da en çok bunun altını çizer. Ancak, unutmayalım ki o bir Yahudi tezi öne sürer, Hristiyanlığa teğet geçen bir tez).


Hristiyan diyalektik kıskanç olmayan, (Yunan Eros’undan ziyade eşitlikçi ve mütekabiliyeti içeren Phila (Dostluk)  veya ondan da ayrı tutularak bakışımsız (karşılıklılık içermeyen) bir ilişki biçimi olarak kavramsallaştırılan Caritas'ını (Charité: Hristiyan Sevgisi, Hayırseverlik, vb.) arar ve tesis ederken İki sapkın (hérésie) ile içsel mücadele içindedir. Burada altı çizilmesi gereken nokta, diyalektiğin sadece bu üç unsur arasında olmayıp diğer “sapkın” veya “sapmış” diyalektik hatalarıyla, belki de tam anlamıyla Kantçı manada “Transandantal Diyalektik” biçimleriyle mücadeleden, onlara rakip olmaktan kaynaklanmasıdır.


Şeyleri ve olan biteni hızlıca söylemek gerekirse, Hristiyanlık kendi içsel diyalektiğinde (Aziz Pavlus’un kurucu Mektuplarında izahından sonra) öncelikle YHW'nin hayaleti altında ezilen ve bir mezâlim edebiyatı içine garkolmuş bir halkla (Avrupa içindeki ve Metinlerdeki Yahudi ile) mücadele eder, onunla (köle ile) kendini ölçer, tartar, tanımlar ve özgürlüğüne kavuşmayı, Haçı, Çile’yi tamamına erdirmeyi, kurtuluşu, selâmeti arar. Bu minvalde makul bir sürede (100 yıl/ 300 yıl) din savaşlarıyla Din Reforme olur. Avrupa halkları Yahudiyi fiilen ve gündelik hayatta içlerine alarak, oyuna dahil ederek (diyalektik zaten bu) “Kutsal Metinleri” de sanki sınamış, tamamına erdirmiş olurlar. Bu savaşlarda amaç asla Yahudilerin fiziksel imhası değil (zira onlar kitlesel veya bireysel bir şekilde Protestan olurlar) iki Avrupalı arasındaki mezhep savaşıdır, daha doğrusu olamayan bir mezhebin şekillenmesi (binlerce diğeri, başta Katarlar, Bogomiller yok edildikten sonra) mücadelesidir.


Kısaca, Papalık figüründe diyalektiğin uğradığı feci kaza (Katoliklik; Latince anlaşılmaz ayin ve resimsel öyküleme ile alfabesizleştirilen halkların içselliğinin boşalması), Kutsal Metinler'in bizzat Milli Doğal Dillere çevrilerek (Lutherianizm, Protestanlık) özgürleştirici Tefsir'i (Exégèse) ile (Tevrat ile İncillerin zorunlu metinlerarasılığının ifşası, vb.) aşılmaya çalışılır.


Alman merkezli, hatta Almanca’nın Latin istilasından kurtarılması merkezli bu hareketin İngiltere’deki izdüşümü, bizzat Kral’ın en yüksek dini otoriteye sahip olduğu (Tanrı-Kral hayaletinin hortlaması) bir Devlet Dini’nin kurulması olacaktır. Bu diyalektiğin birden karşı kutbuna savrulduğu dev bir kazadır. Anekdotik olarak (efsane böyle çünkü) anlatırsak: Kral Edouard, Salisbury Kontesi ile dans ederken, kadının donu ya da jartiyeri düşer. Soyluların gülüşmeleri üzerine Kral “çapkın beyefendi” (galant) rolünde durumu kurtaracak bir cümle sarf eder (tabii ki Fransızca): "Honi Soit Qui Mal Y Vois" (Bunda bir kötülük görene lanet olsun) dini, yani Anglikan Kilisesi, yani Papalığın en yüksek yetkilerini taklit eden “Jartiyer Tarikatı” (Ordre de Jarrétières) böyle doğar. Bu abzürd din, bugünkü “Brexit”e eşdeğerdir. Kral kurduğu bu devlet tarikatında amblem olarak herkesin bu jartiyeri taşıma zorunluluğunu getirir ki, kimse donu düşen kadınla alay edemesin, herkesin donunun her an düşebilme ihtimali olan bir sosyal birlik kurulsun. (Hume, Locke, Intolérance üzerine ateşli nutuklar böyle doğar… İskoç Aydınlanması, William’ın Usturası, vb.). Britanya’ya Tanrı’nın “yürü ya kulum dediği” noktadır burası: Commenwealt başlar.


Tarihteki bu ilk “Brexit” vakası, bir yandan hâlâ Ulusal Birliği tam kuramamış, topyekûn Reforme olamamış, Katoliklerle beraber yaşamak zorunda kalan samimi (frommlich: pioneer) dindar Almanlara, öte yandan da Anglikan Kilisesi, yani Londra  tarafından kışkırtılan, her fırsatta “Bartelemy Gecesi” gibi katliamlarda koyu Katolik etkisindeki Kral ve Kraliçeler (Papalık tarafından Kraliçelik makamına getirilen Cathérine de Médicis) tarafından kıyımdan geçirilen Fransız yeni (“pieux”) reformelerine ihanettir.


Diğer yandan Papa önlemlerini Latin Avrupa’da almış, Karşı-Reform hareketini başlatmış, biraz derlenip toparlanan koyu Katolik İspanyol ve Portekiz'in Amerika'yı sözde keşfi (Endülüs’ün varlığına son verilmesi ve Konstantinopolis’in Müslümanlara geçmesiyle eşzamanlı), daha doğrusu işgaliyle (Conquistadore) gelen bol miktardaki Aztek-İnka altınları Avrupa piyasalarını Katoliklerin lehine çevirmiş ve Yahudi Tefecilere meydan okur hale gelmiştir. Yahudiler İstambol’a…


Bu kez diyalektiğin (birkaç yüzyıl içinde) Muharebe Meydanı Kuzey Amerika'dır. Fransız devriminden hemen önce İngiliz Kraliyet rejimine başkaldıran (New Amsterdam, New York, vb.), Fransız devrimi gibi laik veya dinsiz olmayan, ama bir çeşit Musevileşmiş (Kitabî) Hristiyanlık (Puritanizm) ile İngiliz Anglikanı İç Savaşı...


Avrupa’ya yeniden dönecek olursak, Şark ve Kudüs’ün rüyalarını süslediği gerçek İdealist, gerçek Romantik Haçlı Templier Tarikatı (Tapınak Şövalyeleri) bizzat Papalıkça yıkıldıktan sonra ortada kalan Dominicain, Franciscain, Jesuite tarikatlarıyla derin faaliyetlerine devam eden Katolikliğin de artık Avrupa’nın doğusundan Kutsal Toprakların en derinine kadar nüfuz etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu yüzünden yeni diyalektik düşmanı Yahudi veya Protestan değil, kısaca “Turk” veya İslam'dır.


Kuruluş aşamasında (Abbasi, Fatimî, Eyyubî, Emevî, hatta Büyük Selçuklu döneminde, Beylikler döneminde bile), Templier tarikatının yoğun mevcudiyeti ve faaliyetleri neticesinde Diyalektiğin (Tarih Bulmacasının) ayrılmaz bir parçası olan İslam, Haçlı Seferlerini bıçak gibi kesmiş, Hint’le ticaret yollarının önüne set çekmiş Osmanlı varlığı söz konusu olduğunda, diyalektiğin  radikal dışını teşkil etmeye başlar. Batı ancak Napoleon’un Mısır Seferi ile tekrardan Şark ile buluşmayı başarır.


Osmanlı da kendi başlangıçlarında, Beylikler içinde sadece bir Beylik bir Timar iken, Osmanoğulları’nın binbir oyunu sayesinde, örneğin kendi kökenleri olan Kayı Boyu hariç diğer Türkmenleri dışlayıp (Hristiyanlığa terk edilmiş Gagaouz’lar bunun en çarpıcı örneğidir) her siyasi fırsatta Bizans Tekfur kızlarını Hatun edinerek Diyalektiğin (aynı o dönemin Bizans soylularının kendi açısından yaptıkları gibi, vice versa) bağrındadır: Rönesans, İtalya ile eşzamanlı olarak Bizans’ta Aziz Khora (Kariye) Kilisesi’nde başlayıp Makyavelci Müslüman fatihlerle (Süleyman Şah’ın kahramanca intiharı, Osman, Orhan Gazi: “savaş aristokrasisi”) devam etmiştir bir süre…


Daha Selçuklu (Aya Sülüs, Efesos) Beylikler döneminde, Moğol istilalarının “özgürleştirici ruhu” ile Diyalektik olarak Minyatür sanatı, Hind ve Pers’i aşıp gelen Hâmse geleneği, Mesnevi düzeni, en derin ve eski sufî örgütlenme şemasına göre ayakta kalan Ahîlik düzeniyle Şehir Devleti adap ve yönetimi ile şenlenen Anadolu Selçuklusu hâlâ diyalektiğin bağrında, yani Buhara-Endülüs üçgeninin tam ortasındadır. Bunlar olduğunda Bizans yanı başımızda idi, giderek Marmara bölgesinde hareket alanı daralsa, İznik, Sinop dairesinde sıkışsa bile… Anadolu Ermenileriyle de Türk için ne büyük ve ne uzun ekol idi…


Şiirsel bir şekilde ifade edersek: Buhara, Homs, Kazvin, Herat ve Pers, İsfahan, hatta Hind üzerinden gelen İslam diyalektiği Anadolu'da bir süre konaklar ve içsel Musevi, Aristoteles’i de yamacına alıp Endülüs'te çiçek açar. Bugünkü Afganistan, Kazakistan, İran sınırları bizi yanıltmasın…


Endülüs, hiç kuşku yok ki, İslam'ın kayan bir yıldız gibi parıldadığı Evrensel Barış umudu, İslam'ın gerçek Amerika'sı, Vaadolunan Toprağı'dır.


Bununla birlikte, bilineni diyalektik olarak ifade edersek: Kuzey Avrupa'da Reform'un başarısı, Karşı-Reform olarak bütün hışmıyla (bumerang gibi) Endülüs Barışını vurur: Yüz binlerce Yahudi Sefarat İstanbul'a sığınır


İslam ve Kitabı (Büyük Kompilasyon, Miksaj ve Sentez): Dünyanın bütün monoteizmlerini, öncelikle de Museviliği kucaklayacak kadar geniş Tefsir’i gerektirmiş ve bunu olanaklı kılmış, gerçekleştirmiş, bir şehir yerleşim planı olduğu kadar bir hukuk sistemi de tesis edilmiştir!


Ancak ne var ki, ellerde bir derleme sözlük, Kutadgu Bilig ve kılıçtan başka bir şey olmadan girdikleri Anadolu toprağında Türkler, en azından yönetici iradesi, bu Diyalektiğin işlemesi adına Türklüğü fesh etmek zorunda kalmışlardır. Sadece Türklüğü de değil, Medeniyet yolunda “İranlı ağabeylerinden öğrendikleri” bir çok şeyi de… İran, Farsça’nın estetize edici gücüyle etkisizleştirilmiş, edebiyata havale edilmiştir. Katmerli olarak bastırılan ise Afgan, Peştun, Özbek, Urdu, Peçenek, Karapapak, vb.


Türklüğün bu büyük “özverisine” (Kant'a göre asla değişmeyecek “karaktersizliği”ne) rağmen Arapça Kuran'dan, Şeyh Edep Ali ve "Eline, Beline, Diline" düsturu dışında bir şey anlamadıklarından, Osmanlılar en azından başlangıçta Bağdat halifeleri elinde oyuncak olmuşlar (dini hizipleri kılıçtan geçirmesi için Bağdat’a çağrılan Timur’un askerlerinden beri), bir tür "Saray Sünniliği" geliştirip (Fatih Sultan Mehmet ile de Rönesans sona erince) Yavuz Sultan Selim ile de Anadolu Şia Türklerini tarihten fesh etmeye başlamışlardır.


Anadolu'nun hâlâ içsel niteliğini koruyan Diyalektiğinin bu iptali, bir tür SS/ SA likidizasyon savaşı ile, Halifeliğin İstanbul'a getirilip Din tekelinin  kurulmasıyla tamamına ermiş olur.


Diyalektiğin kapanan dalları, tıkanan kolları (Alain Badiou) olsa da asla durmaz: Eski savaş aristokrasisi Derviş düzenine dönüşür. Ortaya Simavna kadısı Şeyh Bedrettin, Deliorman vakası, Sabatay Sevi mesihci hareketleri ortaya çıkar.


Tarihi hızlandırarak söylersek, önce Mora yarımadası, Kavala, yine büyük bir ihanetle (Kavalalı Mehmet Ali Paşa) Mısır derhal kaybedilir. Taksim'deki Topçu Kışlası'ndaki gerici kalkışmayı Selanik Hareket Ordusu bastırır, vb.


Bütün içsel birikime rağmen, Kapitülasyonlar'la Diyalektik taşıma suyla çalışırken (sürekli her antlaşma metninde öne sürülen Azınlıklar Sorunu, vb), bir “Karşı-Reform” hareketi olarak şeytanî plan uygulamaya konulur. Hamidiye Tugaylarının yerli Kürt nüfusuyla birlikte gerçekleştirdikleri  Ermeni Soykırımı!


İçsel diyalektik, I.Dünya savaşından sonra parçalanan ülkede Erzurum, Sivas ve Amasya Kongrelerinde geç de olsa çalıştırılır. Ancak devletin içine sızan soykırımcı İttihatçılar "Genel İrade Cumhuriyeti” modelini benimserler. Bu, ana fikri itibariyle Rousseau'cu, Voltaire'ci "Genel İrade" soyutlamasına dayanan geçici Cumhuriyet 1950'lerde, bugünkü bildiğimiz "Milli İrade" demokratik diktatoryası şekline dönüşüp halen de süregelmektedir. Diyalektiğin tek affetmediği şey de irade gaspı değildir.


 


(Bir gün Garb Seferi'mi de Şark Seferi'mi de tamamına erdirmek gayretiyle…)


23.07.2016

Uzunbıçaklargecesi 2016


uzunbıçaklargecesi

Fal : Falda Bir Kutu Gördük,

Bu Pembe Kutucuk Küçücük,

Bir Hediye Almış Sana,

Bir Kolye Ya da Bir Yüzük !

[21:30]

uzunbicaklargecesi> bence bu zarlar hileli

uzunbicaklargecesi> ya da benim kısmetim kapalı

uzunbicaklargecesi> bence zar tutuyorsun sen

uzunbicaklargecesi> pembe gecemde ne de mutluyum

Mareşal HOCHENHEİM> uzunbıçaklargecesi Almanya’da mı olmuştu ?

uzunbicaklargecesi> ben seni Mathuselam’da gördüm dün selam vermedin bana

<@> evet badelmevt olduk hepimiz

uzunbicaklargecesi> yaşlanınca n’olacaz acaba biz ?

<@> Tony Blair amca David Camerun neden istifa ettiydi ki?

uzunbicaklargecesi> sizi görmüş gibiyim sanki daha önce sanalda

<@> pek sanal havamda değilim bugün

Toni> uzunbıcaklargecesi yok ben o tony için almadım nicki

uzunbicaklargecesi> bence Margeurite Theacher en iyi baş öğretmenimizdi

<@> bak biz artık barıştık!

uzunbicaklargecesi> God save the queen! Elizabeth-II hala ölemedi, Allah koruyor kadını…

<@> ben de geçenlerde Falkland takım adalarımı ziyarete gittim

uzunbicaklargecesi> biz de Emninönü’ne gittik ailecek gezdik

<@> bence orda kızlar çok marmelat yiyor

uzunbicaklargecesi> ben de işletme işletecem sanırım

uzunbicaklargecesi> geldim gördüm gidecem zaten…

<@> Alanya’da bu sene bir alman turist görülmüş tankla götürülmüş

uzunbicaklargecesi> hmm peki sizin özel geceniz ne zaman?

uzunbicaklargecesi> bana da itici geliyor aksanlarıJ

uzunbicaklargecesi> özeline bakar mısın lütfen?

[21:38]

 Elinde telefon  tutup  uzunbicaklargecesi> nickli arkadaşın sırtına fırlattı!

 Fırlatılan telefon  nickli uzunbicaklargecesi> arkadası  sırtından  vuramadı

<@> sorunun parçası olmayayım çözümün parçası olayım aranızdaki mevzuya karışmam doğru değil

uzunbicaklargecesi> evet kızlar daha değişik, çözüm yataktaJ

uzunbicaklargecesi> bu gece biraz asabım bozuldu

<$> Uzun bıçak abi arada lafı sallıyosun!

uzunbicaklargecesi> artık tatile de gidemem

uzunbicaklargecesi> özelime ve başka kanala davete kesinlikle annem müsade etmiyor

uzunbicaklargecesi> kendime gülsem mi ağlasam mı?

uzunbicaklargecesi> neden iki cinsiyet var ? daha çok olsa ya

uzunbicaklargecesi> kanal yıkanmıyor bu gece nedense

uzunbicaklargecesi> beni babam user yaptı

uzunbicaklargecesi> havada bir sıkıntı var gibi sanki

<@> Bayan nikine giren erkekler çarpılsın inşallah!

uzunbicaklargecesi> kanal açmak kolay ama iş gücü ağır

uzunbicaklargecesi> evde ailem varken gülemiyorum

uzunbicaklargecesi> sevgilim olsa ben de çicek toplardım

<@> baksana sayfanın yarısı doktor diğer yarısı avukat

uzunbicaklargecesi> sesli güldüm, annem bana kızdı

uzunbicaklargecesi> gülmeyi idareli kullanacam artık

uzunbicaklargecesi> bu sayfada en güzel benim

uzunbicaklargecesi> çümkü herkes Marmarise doluştu

<$> Suriyeli kardeşime, bugün epey sıcak dedim, beğenmiyorsan git kardeşim dedi…

uzunbicaklargecesi> bazen ağlamak geliyor içimden

uzunbicaklargecesi> bizim suriyeli kiracımız çok effendi, bekar ve entel

[21:50]

uzunbicaklargecesi> keşke Hataylı olsam: kendime ait bir Cumhuriyet kursam

<@ Dogusuna mı Batısına mı

uzunbicaklargecesi> ananas suyuna çay demleyen veganlar gibi

uzunbicaklargecesi> yastığıma maykıl jeksın resmi bastırdım

[21:51]

 uzunbicaklargecesi> şimdilik balkondan bakışıyoruz sadece

[21:52]

uzunbicaklargecesi> icime 1 kurt düştü  şimdi

Fal: Gezmez Hiç Geceleri Oynamaz Kumar, içmez içki,

İyi Aile Çocuðudur, Olmasın Aklında Çelişki !

Çıkar Sık Sık Þehir Dışına, Birgün Gelecek Senin Oraya,

 Kopamayacak Sonra Senden, Yerleşecek Evinin Yanına !

uzunbicaklargecesi> falcı mı olsam acaba ben de?

<@ evet, bayağı para var o işte

<$> kiralık katil ol veya TT sat nette

 [21:53]

<@> sinyor dört dk sonra falıma bakar mısın benim de?

uzunbicaklargecesi> bence zarlar mıknatıslı

 [21:55]

 uzunbicaklargecesi> ruslar ne zaman gelecek?

<@> şimdi sıcacık yataklarında horlayan insanları yastıkla boğmak serbest olsa keşke J

 uzunbicaklargecesi> yolda bir Alman veya bir İngiliz görsek ne diyecez? Nasıl yüzlerine bakacağız?

uzunbicaklargecesi> benim neden bir Midillim yok?

<@ Benim de yok…

 <@ Ama hiç düşünmedim neden  yokJ

[21:56]

uzunbicaklargecesi> akşama ne pişirsem?

<@ Ucan kaz vardı benim en sevdiğim, onu pişir

 <@ Ama akşam gecti

<$ Mıdıllı’de midilliye de mi bineceksiniz

çocuk daha onlar hiç büyümeyen

 uzunbıcaklargecesı> bakarsın yatıya misafir gelir

uzunbicaklargecesi> keşke küçük emrah hiç büyümeseydi

<@ Midilliler çok tatli ya

<@ Bak bu doğru iste küçük emrah büyümeseydi

uzunbicaklargecesi> bizim neden kendimize ait bir yunanistanımız yok?

uzunbicaklargecesi> içimden bişi yapmak gelse keşke

<@ 4 dk geçti mi ya?

<$ 30 Ağustos Zafer Bayramına mı katılacaksın Başçavuşum?

[21:58]

 uzunbicaklargecesi> farkındasın di mi?

<@ uzun bıçak bana niye uzunbacak görünüyo ya?

<$ az kaldı Bayramınız Kutlu Olsun

 <@ 40 ayaktır belki

 uzunbicaklargecesi> yol yorgunluğu işte...

uzunbicaklargecesi> seferiyiz…

uzunbicaklargecesi> lamı cimi nerde bunun?


Ağızdan Ağıza Dolaşacak, Kavuşacaksınız Bu Sefer !

 [21:59]

 < @ teşekkürler. Keşke daha parlak şeyler yazsaydım? 101 pare top atışı mı yapsam?

<$  Vur lafı alttan alttan bıcakgecesi :)

<@ bak bak falda ne diyor

 <$ Sevim kooş! az bak canım ya 

  <@Kucuk bir bebegin emeklemesi gibiydi sana gelişim…

  uzunbicaklargecesi> pare pare gönül

uzunbicaklargecesi> sen bakma benim güldüğüme...

uzunbicaklargecesi> araç var mi araç?

<@ bu sefer güzeL çıkmış  fal…

uzunbicaklargecesi> içinden gelmiş maluma..

uzunbicaklargecesi> o da heveslendi zahir darbeye

uzunbicaklargecesi> kuyu kebabı gören var mı?

<@ yok ya teşebbüste kalan bi yeltenmede bulunuyorum şu an:)

uzunbicaklargecesi> teke tek konuşamıyorum kimseyle

uzunbicaklargecesi> evde rahat giysilerimleyim, parmak arası terlik

<@ Katili bulıyım geliyom

uzunbicaklargecesi> kubilay nerde?

<$ neyini öldürdüler? sineğin mi öldürüldü?

<@ Yok ya TV’de  Kanıt’ı izliyorum çok keyifli

 [22:02]

 uzunbicaklargecesi> keçim nerde acaba?

<$ Keyfe bak! Kanıt izliyor, katili bulmaya çalışıyorlar el birliğiyle

uzunbicaklargecesi> yatcaz kalkcaz yargılacaz

<@ ben senden tırstım iyice

uzunbicaklargecesi> bu da gececek

<@ Nah geçer

uzunbicaklargecesi> ağlarsam açılırım belki

<$  bilgi bilgidir ama kullanmıyorum fazlasını :))) tırsma

(Hatalı isem #kanala bildiriniz)

<@ artık senle aynı karede bulunmak beni titretir korkutur

<@Yok artık sana sıra gelene kadar oo hoo

uzunbicaklargecesi> keşke meclisi mebusan kürdiyane dek şegar bin velid yaşasaydı

<$ olsun:)) belki uzaktan başlarsın:) nasıl olsa bi gönül yakınlığım yok, sevdiklerimi sona saklayayım dersin!!!

uzunbicaklargecesi> der gâm da şer zu Beyt

<@Uzunbicak keçini bulmuslar abi

<$ Dur daha yolun başındayım profesyonel olana kadar vadenle gidersin sen

Mareşal HOCHENHEİM>  Ne oldu? katil bulundu mu? kan tahlili sonucu, sonuç verdi mi? tırnak arası kirinden katilin teri bulundu mu?

uzunbicaklargecesi> bigâr hoşt be ho şe der zemân

<@ giderim demi:) Türkiye'de yaşamaya çalışıyoruz:)

uzunbicaklargecesi> kirli sepetine bak!

<@> Bence katil falcı :)))))

 [22:06]

 <$ Ellerde insanlar tesadüfen ölüyor, bizde tesadüfen yaşıyor

<@ bence de medyum zannı vererek beyninize şaplak atacak

 <$ yok  kadın intihar etti, katil kendisi

uzunbicaklargecesi> neden Côte d'Azur da  değiliz ki sanki?

<@ benim başım bağlı olmasaydı ben de Hayrettin derdim:) ama diyemiyorum:)

uzunbicaklargecesi> MAREŞAL HOCHEİNHEİM geldin mi?

uzunbicaklargecesi> gene Von Pappen’ler doluşmuş

<$ Benim basım açık ben noluyum?

<@ sen bir başı açık oluyorsunJ

uzunbicaklargecesi> erkan-ı harb meclisi trebizonde…

<@ biz ona sokak jargonunda "üstü açık" diyoruz:) BMW süsü veriyoruz

[22:08]  

<$ istikbal!

uzunbicaklargecesi> Evet göklerdedir…

uzunbicaklargecesi> istiklal mobilyacısına gittik

<@ istiklal mağazadan alınmaz

uzunbicaklargecesi> istiklal aldık eve

<@ şu çınar ağaçlı olan mı?

uzunbicaklargecesi> evet Gülhane’deki…

<@ gata?

uzunbicaklargecesi> gitsem mi gelsem mi?

<@ beni de vize kuyrugunda makadıma kadar aradı usa polisi

uzunbicaklargecesi> amerika’ya gidecem nasipse

[22:11]

 Sezen Aksu - Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam…

<$ sen o kadar geniş alanda yanlış yapmaya kalkmamalısın:)

uzunbicaklargecesi> ben de burs bakıyorum

<@ daha seçici ve bilici uyguncuyu bulmalısın:)

hüzün!...

uzunbicaklargecesi> kızım senin hinterlandin belki benimkinden daha geniştir…

<@ bu kadar kapsama alanını geniş tutarsan:) dalga boyun hepsine yetişmez:) bitirirler seni

şiirindelisi> Ping!

uzunbicaklargecesi> delinin teki…

<$ boşver çokluğun sayısı çoktur ama aklı yoktur

uzunbicaklargecesi> konya kadar belçikamız var bizim

[22:13]

 simplequestions> Essalatü vesselamu aleyk…

uzunbicaklargecesi> selalar…

<@

uzunbicaklargecesi> tüylerim ürperdi oysa ben bir cillopum

Univrstli25> Selamlar

uzunbicaklargecesi> evde tekken etekten başka şey takmam kafama

uzunbicaklargecesi> boş bulundum pardon, o da boş ol dedi

uzunbicaklargecesi> ikram yoksa gidiyoruz

uzunbicaklargecesi> madem bole matem gecesi…

uzunbicaklargecesi> kararsız kaldım yaa SS mi SA mı daha iyiydi

<$ yassı mı sela mıydı o?

uzunbicaklargecesi> keşke bekar olsaydım, ama başım bağlı benim

<@ Bir sureligine şekilsel takilalım

uzunbicaklargecesi> tantuni taksimde kedi etinden yapılır

uzunbicaklargecesi> mersin’i bilemem

[22:21]

 uzunbicaklargecesi> gülünce neden kafanda klaksonlar çalıyor ve MEHTERe bağlıyorsun hemen?

<@ uz _kız  gibi gülme

uzunbicaklargecesi> on air? miyiz

<@> nereye? Bedir’e mi Uhud’a mı?

[22:23]

uzunbicaklargecesi> EYVAH gene BAŞLIYOR KORKUYORUM

uzunbicaklargecesi> sinsice bir sesi var

uzunbicaklargecesi> gelecek nesiller uzun bacak fetişisti olacak diyor new york times lebanoon

[22:24]

uzunbicaklargecesi> neyse ben artık kalkayım geç oldu

 Komserelaziggggg> Slmm

 uzunbicaklargecesi> evet ama yetmez biraz daha ver

<@> Ve saat sensizliğin ertesi…

[22:25]

uzunbicaklargecesi> saatler geri mi alındı gene ?

ChatPoliCe> Selamlar

<$> nasıl gidiyo kimi kafaladın gene?

 <@ argo dan uzak duralım

uzunbicaklargecesi> sanala gömüldü millet 3 kafa daha kesek gidek

uzunbicaklargecesi> gene anırmalar başladı imsakta

<$> kiyamam kesemem ben…
 
19 temmuz 2016

12.07.2016

I pass through time tunnel


I pass through time tunnel

 

(…)

(after several years…)

 

I have passed the time tunnel in present, again

(my own or everyone’s)

From a point toward a circle,

According to Thou…

And (in) Now,

I do not to Know

(at) the End

Of thus old Tunnel.

 

If it was that the circle was me,

Or I was a simple point…

Of Beeing…

 

If I was a Thing rather a Nothing,

Thou know in present

Better of me

If it was good

Or worst…

Of Things

 

Simply I know

That I did not see

Thus “Riches heures of Duc de Berry”.

 

If it was not

In possible of Worlds,

According to Thou

The only Mine.

 

And in this way (our Tunnel)

Thou had resolved

All of our problems

In anyway

According to our brothers and sisters

Of “Via Negativa”

In the middle-shineless of Middle Age…

 

12 Tammuz 2016